Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nun 25. birleşimi saat 13.00'te yoklama yapılmaksızın müşahede ile açıldı. Birleşimi Meclis Başkanı Cemil Çiçek yönetiyor. 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısı'nın tümü üzerinde görüşmelere başlandı. Bütçe tasarıları üzerinde hükümetin sunuş konuşmasını Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yaptı. Ardından ise bütçe tasarısının tümü üzerinde CHP Grubu adına Genel Başkan ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu konuştu.
Bütçenin heyecanının, ufkunun, amacının, vizyonunun olmadığını belirten Kılıçdaroğlu, Maliye Bakanı Şimşek'in bir savunma içgüdüsü içinde bir bütçe sunuşu yaptığını söyledi. Bunun üzerine AK Parti'li Ahmet Yeni, "Hakarete de başladınız işte." dedi. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay ise "Neresi hakaret?" diye sordu. Meclis Başkanı Cemil Çiçek de "Sayın Ahmet Yeni, soyadın Yeni ama kendin eskisin. Oradan söz atmanın ne sıkıntılar açtığını en iyi bilenlerdensin. Ne olur…" ifadelerini kullandı. Kılıçdaroğlu, "Kendisi eski olduğu için Sayın Başkan, dikkate almıyoruz zaten. İstediği kadar konuşabilir, herhangi bir sorunumuz yok." diye konuştu,
"SAYIŞTAY RAPORLARI KUŞA ÇEVRİLEREK GELİYOR"
Yasama organı olarak kendilerine hesap verilmesi gerektiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, ancak hesap verilmediğini ve sonra da burada bütçenin kabul edileceğini ifade etti. "Özellikle de TOKİ, Toplu Konut İdaresi, hesabını bilen var mı? Niye gelmiyor buraya, neden çıkardılar bütçeden, hepimizin sorması gerekiyor." diyen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: "Bütçe hakkının bir üçüncü ayağı; paranın nasıl harcandığını da bizim bilmemiz lazım. Yasalara uygun olarak para harcanıyor mu, harcanmıyor mu? Kim denetleyecek? Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Sayıştay denetleyecek. Dilimizde tüy bitti raporlar gelsin diye, en nihayet 157 rapor geldi bu sene, 157 rapor geldi. Bu raporlarda birden fazla sıkıntı var. Birincisi şu; bu raporlar Sayıştay tarafından kuşa çevrilerek geliyor buraya. Sayın Cemil Çiçek'e sesleniyorum; Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına kamu harcamalarını denetleyen kurum özel bir çalışmayla denetçilerin raporlarını kuşa çeviriyor, buna engel olun, buna engel olun. Milletvekillerinin, denetim elemanlarının raporlarını görme hakkı vardır. Makaslanıyorsa, düzeltiliyorsa hangi gerekçeyle düzeltildi, bizim bilmemiz gerekir. Hangi gerekçeyle düzeltiliyor, hangi gerekçeyle belli bölümler çıkarılıyor, benim bilmem gerekir. Eğer Sayıştay'ın üzerinde bir vesayet varsa, bir siyasi baskı varsa o kurum Türkiye Büyük Millet Meclisi adına sağlıklı denetim yapamaz ve bunun sorumlusu da Sayın Başkan, başta sizsiniz. Sayın Cemil Çiçek'tir, açık, net söylüyorum. Ve, size örnek; Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın bütçesi denetleniyor, millî parkların kiralanmasıyla ilgili büyük olaylar var, denetim raporu geliyor, denetim kurulundan da geçiyor -raporları denetleyen bir kurum var, oradan da geçiyor- Parlamentoya gelecek fakat bir karanlık el tekrar devreye giriyor, aynı kurul tekrar raporu yeniden incelemeye alıyor, rapor gerçek anlamda kuşa çevriliyor ve bizim önümüze geliyor. Bunun muhatabı Hükûmet değil, onu da söyleyeyim, Hükûmetin burada bir kabahati yok. Sayıştay'a sahip çıkmayan Parlamento, asıl sorun orada. Şimdi Sayın Cemil Çiçek'e soruyorum; hangi gerekçeyle Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın millî parklarla ilgili raporu ikinci kez Komisyona gelip makaslanıyor, bunun bilgisini istiyoruz biz, bu bilgi gelmelidir."
"12 YIL BU MİLLETİ UYUTTULAR"
"Bir büyüme masalıyla 12 yıl bu milleti uyuttular, 12 yıl." diyen Kılıçdaroğlu, "1946-2002, 43 yılda ortalama büyüme yüzde 5,1. Darbeler oldu, 5 sente muhtaç olunan dönemler oldu, ekonomik krizler oldu, Kıbrıs çıkarmaları oldu, Türkiye'ye yönelik ambargolar oldu; 5,1 ortalama büyüme. Peki, 2003-2014 ortalama büyüme yüzde 4,7; yüzde 4,7. Sayın Başbakan, istirham ediyorum, bu rakamlar yanlışsa gel burada söyle, doğruysa o zaman bu büyüme masalıyla bu milleti artık aldatmayın. 2008 yılını veriyorum; kişi başına millî gelir 10 bin 444 dolar, 10 bin 444 dolar. 2014'ü veriyorum; 10 bin 537 dolar. Kaç lira artmış biliyor musunuz dört beş yılda? 93 dolar. Hangi ekonomi politikasından bana söz ediyorlar? Parlamentoya nasıl ve hangi yüzle gelip bize 'Bu bütçeyi getiriyoruz, bize oy verin.' diyorlar? Bütün Cumhuriyet hükûmetlerinin harcadığı paradan 1 trilyon dolar daha fazla harcadılar, altını çiziyorum, bütün Cumhuriyet hükûmetlerinin harcadığı paradan 1 trilyon dolar daha fazla para harcadılar. Ortalama büyüme yüzde 4,7. En son rakamlar açıklandı, orası çok daha kötü. O bu rakama dâhil değil, oran olarak koysak belki biraz daha düşecek. Peki, vatandaş refah içinde mi? Değerli arkadaşlarım, kredi kartı borçlarını size söyleyeyim. Eğer yanlışsa verdiğimiz rakamlar, Sayın Başbakan gelir düzeltir, biz de memnun oluruz. 2002, hani bu yazar kasanın atıldığı, gecelik faizlerin yüzde bin 500'lerde olduğu dönemler kredi kartı borcu 4,3 milyar, 4,3 milyar lira yani eski parayla 400 katrilyon 300 trilyon lira. Ekim 2014; 4 milyar kaça çıkmış biliyor musunuz? 73,9 milyar liraya çıkmış, 4 milyar 73 milyara... Artış ne kadar biliyor musunuz? Yüzde bin 604. Hangi refahtan söz ediyoruz? Peki, bankalara bakalım, bankalarda tüketici borcu nedir vatandaşın? 2002'de 2,3 milyar lira, tüketici borcu 2,3 milyar lira. Geçiyorum Ekim 2014'e, 2 milyar kaça çıkmış biliyor musunuz? 273 milyar liraya çıkmış, 2 milyar 273 milyar liraya çıkmış, vatandaş borç batağında, nefes alamıyor, ülkedeki gelişmeleri izleyemiyor. 'Akşam eve nasıl gideceğim?' diye düşünüyor. 'Evde tencere kaynayacak mı?' vatandaşın derdi bu. Eğer bu tablo doğru bir tablo değilse, bu rakamlar yanlışsa emin olun çıkacağım özür dileyeceğim. Doğruysa, hükûmet çıksın bu milletten özür dilesin. Borçtaki artış ne biliyor musunuz? Yüzde 11.954. Cumhuriyet tarihinde hiçbir hükûmet bunu yaşatmadı bu topluma." diye konuştu.
"SARAYDA OTURANLARA SORUN, ONLAR SARAYIN PENCERESİNDEN BAKINCA GÜNLÜK GÜNEŞLİK, YEŞİL, AĞAÇLIKLI BİR BÖLGE GÖRÜYORLAR"
2002'de nüfusun en zengin yüzde 1'lik grubunun gelirin yüzde 39,4'üne sahip olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "2014'te bu oran yüzde 54,3'e çıkıyor. O nedenle bizde dolar milyarderi sayısı Japonya'dan çok daha fazla. Birileri köşeyi dönüyor, birileri zengin oluyor, birileri malı götürüyor, biz bunu biliyoruz ama vatandaş perişan vaziyette. Esnafa sorun ah işitirsiniz, çiftçiye sorun ah işitirsiniz, e sarayda oturanlara sorun onlar sarayın penceresinden bakınca günlük güneşlik, yeşil, ağaçlıklı bir bölge görüyorlar, sanıyorlar bütün Türkiye böyle. Bütün Türkiye böyle değil değerli arkadaşlarım. Söyledim, olağanüstü büyük paralar harcadılar. Bir hükûmetin hedefi ne olur biliyor musunuz? Bir hükûmetin hedefi, Türkiye'yi bilgi toplumuna taşımak olur. 21'inci yüzyıldayız artık. İnsan beyni dünyanın en stratejik ürünü artık. Eğer Türkiye'yi bilgi toplumuna taşırsanız, Türkiye o zaman itibar sahibi bir devlet olur, bir ülke olur." şeklinde konuştu.
