Evet, keşke gerçek olsaydı! Çünkü o zaman ülke bu kadar yara almazdı! Sanmayın ki yara sadece siyasi yalanlardan dolayı… Sanmayın ki yara sadece karalama kampanyalarının acımasızlığından dolayı…
Asıl yara siyasi iktidar uğruna yapılan karalama kampanyalarının kuralsızlığından alındı! Ve Kabataş bu kuralsızlığın kadına nasıl yansıdığını, bırakın “başörtülü bacım” söylemini, ifadede verilen detaylarla kadın bedeninin nasıl acımasızca kullanıldığını, istismar edildiğini gösterdi.
Benim aklım almaz! Normal bir insanın aklı almaz! Normal bir kadının aklı almaz! Normal bir kadın bu istismara izin vermez, veremez…
Konunun siyasi boyutu bir facia! Millet iradesi diye her fırsatta haykıran bir iktidarın, “millet iradesini” – yalan diyeceğim ama karşılamaz, yetmez durumu ifade etmeye- bir komplo ile belirleme, kandırma çabası.
Madem kendinden bu kadar eminsin, madem milletin sana olan güvenine bu kadar inanıyorsun, neden “o milleti ve iradesini” kandırma ihtiyacı hissediyorsun?
Konunun ahlaki boyutu bir facia! Her fırsatta ahlaktan dem vuracaksın, muhafazakâr bir toplumun ahlak kaidelerini ele alıp yok alkoldü, yok kızlı erkekliydi, yok camide ayakkabıydı, yok yalandı, efendime söyleyeyim dürüstlüktü anlatacaksın da anlatacaksın… Sonra tecrübeli bir komplo ile insanları kandırmaya çalıştığın ortaya çıkacak… Her yerde dürüst iktidar naraları attıracaksın, sonra ekip olarak yalan söylediğiniz ortaya çıkacak! Hem de ne yalan! Hem de ne ahlaksızlık!
İslami boyutu zaten malumunuz… Hakk olana inanır Müslüman ve yalan söylemez kaidesi bir yana, bildiğiniz tuzak kurmuş Müslümanlar hem de Müslüman bir halkı kandırmak için! Ama Kur’an’ın dediği gibi “Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir. (Enfâl:30, Diyanet Vakfı Meali) Elbette bu eylemin İslami söylemle Müslümanlar tarafından yapılması canımı(zı) acıttı… Çünkü bildiğin yalan, bildiğin tuzak var…
Neresine yanalım bu işin? “Başörtülü bacım” vurgusuyla, bir kurgu üzerinden milleti 28 Şubat döneminin aksi bir yönde kutuplaştırma, düşman etme çabasına mı yanalım? Bir kadını siyasi emeller uğruna bu işe alet eden iktidar ve o iktidara belli ki gönül vermiş olan aile bireyi erkeklere mi yanalım, o kadının buna razı gelişine mi yanalım? Yoksa basında servis edilişine, görüntüleri izlediğini, morlukları gördüğünü beyan eden gazetecilere mi?
Kabataş’ta yaşandığı söylenen sözde olaya ilişkin ifadeler, kadının –özel olarak başörtülü kadının, sanki başörtülü olmasa durum vahim olmayacak!- zayıflığına dayalı istismarının siyasi malzeme olarak bir kurgu içerisinde kullanılması ve siyasi olarak “kadının istismar” edilmesidir. Yapan kimdir? Özeleştiri yapmaktansa haklı çıkmak için her yolu mubah gören iktidar!
Olay, kadının siyasi istismarı üzerinden, toplumda, porno kültüründen fırlamış tasvirlere uyan ve hedefi kadın değil(!) “başörtülü kadın” olan bir tacizci grubunun iktidara karşı olduğu imajının yaratılmaya ve yine toplumun aleni bir şekilde kutuplaştırılmaya çalışılmasıdır. İfadedeki her bir ayrıntı, başbakanın olayı kullanışındaki her bir ifade özel göstergeler içeriyor. O göstergelerle muhafazakâr topluma “bakın bizi istemeyen bu sapıklardır” mesajı verilmeye çalışılıyor, hem de planlı bir yalan ve bir kadın ve çocuk üzerinden… (olayda çocuğun bir pekiştireç olarak kullanılması ve bir başka istismarın ortaya çıkması ayrı bir vehamet!)
Kamuoyu kandırıldı… Kamu personeli olmayan bir olayı çözmek için mesai harcadı… Kadın haklarını korumak ve kadına hak ettiği değeri vermek için çalışmak zorunda olan bir iktidar, siyasi amaçları doğrultusunda bir kadını kullandı, hem de taciz gibi iğrenç bir kurmacayla… Bu süreçte toplum kamplaştırıldı ve nefret duygusuna sevk edildi! Şüphesiz ki bunların hukukta bir karşılığı vardır ama…
Bugünlerin moda tartışmalarından biri siyasette kadının erkeksileşme problemi. O tartışmayı yapanlara sormak lazım: Kadını siyasi erk uğruna istismardan çekinmeyen böyle bir yapı içersinde, erkeksileşmemeyi, kadın olarak kalmayı nasıl tanımlayacağız? Ahlak ve hukuk kurallarının unutulduğu bir siyasi yapı içerisinde, kadın kadın olmayı değil, temsil ettiği kadınların geleceği için onuruyla yaşayakalmayı başarmak zorundadır!
AYŞEGÜL DOĞRUCAN