CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Devletin kurumlarında aksama, çatışma varsa o çatışmayı gidermek cumhurbaşkanının görevidir. 'Ben ne yapabilirim ki' dediğiniz andan itibaren 'Ben cumhurbaşkanlığı görevimi, Anayasal görevimi yerine getiremiyorum' demektir" dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Devletin kurumlarında aksama, çatışma varsa o çatışmayı gidermek cumhurbaşkanının görevidir. 'Ben ne yapabilirim ki' dediğiniz andan itibaren 'Ben cumhurbaşkanlığı görevimi, Anayasal görevimi yerine getiremiyorum' demektir" ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, parti genel merkezinde düzenlenen CHP İl Başkanları Seçime Hazırlık Toplantısı'nın açılışında, AK Parti iktidarının 11 yıl boyunca baskıcı bir yönetimi egemen kılmak ve devleti bütün kurumlarıyla yönetmek istediğini öne sürdü.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in dünkü basın toplantısında, "Anayasa'nın 138. maddesi çökmüştür" dediğini belirten Kılıçdaroğlu, "Ben sormak istiyorum; Anayasa'nın 138. Maddesi çökerken, yargı bağımsızlığı rafa kaldırılırken TBMM'ye başkalık yapan kim? Yeni mi aklın başına geldi" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın TBMM kürsüsünde konuşurken, "parlamentonun doğasında olan laf atmaya" sinirlenerek, Çiçek'e "sen mi susturacaksın bu milletvekilini, yoksa ben mi" ifade eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir yasama organında konuşma yaptığının farkında değil. Orayı Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Kurulu sanıyor. Orayı AKP'nin il başkanları toplantısı sanıyor. Çünkü yasama organının ne anlama geldiğini bilmiyor. Devlet çökerken TBMM Başkanı'nın hiç acaba Cumhurbaşkanı'na çıkıp 'Sayın Cumhurbaşkanı devlet çöküyor sizin haberiniz var mı' dediğini duydunuz mu? Veya Başbakan'dan randevu alıp 'Sayın Başbakan böyle konuşamazsınız. Güçler ayrılığı ilkesini yok ediyoruz eğer bu davranışınız devam ederse' dedi mi, demedi. Yasama organının 8 milletvekili hapisteydi. Kendisine bir ara söyledim; 'Siz TBMM Başkanısınız, tutuklu milletvekillerinden en az birisini, ikisini neden ziyaret etmiyorsunuz?' Şimdi serbest kalıyorlar diye bayram ediyorlar. Siz serbest bırakmadınız, yine yargı serbest bıraktı."
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bir televizyon kanalında yaptığı açıklamaları da değerlendiren Kılıçdaroğlu, Gül'ün, "Yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gidilmeli, yolsuzluk olur da gidilmezse toplum çürür" dediğini hatırlattı. Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Son derece doğru. İyi de yürütme organı yolsuzluğun üzerine giden kamu görevlilerini engellerse Sayın Cumhurbaşkanı ne yapacak? 'Ben ne yapabilirim ki' diyor. Sayın Cumhurbaşkanı eğer hiçbir şey yapmayacaksan o koltukta niye oturuyorsunuz siz? Eminin siz Anayasa'yı okumuşsunuzdur. En azından cumhurbaşkanı seçildikten sonra 'acaba benim görevlerim nelerdir' diye bakmışsınızdır. Devletin kurumlarında aksama, çatışma varsa o çatışmayı gidermek cumhurbaşkanının görevidir. 'Ben ne yapabilirim ki' dediğiniz andan itibaren 'Ben cumhurbaşkanlığı görevimi, Anayasal görevimi yerine getiremiyorum' demektir. Anayasa size yetki vermiş. Cumhuriyet tarihinin en büyük devlet krizini yaşanıyor Türkiye'de. Güçler ayrılığı ilkesinin yok edildiği bir devlet şu anda. Kim söylüyor bunu, TBMM Başkanı, '138. madde çöktü' diyor. 138. madde 'Yargı bağımsız ve tarafsızdır' diyor. 'Hiç makam, mevki, kişi kurum yargıya talimat veremez' diyor. Bu da çöktü mü, çöktü. Neden bahsediyorsunuz siz? Sayın Cumhurbaşkanı'nın yapması gereken ilk iş Bakanlar Kurulunu toplamak ve ona başkanlık yapmaktır. Anayasa bu yetkiyi kendisine veriyor. Yetkiyi kullanmayıp da 'Ben ne yapabilirim' diyemez bir cumhurbaşkanı. Böyle bir hakkı da yoktur. Yetkisi de yoktur."