"11 YILDA 13 KEZ EĞİTİM POLİTİKASI DEĞİŞTİ"
Eğitimde 4+4+4 sistemine değinen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: Kalkınma planında yoktu. Hükûmetin programında yoktu. Millî Eğitim Bakanlığı'nın stratejik planında yoktu. Bakanlar Kurulu'nda görüşülmedi. Sizlerin içinden 5 değerli arkadaşımız kalktı bir kanun teklifi verdi. Hiçbirisi eğitimci değildi. Kavga, dövüş Parlamentodan çıktı. 5 yaşındaki çocuğu okula gönderme zorunluluğu getirdiniz. Anneler göndermek istemedi, dediniz ki 'Sizin çocuğunuz geri zekalı mı siz okula göndermek istemiyorsunuz?' Bir kısmı düzeltildi bunların ama bizi hiç kimse dinlemedi. Eğitim sistemi nedir biliyor musunuz? Hallaç pamuğu gibi atıldı. 11 yılda 13 kez eğitim politikası değişti arkadaşlar, 11 yılda 13 kez. Bana söyler misiniz, kendi çocuklarını denek konumuna getiren dünyada hangi ülke var? Anne baba çocuğu hangi okula göndereceğini bilmiyor, nasıl göndereceğini bilmiyor. Yazık günah değil mi bu ülkeye değerli arkadaşlarım? Bizim çocuklarımıza yazık günah değil mi? Bu ülkenin eğitim kurumları yok mu? Var. Eğiticileri yok mu? Var. Pedagogları yok mu? Var. Bilim insanları yok mu? Var. Niye oturup uygar insanlar gibi tartışıp, stratejiyi oluşturup sonra Parlamentoya getirmiyoruz? Hangi gerekçeyle yapıyoruz biz bunu? 'Ortak akıl' denen bir şey vardır. Siz iyi bir şey getirdiniz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz karşı mı çıktık? Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde gelen bütün yasalar bu Parlamentodan oybirliğiyle çıktı değerli arkadaşlarım, oybirliğiyle çıktı."
"BU HÜKÜMET KANADINI GÖRÜYORSUNUZ, BUNLARIN HİÇBİRİNİN ÇOCUĞU İŞSİZ DEĞİL"
Adalet ve Kalkınma Partili bir belediye başkanına ait bir tablo gösteren Kılıçdaroğlu, "Önündeki dosyalar da kendisine iş için başvuranların dosyaları. Özellikle iktidar kanadından birisini getirdik ki CHP'li olsa diyeceksiniz ki ya, CHP'liler hep muhalefet ediyorlar diye. Ben değil, Adalet ve Kalkınma Partisi'nden bir belediye başkanı, kendisine yapılan başvurular dolayısıyla dosyaları görüyorsunuz. Rakam ne biliyor musunuz arkadaşlar? Altı ayda 9 bin kişi iş istiyor. Altı ayda 9 bin kişi. Nereye giderseniz gidin elinize bir kâğıt tutuşturuluyor 'Bana iş bulun.' diye. Niye işsizlik bu noktada? Yüzde 10'u aştı işsizlik. Genç işsizlik yüzde 20'lerde, üniversite mezunlarında yüzde 20-25'lerde. Niye işsizlik var? Beyefendilerin çocukları işsiz değil. Bu Hükûmet kanadını görüyorsunuz ya, bunların hiçbirisinin çocuğu işsiz değil. Bunların bir eli yağda, bir eli balda. Sorun nerede biliyor musunuz? Sorun Ermenek'teki Recep Usta'da, Recep Amca'da sorun; onun ayakkabısında sorun, onun çocuğunda sorun. Kahvede oturan Mehmet Efendi, onun çocuğu işsiz. 330 bini aştı atama bekleyen öğretmenler, 330 bini aştı. Üniversiteyi bitirmiş 65 kişi intihar etti. Neden bahsediyorsunuz arkadaşlar? Bu Hükûmet nelerden bahsediyor? İşsizlik gelmiş dayanmış, evde tencere kaynamıyor, huzursuzluk var. Bu Hükûmete sorar mısınız veya ben sorayım: Sayın Başbakan, buraya geldiğinizde size ikinci sorum olsun; bonzai tüketimi niye bu kadar arttı? Siz mi teşvik ediyorsunuz? Niye arttı? Boşanmalar niye arttı? Aile yapısı niye bu kadar derinden sarsılıyor Türkiye'de? 'Maneviyatçı' diyorsunuz kendinize. Aile yapısı neden bu kadar derinden sarsılıyor Türkiye'de? Uyuşturucu bataklığına, fuhuşa Türkiye neden sürükleniyor? Hani siz para pul peşinde değildiniz, huzur getiriyordunuz memlekete?" dedi.
"CEZAEVLERİNDE YER YOK, SIRAYLA YATIYORLAR"
Dünyanın en garip işlerinden birisi, hükûmet yetkililerinin törenle icra dairesi açtıklarını hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir akıl, mantık olabilir mi? Vatandaşı icraya vereceksin, törenle icra dairesi açıyorsun. İnsan utanır, ben şahsen utanırım, hesabını veremem. Bakın, Kalkınma Bakanlığı'nın bütçesinde ne diyor biliyor musunuz? 'Cezaevi yapımlarına hız verilecektir.' diyor. E, bu kadar adam icralıysa nereye gidecek? Hapislere gidecek. Size Türkiye'nin bir başka gerçeğini söyleyeyim. Cezaevindeki vatandaş sayısı, 2002 yılında -hani şu gecelik faizlerin yüzde bin 500'lere çıktığı ve sık sık burada dile getirilen yıllardan söz ediyorum; yazar kasaların atıldığı, esnafın yürüyüş yaptığı yıllardan söz ediyorum- hapisteki kişi sayısı 59 bin 429; 1 Aralık 2014, hapisteki vatandaş sayısı 156 bin 707; 3 kat artmış. Cezaevlerinde yer yok biliyor musunuz. Sırayla yatıyorlar biliyor musunuz. 10 kişilik koğuşta 25-30 kişi var biliyor musunuz. Türkiye'nin gerçeği bu. Bu gerçeği neden milletin önünden kaçırıyorsunuz. Birisi kalkıp bir ara Diyarbakır'a gitmişti, 'Size modern bir hapishane yapacağım ey Diyarbakır'lar.' demişti. Şimdi bunlar da diyorlar ki 'Meraklanmayın, cezaevi yapımlarına hız veriyoruz.' Milletle dalga geçmek değil de nedir bu değerli arkadaşlar! Yazık, günah değil mi?" diye konuştu.
"YANDAŞ ŞİRKETLERİN TAHSİL EDEMEDİĞİ ALACAKLARI TAHSİL EDİYORLAR"
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'na (DEİK) değinen Kılıçdaroğlu, "Özel sektördeki sivil toplum kuruluşları bir araya geliyorlar, değişik ülkelerle ihracatı geliştirmek, işbirliğini geliştirmek için DEİK'i kuruyorlar. Bunlar dediler ki DEİK'i kurmaya gerek yok, DEİK'i bundan sonra sizin elinizden aldık, doğrudan Bakanlığa bağladık. Niye Bakanlığa bağlıyorlar? Kimdi bunlar? Türkiye Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD). Başka? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği. Başka? Türkiye İhracatçılar Meclisi. Başka? Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD). Başka? Türkiye Müteahhitler Birliği. Ve dediler ki 'Bunların gelirlerinin yüzde 1'ini de biz alacağız.' Sayın Başbakan, siz akademisyensiniz, Anayasa'nın 73'üncü maddesi var, der ki 'Vergi kanunla konulur, kanunla kaldırılır.' Vergi konusunda kanun hükmünde kararname bile çıkarılamaz. Siz kalktınız -yüzde 1'i- kanun bile çıkarmadınız, 'Ben el koydum, alıyorum.' dediniz. Hangi gerekçeyle siz yüzde 1'leri alıyorsunuz, hangi gerekçeyle? Hangi gerekçeyle siz vergi koyuyorsunuz? Bir şey daha yaptı, değerli arkadaşlarım, bu gördüğünüz Hükûmet; havuz medyası başta, bir de yandaş iş adamları var. Bunlar yandaş iş adamlarına her türlü cezayı değil, her türlü övgüyü, her türlü imkânı sunuyorlar. Tuttular, bu şirketlere dediler ki bir kararname çıkardı, Sayın Davutoğlu'nun ilk kararnamesidir bu, oturdu, Bakanlar Kurulu'ndan ilk kararnameyi çıkardı. Bu şirketlerin, yandaş şirketlerin tahsil edemediği alacakları için dediler ki 'Bir dakika, sen tahsil mi edemiyorsun? Yolu çok basit. Çiftçinin bizden alacağı var, ben o alacağı mahsup edeceğim, o parayı sana vereceğim, çiftçiye bu parayı vermeyeceğim.' Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, Türkiye Cumhuriyeti devleti yandaş iş adamlarının tahsilatçısı konumuna getirildi. Bir devlet, bir yandaşın tahsilatçısı olur mu arkadaşlar? Böyle bir şeyi siz nasıl yaparsınız? Bu Hükûmetin burada oturacak yeri bile yoktur, yatacak yeri bile yoktur bu Hükûmetin. Ne oldu biliyor musunuz? Bu kararname iptal edildi, üstelik oy birliğiyle iptal edildi. Şimdi, merak ediyorum, siz hangi gerekçeyle yandaş şirketlerin tahsilatçılığına devleti görevlendirdiniz? Hangi gerekçeyle? Hangi kanunla? Parlamentonun iradesi dışında, koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletini üç beş yandaşın tahsilatçısı durumuna getirmek sizin vicdanınızı hiç sızlatmıyor mu?" şeklinde konuştu.
"MEMURA EN BÜYÜK KAZIĞI ATTILAR"
"İki Trakya büyüklüğünde alan hangi gerekçeyle ekilmiyor? Buraya gelin ve yüce Meclise bilgi verin, hangi gerekçeyle ekilmiyor? Ekse, zarar edecek." diyen Kılıçdaroğlu, çiftçinin sorunlarını şöyle anlattı: "Hükûmet ile Memur-Sen el ele, kol kola gittiler, memurlara en büyük kazığı attılar. 123 lira verdiler, hayatlarından çok memnun memur arkadaşlarımız, öyle anlaşılıyor. Şimdi 'enflasyon farkı' diye bağırıyorlar. E, hangi sendika 'Biz enflasyon farkı istemiyoruz.' diye gidip imza attı? Hükûmetin önerisi kabul edilseydi bugün ellerine daha fazla para geçecekti. Eğer, bir sendika memuru satarsa onun adına 'sarı sendika' denir. Bütün Türkiye'de değil, bütün dünyadaki ismi budur ve siz satıldınız, kimse kusura bakmasın."
"TOKMAK ORADA DAVUL BURADA"
Başbakan Davutoğlu'nun kendisinin muhatap alınmasını istediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Doğru. Biz de altına imza atıyoruz. Sayın Başbakanı niye muhatap almayalım, ülkeyi o yönetiyor ama kaygılarımız var. Üstünüzdeki siyasi vesayetten kurtulacaksınız Sayın Başbakan, siyasi vesayetten kurtulacaksınız. Sizin boynunuza davulu astılar, tokmak yukarıdaki birisinin elinde; olmaz, olmaz arkadaşlar, olmaz. Siz kendiniz Başbakan olarak yetkilerinizi sonuna kadar kullanacaksınız, biz eleştiririz eleştirmeyiz o ayrı bir şey ama Türkiye'de çift başlı yönetim olmaz. İki tipik örnek vereceğim ve kısa keseceğim bu bölümü. Birincisi şu; 26 Kasım 2014, Sayın Cumhurbaşkanı açıklama yapıyor; BAĞ-KUR'lulara kredi vereceğiz, şunu yapacağız, bunu yapacağız, inşallah bu öğleden sonra gerçekleşecek. Ben merak ediyorum, ya Sosyal Güvenlik Kurumu başkanı var mı? Var. Kime bağlı? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'na bağlı. Açıklamayı yapacaksa o yapsın. Haydi o yapmadı, Başbakan olarak siz yapın; siz de yapmıyorsunuz, hiç bu konularda yetkisi olmayan birisi yapıyor. O zaman bizim kafamızda kocaman bir soru işareti; bu ülkeyi kim yönetiyor? Kocaman bir soru işareti. Çiftçiye kredi açılacaksa, esnafa kredi açılacaksa, memura bir avantaj sağlanacaksa bunu açıklayacak olan Sayın Başbakandır. Yukarısı açıklarsa tokmak orada, davul burada olmuyor, ses çıkmıyor, farklı bir ses çıkıyor. Ahenk yok. Devlet yönetiminde ahenk yok. O nedenle söyledim, iki koltuk da boş gibi görünüyor. E birbirinizin işine karışıyorsunuz. Affedersiniz, siz karışmıyorsunuz, o sizin işinize karışıyor! Olmaz! Olmaz böyle bir şey! İkinci konu, Sayın Putin geldi, Sayın Erdoğan'la toplantı yaptılar. Doğal gaz dolayısıyla yüzde 6'lık indirimi görüştüler. Putin de çıktı, açıklama yaptı. Ya bu konuda Enerji Bakanının bir açıklaması var 'Yüzde 6 yetmez' diye. Pazarlığı kim yapıyor? Siz Hükûmet değil misiniz? Neden müdahale etmiyorsunuz? O nedenle siz, bu eleştirilerimi sakın ola ki size yönelik, sizi karalamak için yapılan bir eleştiri olarak algılamayın Sayın Başbakan. Bu eleştirinin temel mantığı, bulunduğunuz koltuğa sahip çıkın. E ben onun için eleştiriyorum. Birisinin sizin alanınıza müdahale etmesine izin vermeyin. Verirseniz sizin Başbakanlığınız sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada tartışma konusu olur." dedi.
"BAŞBAKANLIĞINIZI KANITLAYACAKSINIZ"
Davutoğlu'nun siyasetin erdem ve ahlak meselesi olduğunu, siyasetin ahlakının Şeyh Edebali'nin ahlakı olduğunu söylediğini aktaran Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: "Bunun altına da hiç kuşkusuz hepimiz imza atarız. Şeyh Edebali'nin ne olduğunu hepimiz biliriz. O ahlakı yüceltmek hepimizin ortak görevidir. Ahlakın bütün inançların ortak paydası olduğunu da bilerek söylüyorum, gayet güzel bir cümle ve Sayın Davutoğlu şöyle söylüyor; kadim şehirlerimizde -ki bunun başında İstanbul geliyor- dikey değil, yatay mimariyi geçerli kılacağız. diyor. Çok güzel Sayın Başbakan, yatay mimariyi geçerli kılacaksınız. Ben şimdi size -Başbakansınız, başbakanlığınızı kanıtlayacaksınız- güzel, açık, net bir örnek vereceğim. İstanbul Zeytinburnu'nda 16/9 kuleleri, Sultanahmet Camii'ne bir hançer gibi saplanmış. Onun siluetini bozuyor. Mahkeme kararı çıktı, tıraşlanması lazım. Eski Başbakan ben 'tıraşla' dedim, tıraşlamadı. Ben de küstüm dedi. Şimdi siz Başbakansınız. Hukuka, Şeyh Edebali'ye yollama yapıyorsunuz, güzel. Önce bu dairelerden söz edeyim size, bu apartmandan. Bu dairelerin fiyatı 1 milyonla 4 milyon arasında değişiyor. Eski fiyatla 1 trilyonla 4 trilyon arasında değişiyor. Kimler aldı buradan daire? Eski Bağcılar Belediye Başkanı, eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri, Genel Sekreter Yardımcısı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar Komisyonu Başkanı, Zeytinburnu Belediyesi İmar Komisyonu Başkanı ve sizinle beraber görev yapan Sayın Nihat Zeybekci. Onun birden fazla dairesi var. İşin garip tarafı şu: Bu kadar büyük bir bedeli hiçbir yerden kredi çekmeden şak diye ödemişler. Bunu hafızanızın bir köşesine koyun Sayın Başbakan. Benim sormak istediğim şu: Siz hukuku egemen kılacak mısınız? Mahkeme kararlarını uygulayacak mısınız? Anayasa'nın 138'inci maddesini gündemde tutacak mısınız, ona uyacak mısınız? Onu tıraşlarsanız, diyeceğim ki işte, gerçek Başbakan. Tıraşlamazsanız, kusura bakmayın, Başbakanlığınız tartışma konusu."
"SAYIN BAŞBAKAN SİZ NİYE BU KAÇAK SARAY KONUSUNDA HİÇ KONUŞMUYORSUNUZ?"