-"Yolsuzları meşrulaştırdığınızda toplum çürür"
AK Parti iktidarının devleti çalışamaz hale getirdiğini iddia eden Kılıçdaroğlu, 17 Aralık'ta ise "Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonun" yapıldığını öne sürdü.
Kılıçdaroğlu, "Şimdi bunu kapatmak için olağanüstü çaba harcıyorlar. İktidarın yapması gereken neydi? 1994'te Recep Tayyip Erdoğan söylemişti, 'Yolsuzluğu babam da yapsa sonuna kadar takip edeceğim.' Peki bugün? Bakanlar, onların çocukları ve kendi çocuğu şaibeli durumda. E niye bunları takip etmiyorsun? Savcı, polis, yargıç görevini yapacak, engelliyorsun. Hani herkes kendi işini yapacaktı, sen neden engelliyorsun? Yolsuzlukları meşrulaştırdığınız andan itibaren toplumun temeline dinamit koymuş olursunuz. Toplum çürür" diye konuştu.
Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın istifa ederken yaptığı açıklamayı anımsatan Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmeleri yaptı:
"Bakanlar giderken bir bakan şunu söyledi; 'Niye ben gidiyorum. Ben bütün imzaları Başbakan talimat verdi, attım. Eğer istifa edecekse önce onun istifa etmesi lazım.' Hırsızlığı net, bu kadar açık ifade eden Cumhuriyet tarihinde başka bir söylem olmamıştır. İlk kez kabinede yıllar yılı beraber çalıştığı bir bakan arkadaşı ' Valla bütün talimatları o verdi, biz yaptık' dedi. O koltukta artık kendisi topal ördek konumundadır. O artık Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetemez. Yönetme iradesini kaybetmiştir o. Hırsızlıkları, yolsuzlukları savunan bir Başbakan Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı olmaz. Türkiye Cumhuriyeti ve halkımız buna layık değildir."
-"5 bin 363 F-16 uçağı alınabilirdi"
Kılıçdaroğlu, "yolsuzluğun boyutlarının gazetelere yansıdığı kadarıyla 247 milyar lira olduğunu" belirterek, bu parayla neler yapılabileceğini hesapladıklarını aktardı.
Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Arkadaşlarım bir hesap yaptı, ne olurdu bu 247 milyar lirayla? İşsizlik ülkede en temel sorun. 2 milyon 831 bin kişi şu an işsiz, TÜİK'in verisi. 247 milyar lirayla 2 milyon 831 bin işsize 8 yıl asgari ücretten ücret ödenirdi. 300 bin atama bekleyen öğretmen var. Öğretmenlerin tamamı atanırdı ve bu öğretmenlere 30 yıl maaş ödenirdi. 9 milyon 500 bin emekli var. Her emekliye 25 bin lira ikramiye ödenirdi. Emekli kardeşlerim iyi duysunlar, sizin maaşlarınız neden düşük, bundan düşük işte. Güneydoğu Anadolu'da 6 GAP yapılırdı. 30 tane Marmaray yapılırdı. 5 bin 363 F-16 uçağı alınabilirdi. Recep Tayyip Erdoğan'ın bu olaydan bu kadar ürkmesinin nedeni bu."
"Helal paranın ayakkabı kutusunda ne işi var" ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, "Para sayma makineleri… Normaldir. Milyarları nasıl sayacaksın? Say say bitmez. Yatak odasına koymuş beyefendi sayıyor. Haram parayı başka türlü bitiremez. Akıyor oluk oluk. Mahkemeden karar alıyorlar. Savcı tebliğ ediyor, 'Şu kişileri getirin ifadelerini alacağız'. Vali talimat veriyor, 'Sakin hiçbir polis yerinden ayrılmasın.' İşte orası devletin çöktüğü yerdir. Açıkça Anayasa'ya, yasalara aykırı bir uygulamayı yürütme organı başlatmıştır. Çünkü beyefendinin oğlu da var onların içinde, Bilal Erdoğan. Gelemez" ifadesini kullandı.
“Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür” diyen Kılıçdaroğlu, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'den bir örnek verdi. Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Süleyman Bey Cumhurbaşkanıydı. Onun yeğeni vardı, Yahya Murat Demirel vardı. Kendisi Cumhurbaşkanıydı, ifadeye çağrıldı, gözaltına altına alındı, tutuklandı ve hapis yattı. Cumhurbaşkanının yeğeni. Çıkıp hiçbir zaman şunu söylemedi, 'Bu benim yeğenim. Polisler bunu tutamaz, hapse atamaz' demedi. Şimdi beyefendi savcının talebini bile yerine getirmiyor. Savcı da kim diyor, benim babam başbakan, diyor. Savcı da kim oluyormuş bana çağrı yapacakmış, benim babamın iki dudağından çıkan her şey bu ülkede kanun oluyor, diyor. Ben savcının savcılığını bitiririm, diyor. Biz de kendimize diyoruz ki Türkiye demokratik, laik, sosyal hukuk devleti. İnanan var mı?"
-"Başka yöne çekmeye çalışıyorlar"
Vatandaşın bankalara borcunun 2002'de 6 milyarken, şu anda 300 milyar olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, sebebinin ise bu iktidar olduğunu ileri sürdü.
Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin kirlilikten arınması için "Siyasi Ahlak Yasası"nın mutlaka çıkması gerektiğini belirterek, halkın temiz siyasete ihtiyaç duyduğunu söyledi.
CHP il başkanlarının bulundukları ilde "örnek" olması gerektiğini anlatan Kılıçdaroğlu, "Biz bunları eleştirdikçe 'CHP ile cemaat kol kola girdi' diyorlar. Bana ne cemaatten kardeşim, ben 'yolsuzluk var, hırsızlık var' diyorum. Onlar dikkati başka yöne çekmeye çalışıyorlar. Bu tuzağa da düşmeyeceğiz. Bizim görevimiz, namuslu siyaset anlayışının gereği olarak, tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumaktır" diye konuştu.
-"Nüfuz ticareti"
"Nüfuz ticareti" kavramını kullanan Kılıçdaroğlu, "Başbakan'ın oğlu, bir vakıf kurmuş ailesi ile beraber. Kızı, eşi, çocukları, hep beraber. Adı TÜRGEV. Vakıf yurtlar yapacakmış, burslar verecekmiş vesaire" dedi.
Başbakan'ın "Böyle bir görev yapan vakfın üstüne niye gidilir" dediğini belirten Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Nüfuz ticareti şudur: Kişi oturduğu makamdan aldığı güçle, yakınlarına veya kendisine çıkar sağlarsa bu nüfuz ticaretidir. Bilal Erdoğan'ın yaptığı da budur. Bakıyoruz, buraya kim gidip yardım yapıyor, bağışlarda bulunuyor? Devletten ihale alanlar. Türkçesi şudur: ihaleyi sana vereceğim, rüşveti de götür oraya öde. Acaba Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlık koltuğunda oturmasaydı, o vakfa işadamları koşa koşa gidip milyonlarca lira para verirler miydi? Hiç kimse vermezdi. Gidin herhangi bir yoksul için bağış toplayın bakalım, kaç kişi veriyor. Buraya oluk oluk paralar akıyor. Nüfuz ticareti, suçtur. Bizim karşı çıktığımız öğrenciye yurt yapılması, burs verilmesi değildir. O vakfa paraların nereden ve neyin karşılığında geldiğidir."
Bugünlerde başka bir tartışma konusunun da "Ergenekon'da yargılananlara haksızlık yapıldığı ve bu haksızlığın bir şekilde giderilmesi" olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, tutuklu milletvekillerini ve Orgeneral İlker Başbuğ'u ziyaret ettiğini ayrıca tutuklu teğmen Mehmet Ali Çelebi'nin nikah şahitliği yaptığını anımsattı.
-"17 bin sayfalık iddianame hazırlandı"
Silivri'yi bir "toplama kampı" olarak tanımladığını da hatırlatan Kılıçdaroğlu, "davalarda hukuk ihlali yapıldığını, bazı delillerin yok edilerek, sahte deliller üretildiğini" söylediğini de aktardı.
Kendilerinin itiraz ettikçe "Siz zaten Ergenekoncusunuz" dendiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, dava sürecinde 60 bin kişinin telefonlarının dinlendiğini, 3 bin kişi hakkında tahkikat yapıldığını, 17 bin sayfalık 19 iddianame hazırlandığını dava sürecinde 7 kişinin de hayatını kaybettiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Yazık günahtır, hukuku katletmeyin dedik. Şimdi, 'efendim biz bunları nasıl çözeriz.' 17 Maddelik Özgürlük ve Demokrasi Bildirgemiz vardı. Onun maddelerinden birisi, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması. Hukukun üstünlüğü özel yetkili mahkemelerle sağlanmaz. Biz söyledik bunu. Yine orada, 'Bu mahkemelerde görülen davaların tamamı, yeniden görülmeli.' Kim söyledi? CHP. Bize 'Ergenekoncu' diyorlardı, bizi suçluyorlardı, bugün onlar bizim geldiğimiz noktaya geldiler. Demek ki kim haklıymış, biz haklıymışız. Biz hukukun üstünlüğünü savunuyormuşuz."