Başbakan'a bir sorusu olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, "Sayın Başbakan, siz niye bu kaçak saray konusunda hiç konuşmuyorsunuz? Niye konuşmuyorsunuz? Sayın Arınç konuştu, israftır dedi, siz niye konuşmuyorsunuz? En çok sizin konuşmanız lazım. Neden biliyor musunuz? Nedeni şu; bakın, değerli arkadaşlar, Şubat 2012, 3 kurum bir araya geliyorlar; Başbakanlık, Orman Genel Müdürlüğü, TOKİ. Bir protokol hazırlıyorlar. Başbakanlık binası yapılmak üzere protokol imzalanıyor ve uygulamaya geçiliyor. Sayın Başbakan, Başbakanlık binası olarak yapılan bir binayı ve protokolü hangi gerekçeyle siz Cumhurbaşkanlığına tahsis ettiniz? Hangi gerekçeyle? Başbakanlık için yapıldı. Giderken binayı da götürüyor. E, siz demeyecek misiniz, 'Ya, bu bina Başbakanlık için yapıldı, protokol var ortada. Nasıl olur da siz gidersiniz?'" ifadelerini kullandı.
"BAŞBAKANLIK MAKAMI, KONUŞMA DEĞİL GEREĞİNİ YAPMA MAKAMIDIR"
Sayıştay'ın Cumhurbaşkanlığı sarayına ilişkin rakamlarını veren Kılıçdaroğlu, "Kaçak sarayda ciddi yolsuzluklar var. Örnek; makine ile her derinlikte yumuşak ve sert toprak kazılması. Tanım böyle. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın belirlediği fiyat, metreküpüne 3 lira 10 kuruş. Müteahhide verilen fiyat ne biliyor musunuz? Para 37 lira 19 kuruş, fark yüzde 1120. Makine ile her derinlikte yumuşak ve sert küskülük kazılması. Fark yüzde 980. El ile kum ve çakıl serilmesi. Fark yüzde 1915. Bir liste var, Sayın Başbakan, arzu ederseniz ben bu listeyi size veririm; arzu ederseniz, Başbakansınız, Sayın Cemil Çiçek Sayıştay'dan bu raporu getirir, önünüze koyar. Soru şu; bu kadar büyük fiyat farklarının olduğu bir yerde siz bir soruşturmayı başlatacak mısınız, başlatmayacak mısınız? Siz, tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyacak mısınız, üstüne şal mı örteceksiniz? Bunu öğrenmek istiyorum. Tabii, Sayın Başbakan arada bir celalleniyor tabii, haklı. Şunu söylüyor; milletin hakkına uzanacak eli kardeşimiz olsa koparırız diyor. Eyvallah, hiç itirazımız yok. AK Parti kadroları şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele konusunda töhmet altında bırakılamaz. Eyvallah, o zaman gereğini yap. Konuşmak değil, herkes konuşur. Başbakanlık makamları konuşma makamı değil, gereğini yapma makamlarıdır. Gereğini yaparsanız size saygı duyarız. Size haksız bir eleştiri getirmek doğru değil ama gereğini yapmazsanız eleştirmek zorundayız." diye konuştu.
"EBU ZER'İN DÜŞÜNCELERİNE TERCÜMAN OLUN"
Cumhurbaşkanlığı sarayıyla ilgili sahabi efendilerimizden Hz. Ebu Zer (r.a) örneğini verdiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Sahabedir, makamı Adıyaman'dadır. Muaviye, Şam'da kendisine görkemli bir yeşil saray yapıyordu, bunun gibi. Ebu Zer gitti ve Muaviye'ye aynen şunları söyledi; ey Muaviye, bu sarayı halkın parasıyla yaptırdıysan hırsızlıktır, haksızlıktır; eğer bu sarayı kendi paranla yaptırdıysan israftır, haramdır. Sizden sadece ve sadece Ebu Zer'in düşüncelerine tercüman olmanızı istiyorum. Bakın, Ebu Zer'in düşüncelerine tercüman olmanızı istiyorum. Şimdi, bakın, bu sarayın kaçak olduğunu söyledik, hukuksuz olduğunu da söyledik. Bu kürsüde bu Meclise Adalet Bakanı en sonunda 'Evet, yargı kararı var.' dedi. O da dedi ki 'Burada bir hukuksuzluk var.' Ne dedi Sayın Cumhurbaşkanı, 'Güçleri yetiyorsa yıksınlar.' Biz yıkmaktan yana değiliz, onu da söyleyeyim başta ama 'Güçleri yetiyorsa yıksınlar.' ne demek biliyor musunuz? Sayın Davutoğlu, size açıkça meydan okuyor. Çünkü onu yıkacak olan sizsiniz, ben değilim. Yargı kararını uygulayacak olan sizsiniz. 'Güçleri yetiyorsa yıksınlar.' diyor. E, sizin gücünüz yeter mi? Ben şahsen yetmeyeceği kanısındayım, kimse kusura bakmasın. Bu konuda samimi düşüncemi söyleyeyim: Güçleri yetmez." şeklinde konuştu.
"MALI GÖTÜRDÜYSENİZ ZATEN YETERİ KADAR GÖTÜRDÜNÜZ"
Sarayın fiyatıyla ilgili ise Kılıçdaroğlu, "Soruyorlar; ya maliyeti kaç? Maliyeti kaç lira bunun? Maliye Bakanı, Plan Bütçe Komisyonu'nda bir açıklama yaptı, 1 milyar 370 milyon lira diye bir rakam yanlış hatırlamıyorsam, yani eski fiyatla 1 katrilyon 370 trilyon liraya yapıldı. Bilgi Edinme Yasası'na göre, Ankara Mimarlar Odası TOKİ'ye yazı yazıyor, diyor ki 'Bunun gerçek fiyatları nedir, bize bildirin.' Verdiği cevap ne biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? 'Açıklanması ya da zamanından önce açıklanması hâlinde ülkenin ekonomik çıkarlarına zarar verecek veya haksız rekabet ve kazanca sebep olacak bilgi ve belgeler bu kanun kapsamına girmediği için size bildiremiyoruz fiyatı.' Yahu, açıklanması hangi ekonomiye zarar verecek? Malı götürdüyseniz zaten yeteri kadar götürdünüz, fiyatları açıkladık. Nasıl oluyor da böyle bir şeyi siz açıklamıyorsunuz? Hangi gerekçeyle açıklamıyorsunuz? Neden açıklanmıyor biliyor musunuz, ben size söyleyeyim: Metrekaresi 8 bin liraya yapılan jakuziler var, biliyor musunuz? Metrekaresi 8 bin liraya yapılan buhar odaları var. Sizin vicdanınız buna elveriyor mu? Benim vicdanım elvermiyor, ben rahatsızım. Sizin vicdanınız elveriyorsa hiç itirazım yok. Ebu Zer örneğini özellikle verdim. O zaman, hepimizin oturup düşünmesi lazım. Kendi parasıyla yapsa vallahi ses çıkarmayacağım ama bu milletin fakir fukarasının parasıyla yapıldı o saray, kaçak saray; yazık, günah değil mi? Efendim, o itibarmış. Büyük saraylar hiçbir topluma itibar kazandırmamıştır, örneği de yoktur dünyada, itibar kazandıran saray. Merkel nerede oturuyor, biliyor musunuz? Dairesinde oturuyor. Almanya'nın itibarı sıfır, böyle mi düşüneceğiz? Japonya'ya bakın veya Amerika'ya bakın, bizim kaçak saray onun yanında 3 misli, 4 misli daha büyük; gariban Amerikalı, itibarı sıfır! İtibar bilgiyle olur, itibar üretmekle olur; itibar sizin üniversitelerin yayınladığı bilgilerle, raporlarla olur; itibar ahlakla olur, erdemle olur; itibar adaletle olur. Eğer bunlar varsa itibarlısınız, bunlar yoksa itibar yoktur." dedi.
"GÜMRÜKTE KAÇAK ALTIN"
Başbakan'ın "Kolunu koparırım kim yolsuzluk yaparsa." dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, "1 Ocak 2013, Gana'dan bir uçak kalkıyor, Atatürk Havalimanı'na iniyor. Gümrükçüler gidiyorlar, 'Ne var içinde?' diyorlar, 'Vallaha, içinde doğal taş var.' diyorlar. 'Ya, Türkiye'nin her tarafı taş, yani bizim ihtiyacımız yok. Kime getirdiniz bunu?' adres de veriyorlar, adresi okuyayım: Güzelyurt Mahallesi, Yıldırım Beyazıt Caddesi, Delta Apartmanı, A2 Blok, No: 22, Beylikdüzü/İstanbul. 'Buraya getirdik.' diyorlar. 'Açın ya, bu taşları bir görelim.' diyorlar. Açıyorlar kapağı, içinden 1,5 ton doğal taş değil 1,5 ton altın çıkıyor; 1,5 ton altın. Şimdi, değerli arkadaşlarım, siz kaçak televizyon getirseniz televizyona el koyarlar, bisiklet getirseniz bisiklete el koyarlar, bilye getirseniz bilyeye el koyarlar. 1,5 ton altına hangi gerekçeyle el konmadı -bir diğer soru Sayın Başbakana- hangi gerekçeyle? El konulan mallar nerede satılıyor? Ulus'ta TASİŞ mağazasında satılıyor. Merak eden milletvekili arkadaşlarım gitsinler, görsünler orada. Elbise de var onların içinde, televizyon da var, sehpa da var, her şey var. Kaçak geliyorsa el konulur. 1,5 ton altın geliyor, kaçak geliyor, el konulmuyor. Rıza Zarraf devreye giriyor, telefon ediyor, 'Rüşvet ver kurtar. Gümrük dediğin nedir?' diyor. Karşıdaki kişi diyor ki: 'Teoman'a neler yaptın, ne vaatler…' Adam 'Ben memuriyetimi yakmam, almam rüşvet.' diyor. Bunu, sonra başka yere gönderdiler, rüşvet almayan adamı, ödüllendirerek başka yere gönderdiler. Şimdi, ben şu soruyu da merak ediyorum Sayın Başbakan; mala el koymadınız. Gümrük müfettişlerinin raporu var, onu da gördünüz. Görmediyseniz ben size o raporu da göndereyim. Uçağı gerisin geriye gönderdiniz, altınla geri gönderdiniz, el koymadınız. Birinci sorum: Neden el koymadınız kaçak mala? İkinci sorum şu değerli arkadaşlar, daha garip bir şey: Altınlar geri giderken bakıyorlar, 292 kilo altın yok, 292 kilo altın yok. Bir diğer soru şu Sayın Başbakan: 292 kilo altını kim yürüttü, kim götürdü? Bugüne kadar… Bakın, Rıza Zarraf hiç şikâyet etmiyor, 'Ya, altınlarım gitti.' demiyor, mahkemeye de müracaat etmiyor ama hakkında bir yazı çıksa koşuyor mahkemeye, doğru tekzip gönderiyor. 292 kilo altının fiyatını söyleyeyim: 14 milyon 600 bin dolar. Hangi gerekçeyle bu altın geri gönderildi? Kim 292 kilo altını aldı? Şimdi, siz Başbakansınız, emrinizde devletin bir sürü kurumları var, harekete geçirin. Bunu da ben kısaca burada keseyim. Sizden bunun yanıtı bekliyorum, Parlamento da bekliyor, Parlamento da bekliyor." şeklinde konuştu.
DIŞ POLİTİKA
Başbakan'ın dış politikanın mimarlarından biri olduğuna dikkat çeken Kılıçdaroğlu, Suriyeli küçük bir kız çocuğunun, İstanbul'da soğukta, trafikte, kırmızı ışıkta arabaların egzoz dumanında ısınmaya çalışırkenki bir fotoğrafını gösterdi. "Türkiye'yi getirdikleri manzara bu." diyen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"1.5 milyon Suriyeliyi Türkiye'ye getirdiniz. Ben soruyu size sormuyorum arkadaşlar, soruyu buraya soruyorum. Siz bu Hükûmeti şımartıyorsunuz. Yasaya uymuyor ses çıkarmıyorsunuz, yolsuzlukları var ses çıkarmıyorsunuz, yasa dışı işlemler yapıyorlar ses çıkarmıyorsunuz. Ben o nedenle size sormuyorum. Zaten sizden bir şey de beklediğimiz yok, bunlara soruyorum ben. Niye alınıyorsunuz? Siz, yasama organıyla yürütmeyi karıştırıyorsunuz. Bunlar yürütme organı, neleri yürüttüklerini öğreneceğiz. Bu kadar basit. Siz yasama organısınız, hesap sorması gereken organ sizsiniz. Size biz hesap sormuyoruz ki, gerçekleri anlatıyoruz, sorularımızı soruyoruz. Varsa bir yanlışımız çıkar burada anlatırlar. Hükûmet onlar değil mi? Neden onların sorumluluklarını üstleniyorsunuz? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen insanların sorumluluğunu niye üstleniyorsunuz? Suriye'de kan akıyor. Sayın Başkanın söylediği bir cümle vardı, çok önemli, bir toplantıda söylemişti; birisi saldırıyor 'Allah Allah' diye, öbürü de saldırıyor 'Allah Allah' diye ve birbirlerini öldürüyorlar. Bu tabloyu kim hazırladı? Kim hazırladı bunu? Yazık günah değil mi orada ölen insanlara. 1.5 milyon Suriyeli Türkiye'de. Gidin bakın bakalım, o kadınlara, o gencecik kızlara neler yapılıyor Türkiye'de. Hadi bize inanmıyorsunuz, Birleşmiş Milletler raporlarını da mı okumuyorsunuz arkadaşlar? Ben insan oldukları için üzülüyorum, insan. Elbette kabul edelim, elbette misafirlerimiz ama değerli arkadaşlarım, bu dış politikanın faturası bizim millete çıkıyor. Neden bu politikayı siz övüyorsunuz? Hangi gerekçeyle övüyorsunuz? Hani iki ayı kalmıştı? Bakın, üç büyük merkezde büyükelçiliğimiz yok. Kahire'de büyükelçiliğimiz yok, Şam'da büyükelçiliğimiz yok, Tel Aviv'de büyükelçiliğimiz yok ama Fransa'nın yetkilisi gidip pekâlâ Şam'da görüşebiliyor, Amerikan Dışişleri Bakanı görüşebiliyor. Biz büyükelçi göndermek istedik Mısır'a, Mısır 'Sizin büyükelçinizi istemiyoruz.' dedi. Bu ayıp yetmez mi arkadaşlar? Bizim Mısır'la ne alıp veremediğimiz var? Darbeye karşıyız, elbette karşıyız darbeye. Darbeye karşıyız diye gidip orada darbe mi yapacağız? Demokratik yollardan söylersin, düşüncelerini açıklarsın, darbenin yakışmadığını söylersin, darbeye karşı olduğunu söylersin ama bir halkı toptan düşman ilan edemezsin. Evet, bir halk toptan düşman ilan edildi. El Ezher'in şeyine söylenen laflar yutulacak sözler mi? Gidin, Mısır'da taksiye binin bakayım, Türk olduğunuzu söyleyin, bakayım ne söyleyecekler size? İlk kez Türkiye böyle bir tabloyla karşı karşıya. Buradan bütün yurttaşlarıma sesleniyorum: Asla karamsar olmayın, asla karamsar olmayın. Türkiye büyük ülkedir, Türkiye güçlü ülkedir, bütün sorunlarını aşar bu Hükûmete rağmen."
Bütçenin heyecanının, ufkunun, amacının, vizyonunun olmadığını belirten Kılıçdaroğlu, Maliye Bakanı Şimşek'in bir savunma içgüdüsü içinde bir bütçe sunuşu yaptığını söyledi. Bunun üzerine AK Parti'li Ahmet Yeni, "Hakarete de başladınız işte." dedi. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay ise "Neresi hakaret?" diye sordu. Meclis Başkanı Cemil Çiçek de "Sayın Ahmet Yeni, soyadın Yeni ama kendin eskisin. Oradan söz atmanın ne sıkıntılar açtığını en iyi bilenlerdensin. Ne olur…" ifadelerini kullandı. Kılıçdaroğlu, "Kendisi eski olduğu için Sayın Başkan, dikkate almıyoruz zaten. İstediği kadar konuşabilir, herhangi bir sorunumuz yok." diye konuştu,
"SAYIŞTAY RAPORLARI KUŞA ÇEVRİLEREK GELİYOR"
Yasama organı olarak kendilerine hesap verilmesi gerektiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, ancak hesap verilmediğini ve sonra da burada bütçenin kabul edileceğini ifade etti. "Özellikle de TOKİ, Toplu Konut İdaresi, hesabını bilen var mı? Niye gelmiyor buraya, neden çıkardılar bütçeden, hepimizin sorması gerekiyor." diyen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: "Bütçe hakkının bir üçüncü ayağı; paranın nasıl harcandığını da bizim bilmemiz lazım. Yasalara uygun olarak para harcanıyor mu, harcanmıyor mu? Kim denetleyecek? Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Sayıştay denetleyecek. Dilimizde tüy bitti raporlar gelsin diye, en nihayet 157 rapor geldi bu sene, 157 rapor geldi. Bu raporlarda birden fazla sıkıntı var. Birincisi şu; bu raporlar Sayıştay tarafından kuşa çevrilerek geliyor buraya. Sayın Cemil Çiçek'e sesleniyorum; Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına kamu harcamalarını denetleyen kurum özel bir çalışmayla denetçilerin raporlarını kuşa çeviriyor, buna engel olun, buna engel olun. Milletvekillerinin, denetim elemanlarının raporlarını görme hakkı vardır. Makaslanıyorsa, düzeltiliyorsa hangi gerekçeyle düzeltildi, bizim bilmemiz gerekir. Hangi gerekçeyle düzeltiliyor, hangi gerekçeyle belli bölümler çıkarılıyor, benim bilmem gerekir. Eğer Sayıştay'ın üzerinde bir vesayet varsa, bir siyasi baskı varsa o kurum Türkiye Büyük Millet Meclisi adına sağlıklı denetim yapamaz ve bunun sorumlusu da Sayın Başkan, başta sizsiniz. Sayın Cemil Çiçek'tir, açık, net söylüyorum. Ve, size örnek; Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın bütçesi denetleniyor, millî parkların kiralanmasıyla ilgili büyük olaylar var, denetim raporu geliyor, denetim kurulundan da geçiyor -raporları denetleyen bir kurum var, oradan da geçiyor- Parlamentoya gelecek fakat bir karanlık el tekrar devreye giriyor, aynı kurul tekrar raporu yeniden incelemeye alıyor, rapor gerçek anlamda kuşa çevriliyor ve bizim önümüze geliyor. Bunun muhatabı Hükûmet değil, onu da söyleyeyim, Hükûmetin burada bir kabahati yok. Sayıştay'a sahip çıkmayan Parlamento, asıl sorun orada. Şimdi Sayın Cemil Çiçek'e soruyorum; hangi gerekçeyle Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın millî parklarla ilgili raporu ikinci kez Komisyona gelip makaslanıyor, bunun bilgisini istiyoruz biz, bu bilgi gelmelidir."