Kılıçdaroğlu, sadece bu davalarda değil "KCK" gibi görülen diğer davalarda da hukukun üstünlüğünü savunduklarını ifade etti.
-"Halkını katleden hiçbir yönetimi savunmadık"
Hükümetin Suriye politikasını da eleştiren Kılıçdaroğlu, "Esad'a ömür biçmişlerdi, '3 hafta içinde gidecek.' Üç yıl geçti kimsenin gittiği falan yok" dedi.
Bunu söylediklerinde "Esad'ı savunmakla" suçlandıklarını belirten Kılıçdaroğlu, CHP olarak halkına zulüm yapan, halkını katleden hiçbir yönetimi savunmadıklarını ve savunmayacaklarını söyledi.
Türkiye'den El Kaide ve El Nusra gibi radikal unsurlara silah gönderildiğini iddia eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir tır yakalanıyor. 'Bu tırda silah var' diye ihbar geliyor savcıya. Savcı haklı olarak mahkemeden arama kağıdı alıyor ve tırı arayacak. Gidiyorlar oraya, MİT görevlileri 'hayır bunu arayamazsınız.' Emniyet, jandarma, savcı talimat veriyor, 'arayacaksınız diyor.' Vali yazı yazıyor, 'Bu tır Başbakanlığa ait, MİT'in kontrolünde. Arama yapamazsınız. Güvenlik güçleri çekilsin' diyor. Tek başına savcı kalıyor. 'Canımı zor kurtardım' diyor o da çekip gidiyor. Devlet böylece bir kez daha çökmüş oluyor."
MİT yasasına göre MİT'in operasyon yapma yetkisinin olmadığını bildiren Kılıçdaroğlu, "MİT'in silah kaçakçılığı yapmak gibi bir görevi de yoktur" ifadesini kullandı.
"İnsani yardım malzemesi götürülüyor" şeklinde açıklamalar olduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, insani yardımın bir devlet sırrı olamayacağını, bu yardımlardan devletin gurur duyacağını aktardı.
Türkiye'de hukuk devleti olmadığını iddia eden Kılıçdaroğlu, "Devleti bir çete yönetiyor. Anayasa'yı askıya aldığınızda, yasama, yürütme, yargı organını tekleştirdiğinizde, ortaya bir tek insan çıkar, onun tanımıda demokrasilerde diktatördür. Diktatörlüklerin olduğu yerde yolsuzluk vardır. Bunlar soruşturulamaz. Halka bunları çok iyi anlatmamız lazım" diye konuştu.
TBMM adına kamu harcamalarını denetleyen Sayıştayın bir anayasal kurum olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, görev yapmasının engellendiğini iddia etti. Kılıçdaroğlu, "Sayıştay'ın raporlarının TBMM'ye gelmesi engelleniyorsa temel nedeni yolsuzlukları kapatmaktır. Bu ancak dikta rejimlerinde olur" görüşünü savundu.
-"İş dünyası rahatsız"
Toplumun her kesiminde olduğu gibi iş dünyasında da ciddi rahatsızlıklar olduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, "iş dünyasının üzerinde siyasal amaçlı vergidenetimleri yapılmasının" doğru olmadığını kaydetti.
Kılıçdaroğlu, "Bütün bu rahatsızlıklar, demokrasiyi güçlendirerek çıkabileceğimiz rahatsızlıklardır. Geçmişten ders alıp, daha güzel bir Türkiye inşa edebiliriz. Siyaseti duru kılarak, saydam kılarak, temiz kılarak yapabiliriz. Yolu bellidir, demokrasilerden geçiyor. Önümüzde seçimler var, herkes elini vicdanına koyup oyunu öyle kullanmalıdır. Biz temiz siyaseti özlüyoruz ve bunun sözünü veriyoruz" diye konuştu.
CHP'nin iktidar olması durumunda parlamentoda bir Kesin Hesap Komisyonu oluşturacaklarını ve harcanan her kuruş verginin hesabını bu komisyonun soracağını bildiren Kılıçdaroğlu, komisyonun başına anamuhalefet partisinden bir kişinin getirileceğini söyledi.
Basına kapalı devam eden toplantıda, Seçim ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan'ın seçim öncesi yapılacak işler konusunda bir sunum gerçekleştirdiği bildirildi.