"12 YIL BU MİLLETİ UYUTTULAR"
"Bir büyüme masalıyla 12 yıl bu milleti uyuttular, 12 yıl." diyen Kılıçdaroğlu, "1946-2002, 43 yılda ortalama büyüme yüzde 5,1. Darbeler oldu, 5 sente muhtaç olunan dönemler oldu, ekonomik krizler oldu, Kıbrıs çıkarmaları oldu, Türkiye'ye yönelik ambargolar oldu; 5,1 ortalama büyüme. Peki, 2003-2014 ortalama büyüme yüzde 4,7; yüzde 4,7. Sayın Başbakan, istirham ediyorum, bu rakamlar yanlışsa gel burada söyle, doğruysa o zaman bu büyüme masalıyla bu milleti artık aldatmayın. 2008 yılını veriyorum; kişi başına millî gelir 10 bin 444 dolar, 10 bin 444 dolar. 2014'ü veriyorum; 10 bin 537 dolar. Kaç lira artmış biliyor musunuz dört beş yılda? 93 dolar. Hangi ekonomi politikasından bana söz ediyorlar? Parlamentoya nasıl ve hangi yüzle gelip bize 'Bu bütçeyi getiriyoruz, bize oy verin.' diyorlar? Bütün Cumhuriyet hükûmetlerinin harcadığı paradan 1 trilyon dolar daha fazla harcadılar, altını çiziyorum, bütün Cumhuriyet hükûmetlerinin harcadığı paradan 1 trilyon dolar daha fazla para harcadılar. Ortalama büyüme yüzde 4,7. En son rakamlar açıklandı, orası çok daha kötü. O bu rakama dâhil değil, oran olarak koysak belki biraz daha düşecek. Peki, vatandaş refah içinde mi? Değerli arkadaşlarım, kredi kartı borçlarını size söyleyeyim. Eğer yanlışsa verdiğimiz rakamlar, Sayın Başbakan gelir düzeltir, biz de memnun oluruz. 2002, hani bu yazar kasanın atıldığı, gecelik faizlerin yüzde bin 500'lerde olduğu dönemler kredi kartı borcu 4,3 milyar, 4,3 milyar lira yani eski parayla 400 katrilyon 300 trilyon lira. Ekim 2014; 4 milyar kaça çıkmış biliyor musunuz? 73,9 milyar liraya çıkmış, 4 milyar 73 milyara... Artış ne kadar biliyor musunuz? Yüzde bin 604. Hangi refahtan söz ediyoruz? Peki, bankalara bakalım, bankalarda tüketici borcu nedir vatandaşın? 2002'de 2,3 milyar lira, tüketici borcu 2,3 milyar lira. Geçiyorum Ekim 2014'e, 2 milyar kaça çıkmış biliyor musunuz? 273 milyar liraya çıkmış, 2 milyar 273 milyar liraya çıkmış, vatandaş borç batağında, nefes alamıyor, ülkedeki gelişmeleri izleyemiyor. 'Akşam eve nasıl gideceğim?' diye düşünüyor. 'Evde tencere kaynayacak mı?' vatandaşın derdi bu. Eğer bu tablo doğru bir tablo değilse, bu rakamlar yanlışsa emin olun çıkacağım özür dileyeceğim. Doğruysa, hükûmet çıksın bu milletten özür dilesin. Borçtaki artış ne biliyor musunuz? Yüzde 11.954. Cumhuriyet tarihinde hiçbir hükûmet bunu yaşatmadı bu topluma." diye konuştu.
"SARAYDA OTURANLARA SORUN, ONLAR SARAYIN PENCERESİNDEN BAKINCA GÜNLÜK GÜNEŞLİK, YEŞİL, AĞAÇLIKLI BİR BÖLGE GÖRÜYORLAR"
2002'de nüfusun en zengin yüzde 1'lik grubunun gelirin yüzde 39,4'üne sahip olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "2014'te bu oran yüzde 54,3'e çıkıyor. O nedenle bizde dolar milyarderi sayısı Japonya'dan çok daha fazla. Birileri köşeyi dönüyor, birileri zengin oluyor, birileri malı götürüyor, biz bunu biliyoruz ama vatandaş perişan vaziyette. Esnafa sorun ah işitirsiniz, çiftçiye sorun ah işitirsiniz, e sarayda oturanlara sorun onlar sarayın penceresinden bakınca günlük güneşlik, yeşil, ağaçlıklı bir bölge görüyorlar, sanıyorlar bütün Türkiye böyle. Bütün Türkiye böyle değil değerli arkadaşlarım. Söyledim, olağanüstü büyük paralar harcadılar. Bir hükûmetin hedefi ne olur biliyor musunuz? Bir hükûmetin hedefi, Türkiye'yi bilgi toplumuna taşımak olur. 21'inci yüzyıldayız artık. İnsan beyni dünyanın en stratejik ürünü artık. Eğer Türkiye'yi bilgi toplumuna taşırsanız, Türkiye o zaman itibar sahibi bir devlet olur, bir ülke olur." şeklinde konuştu.
"11 YILDA 13 KEZ EĞİTİM POLİTİKASI DEĞİŞTİ"
Eğitimde 4+4+4 sistemine değinen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: Kalkınma planında yoktu. Hükûmetin programında yoktu. Millî Eğitim Bakanlığı'nın stratejik planında yoktu. Bakanlar Kurulu'nda görüşülmedi. Sizlerin içinden 5 değerli arkadaşımız kalktı bir kanun teklifi verdi. Hiçbirisi eğitimci değildi. Kavga, dövüş Parlamentodan çıktı. 5 yaşındaki çocuğu okula gönderme zorunluluğu getirdiniz. Anneler göndermek istemedi, dediniz ki 'Sizin çocuğunuz geri zekalı mı siz okula göndermek istemiyorsunuz?' Bir kısmı düzeltildi bunların ama bizi hiç kimse dinlemedi. Eğitim sistemi nedir biliyor musunuz? Hallaç pamuğu gibi atıldı. 11 yılda 13 kez eğitim politikası değişti arkadaşlar, 11 yılda 13 kez. Bana söyler misiniz, kendi çocuklarını denek konumuna getiren dünyada hangi ülke var? Anne baba çocuğu hangi okula göndereceğini bilmiyor, nasıl göndereceğini bilmiyor. Yazık günah değil mi bu ülkeye değerli arkadaşlarım? Bizim çocuklarımıza yazık günah değil mi? Bu ülkenin eğitim kurumları yok mu? Var. Eğiticileri yok mu? Var. Pedagogları yok mu? Var. Bilim insanları yok mu? Var. Niye oturup uygar insanlar gibi tartışıp, stratejiyi oluşturup sonra Parlamentoya getirmiyoruz? Hangi gerekçeyle yapıyoruz biz bunu? 'Ortak akıl' denen bir şey vardır. Siz iyi bir şey getirdiniz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz karşı mı çıktık? Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde gelen bütün yasalar bu Parlamentodan oybirliğiyle çıktı değerli arkadaşlarım, oybirliğiyle çıktı."
"BU HÜKÜMET KANADINI GÖRÜYORSUNUZ, BUNLARIN HİÇBİRİNİN ÇOCUĞU İŞSİZ DEĞİL"
Adalet ve Kalkınma Partili bir belediye başkanına ait bir tablo gösteren Kılıçdaroğlu, "Önündeki dosyalar da kendisine iş için başvuranların dosyaları. Özellikle iktidar kanadından birisini getirdik ki CHP'li olsa diyeceksiniz ki ya, CHP'liler hep muhalefet ediyorlar diye. Ben değil, Adalet ve Kalkınma Partisi'nden bir belediye başkanı, kendisine yapılan başvurular dolayısıyla dosyaları görüyorsunuz. Rakam ne biliyor musunuz arkadaşlar? Altı ayda 9 bin kişi iş istiyor. Altı ayda 9 bin kişi. Nereye giderseniz gidin elinize bir kâğıt tutuşturuluyor 'Bana iş bulun.' diye. Niye işsizlik bu noktada? Yüzde 10'u aştı işsizlik. Genç işsizlik yüzde 20'lerde, üniversite mezunlarında yüzde 20-25'lerde. Niye işsizlik var? Beyefendilerin çocukları işsiz değil. Bu Hükûmet kanadını görüyorsunuz ya, bunların hiçbirisinin çocuğu işsiz değil. Bunların bir eli yağda, bir eli balda. Sorun nerede biliyor musunuz? Sorun Ermenek'teki Recep Usta'da, Recep Amca'da sorun; onun ayakkabısında sorun, onun çocuğunda sorun. Kahvede oturan Mehmet Efendi, onun çocuğu işsiz. 330 bini aştı atama bekleyen öğretmenler, 330 bini aştı. Üniversiteyi bitirmiş 65 kişi intihar etti. Neden bahsediyorsunuz arkadaşlar? Bu Hükûmet nelerden bahsediyor? İşsizlik gelmiş dayanmış, evde tencere kaynamıyor, huzursuzluk var. Bu Hükûmete sorar mısınız veya ben sorayım: Sayın Başbakan, buraya geldiğinizde size ikinci sorum olsun; bonzai tüketimi niye bu kadar arttı? Siz mi teşvik ediyorsunuz? Niye arttı? Boşanmalar niye arttı? Aile yapısı niye bu kadar derinden sarsılıyor Türkiye'de? 'Maneviyatçı' diyorsunuz kendinize. Aile yapısı neden bu kadar derinden sarsılıyor Türkiye'de? Uyuşturucu bataklığına, fuhuşa Türkiye neden sürükleniyor? Hani siz para pul peşinde değildiniz, huzur getiriyordunuz memlekete?" dedi.
"CEZAEVLERİNDE YER YOK, SIRAYLA YATIYORLAR"
Dünyanın en garip işlerinden birisi, hükûmet yetkililerinin törenle icra dairesi açtıklarını hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir akıl, mantık olabilir mi? Vatandaşı icraya vereceksin, törenle icra dairesi açıyorsun. İnsan utanır, ben şahsen utanırım, hesabını veremem. Bakın, Kalkınma Bakanlığı'nın bütçesinde ne diyor biliyor musunuz? 'Cezaevi yapımlarına hız verilecektir.' diyor. E, bu kadar adam icralıysa nereye gidecek? Hapislere gidecek. Size Türkiye'nin bir başka gerçeğini söyleyeyim. Cezaevindeki vatandaş sayısı, 2002 yılında -hani şu gecelik faizlerin yüzde bin 500'lere çıktığı ve sık sık burada dile getirilen yıllardan söz ediyorum; yazar kasaların atıldığı, esnafın yürüyüş yaptığı yıllardan söz ediyorum- hapisteki kişi sayısı 59 bin 429; 1 Aralık 2014, hapisteki vatandaş sayısı 156 bin 707; 3 kat artmış. Cezaevlerinde yer yok biliyor musunuz. Sırayla yatıyorlar biliyor musunuz. 10 kişilik koğuşta 25-30 kişi var biliyor musunuz. Türkiye'nin gerçeği bu. Bu gerçeği neden milletin önünden kaçırıyorsunuz. Birisi kalkıp bir ara Diyarbakır'a gitmişti, 'Size modern bir hapishane yapacağım ey Diyarbakır'lar.' demişti. Şimdi bunlar da diyorlar ki 'Meraklanmayın, cezaevi yapımlarına hız veriyoruz.' Milletle dalga geçmek değil de nedir bu değerli arkadaşlar! Yazık, günah değil mi?" diye konuştu.
"YANDAŞ ŞİRKETLERİN TAHSİL EDEMEDİĞİ ALACAKLARI TAHSİL EDİYORLAR"
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'na (DEİK) değinen Kılıçdaroğlu, "Özel sektördeki sivil toplum kuruluşları bir araya geliyorlar, değişik ülkelerle ihracatı geliştirmek, işbirliğini geliştirmek için DEİK'i kuruyorlar. Bunlar dediler ki DEİK'i kurmaya gerek yok, DEİK'i bundan sonra sizin elinizden aldık, doğrudan Bakanlığa bağladık. Niye Bakanlığa bağlıyorlar? Kimdi bunlar? Türkiye Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD). Başka? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği. Başka? Türkiye İhracatçılar Meclisi. Başka? Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD). Başka? Türkiye Müteahhitler Birliği. Ve dediler ki 'Bunların gelirlerinin yüzde 1'ini de biz alacağız.' Sayın Başbakan, siz akademisyensiniz, Anayasa'nın 73'üncü maddesi var, der ki 'Vergi kanunla konulur, kanunla kaldırılır.' Vergi konusunda kanun hükmünde kararname bile çıkarılamaz. Siz kalktınız -yüzde 1'i- kanun bile çıkarmadınız, 'Ben el koydum, alıyorum.' dediniz. Hangi gerekçeyle siz yüzde 1'leri alıyorsunuz, hangi gerekçeyle? Hangi gerekçeyle siz vergi koyuyorsunuz? Bir şey daha yaptı, değerli arkadaşlarım, bu gördüğünüz Hükûmet; havuz medyası başta, bir de yandaş iş adamları var. Bunlar yandaş iş adamlarına her türlü cezayı değil, her türlü övgüyü, her türlü imkânı sunuyorlar. Tuttular, bu şirketlere dediler ki bir kararname çıkardı, Sayın Davutoğlu'nun ilk kararnamesidir bu, oturdu, Bakanlar Kurulu'ndan ilk kararnameyi çıkardı. Bu şirketlerin, yandaş şirketlerin tahsil edemediği alacakları için dediler ki 'Bir dakika, sen tahsil mi edemiyorsun? Yolu çok basit. Çiftçinin bizden alacağı var, ben o alacağı mahsup edeceğim, o parayı sana vereceğim, çiftçiye bu parayı vermeyeceğim.' Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, Türkiye Cumhuriyeti devleti yandaş iş adamlarının tahsilatçısı konumuna getirildi. Bir devlet, bir yandaşın tahsilatçısı olur mu arkadaşlar? Böyle bir şeyi siz nasıl yaparsınız? Bu Hükûmetin burada oturacak yeri bile yoktur, yatacak yeri bile yoktur bu Hükûmetin. Ne oldu biliyor musunuz? Bu kararname iptal edildi, üstelik oy birliğiyle iptal edildi. Şimdi, merak ediyorum, siz hangi gerekçeyle yandaş şirketlerin tahsilatçılığına devleti görevlendirdiniz? Hangi gerekçeyle? Hangi kanunla? Parlamentonun iradesi dışında, koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletini üç beş yandaşın tahsilatçısı durumuna getirmek sizin vicdanınızı hiç sızlatmıyor mu?" şeklinde konuştu.
"MEMURA EN BÜYÜK KAZIĞI ATTILAR"
"İki Trakya büyüklüğünde alan hangi gerekçeyle ekilmiyor? Buraya gelin ve yüce Meclise bilgi verin, hangi gerekçeyle ekilmiyor? Ekse, zarar edecek." diyen Kılıçdaroğlu, çiftçinin sorunlarını şöyle anlattı: "Hükûmet ile Memur-Sen el ele, kol kola gittiler, memurlara en büyük kazığı attılar. 123 lira verdiler, hayatlarından çok memnun memur arkadaşlarımız, öyle anlaşılıyor. Şimdi 'enflasyon farkı' diye bağırıyorlar. E, hangi sendika 'Biz enflasyon farkı istemiyoruz.' diye gidip imza attı? Hükûmetin önerisi kabul edilseydi bugün ellerine daha fazla para geçecekti. Eğer, bir sendika memuru satarsa onun adına 'sarı sendika' denir. Bütün Türkiye'de değil, bütün dünyadaki ismi budur ve siz satıldınız, kimse kusura bakmasın."
"TOKMAK ORADA DAVUL BURADA"
Başbakan Davutoğlu'nun kendisinin muhatap alınmasını istediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Doğru. Biz de altına imza atıyoruz. Sayın Başbakanı niye muhatap almayalım, ülkeyi o yönetiyor ama kaygılarımız var. Üstünüzdeki siyasi vesayetten kurtulacaksınız Sayın Başbakan, siyasi vesayetten kurtulacaksınız. Sizin boynunuza davulu astılar, tokmak yukarıdaki birisinin elinde; olmaz, olmaz arkadaşlar, olmaz. Siz kendiniz Başbakan olarak yetkilerinizi sonuna kadar kullanacaksınız, biz eleştiririz eleştirmeyiz o ayrı bir şey ama Türkiye'de çift başlı yönetim olmaz. İki tipik örnek vereceğim ve kısa keseceğim bu bölümü. Birincisi şu; 26 Kasım 2014, Sayın Cumhurbaşkanı açıklama yapıyor; BAĞ-KUR'lulara kredi vereceğiz, şunu yapacağız, bunu yapacağız, inşallah bu öğleden sonra gerçekleşecek. Ben merak ediyorum, ya Sosyal Güvenlik Kurumu başkanı var mı? Var. Kime bağlı? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'na bağlı. Açıklamayı yapacaksa o yapsın. Haydi o yapmadı, Başbakan olarak siz yapın; siz de yapmıyorsunuz, hiç bu konularda yetkisi olmayan birisi yapıyor. O zaman bizim kafamızda kocaman bir soru işareti; bu ülkeyi kim yönetiyor? Kocaman bir soru işareti. Çiftçiye kredi açılacaksa, esnafa kredi açılacaksa, memura bir avantaj sağlanacaksa bunu açıklayacak olan Sayın Başbakandır. Yukarısı açıklarsa tokmak orada, davul burada olmuyor, ses çıkmıyor, farklı bir ses çıkıyor. Ahenk yok. Devlet yönetiminde ahenk yok. O nedenle söyledim, iki koltuk da boş gibi görünüyor. E birbirinizin işine karışıyorsunuz. Affedersiniz, siz karışmıyorsunuz, o sizin işinize karışıyor! Olmaz! Olmaz böyle bir şey! İkinci konu, Sayın Putin geldi, Sayın Erdoğan'la toplantı yaptılar. Doğal gaz dolayısıyla yüzde 6'lık indirimi görüştüler. Putin de çıktı, açıklama yaptı. Ya bu konuda Enerji Bakanının bir açıklaması var 'Yüzde 6 yetmez' diye. Pazarlığı kim yapıyor? Siz Hükûmet değil misiniz? Neden müdahale etmiyorsunuz? O nedenle siz, bu eleştirilerimi sakın ola ki size yönelik, sizi karalamak için yapılan bir eleştiri olarak algılamayın Sayın Başbakan. Bu eleştirinin temel mantığı, bulunduğunuz koltuğa sahip çıkın. E ben onun için eleştiriyorum. Birisinin sizin alanınıza müdahale etmesine izin vermeyin. Verirseniz sizin Başbakanlığınız sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada tartışma konusu olur." dedi.
"BAŞBAKANLIĞINIZI KANITLAYACAKSINIZ"
Davutoğlu'nun siyasetin erdem ve ahlak meselesi olduğunu, siyasetin ahlakının Şeyh Edebali'nin ahlakı olduğunu söylediğini aktaran Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: "Bunun altına da hiç kuşkusuz hepimiz imza atarız. Şeyh Edebali'nin ne olduğunu hepimiz biliriz. O ahlakı yüceltmek hepimizin ortak görevidir. Ahlakın bütün inançların ortak paydası olduğunu da bilerek söylüyorum, gayet güzel bir cümle ve Sayın Davutoğlu şöyle söylüyor; kadim şehirlerimizde -ki bunun başında İstanbul geliyor- dikey değil, yatay mimariyi geçerli kılacağız. diyor. Çok güzel Sayın Başbakan, yatay mimariyi geçerli kılacaksınız. Ben şimdi size -Başbakansınız, başbakanlığınızı kanıtlayacaksınız- güzel, açık, net bir örnek vereceğim. İstanbul Zeytinburnu'nda 16/9 kuleleri, Sultanahmet Camii'ne bir hançer gibi saplanmış. Onun siluetini bozuyor. Mahkeme kararı çıktı, tıraşlanması lazım. Eski Başbakan ben 'tıraşla' dedim, tıraşlamadı. Ben de küstüm dedi. Şimdi siz Başbakansınız. Hukuka, Şeyh Edebali'ye yollama yapıyorsunuz, güzel. Önce bu dairelerden söz edeyim size, bu apartmandan. Bu dairelerin fiyatı 1 milyonla 4 milyon arasında değişiyor. Eski fiyatla 1 trilyonla 4 trilyon arasında değişiyor. Kimler aldı buradan daire? Eski Bağcılar Belediye Başkanı, eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri, Genel Sekreter Yardımcısı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar Komisyonu Başkanı, Zeytinburnu Belediyesi İmar Komisyonu Başkanı ve sizinle beraber görev yapan Sayın Nihat Zeybekci. Onun birden fazla dairesi var. İşin garip tarafı şu: Bu kadar büyük bir bedeli hiçbir yerden kredi çekmeden şak diye ödemişler. Bunu hafızanızın bir köşesine koyun Sayın Başbakan. Benim sormak istediğim şu: Siz hukuku egemen kılacak mısınız? Mahkeme kararlarını uygulayacak mısınız? Anayasa'nın 138'inci maddesini gündemde tutacak mısınız, ona uyacak mısınız? Onu tıraşlarsanız, diyeceğim ki işte, gerçek Başbakan. Tıraşlamazsanız, kusura bakmayın, Başbakanlığınız tartışma konusu."
"SAYIN BAŞBAKAN SİZ NİYE BU KAÇAK SARAY KONUSUNDA HİÇ KONUŞMUYORSUNUZ?"
Başbakan'a bir sorusu olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, "Sayın Başbakan, siz niye bu kaçak saray konusunda hiç konuşmuyorsunuz? Niye konuşmuyorsunuz? Sayın Arınç konuştu, israftır dedi, siz niye konuşmuyorsunuz? En çok sizin konuşmanız lazım. Neden biliyor musunuz? Nedeni şu; bakın, değerli arkadaşlar, Şubat 2012, 3 kurum bir araya geliyorlar; Başbakanlık, Orman Genel Müdürlüğü, TOKİ. Bir protokol hazırlıyorlar. Başbakanlık binası yapılmak üzere protokol imzalanıyor ve uygulamaya geçiliyor. Sayın Başbakan, Başbakanlık binası olarak yapılan bir binayı ve protokolü hangi gerekçeyle siz Cumhurbaşkanlığına tahsis ettiniz? Hangi gerekçeyle? Başbakanlık için yapıldı. Giderken binayı da götürüyor. E, siz demeyecek misiniz, 'Ya, bu bina Başbakanlık için yapıldı, protokol var ortada. Nasıl olur da siz gidersiniz?'" ifadelerini kullandı.
"BAŞBAKANLIK MAKAMI, KONUŞMA DEĞİL GEREĞİNİ YAPMA MAKAMIDIR"
Sayıştay'ın Cumhurbaşkanlığı sarayına ilişkin rakamlarını veren Kılıçdaroğlu, "Kaçak sarayda ciddi yolsuzluklar var. Örnek; makine ile her derinlikte yumuşak ve sert toprak kazılması. Tanım böyle. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın belirlediği fiyat, metreküpüne 3 lira 10 kuruş. Müteahhide verilen fiyat ne biliyor musunuz? Para 37 lira 19 kuruş, fark yüzde 1120. Makine ile her derinlikte yumuşak ve sert küskülük kazılması. Fark yüzde 980. El ile kum ve çakıl serilmesi. Fark yüzde 1915. Bir liste var, Sayın Başbakan, arzu ederseniz ben bu listeyi size veririm; arzu ederseniz, Başbakansınız, Sayın Cemil Çiçek Sayıştay'dan bu raporu getirir, önünüze koyar. Soru şu; bu kadar büyük fiyat farklarının olduğu bir yerde siz bir soruşturmayı başlatacak mısınız, başlatmayacak mısınız? Siz, tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyacak mısınız, üstüne şal mı örteceksiniz? Bunu öğrenmek istiyorum. Tabii, Sayın Başbakan arada bir celalleniyor tabii, haklı. Şunu söylüyor; milletin hakkına uzanacak eli kardeşimiz olsa koparırız diyor. Eyvallah, hiç itirazımız yok. AK Parti kadroları şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele konusunda töhmet altında bırakılamaz. Eyvallah, o zaman gereğini yap. Konuşmak değil, herkes konuşur. Başbakanlık makamları konuşma makamı değil, gereğini yapma makamlarıdır. Gereğini yaparsanız size saygı duyarız. Size haksız bir eleştiri getirmek doğru değil ama gereğini yapmazsanız eleştirmek zorundayız." diye konuştu.
"EBU ZER'İN DÜŞÜNCELERİNE TERCÜMAN OLUN"
Cumhurbaşkanlığı sarayıyla ilgili sahabi efendilerimizden Hz. Ebu Zer (r.a) örneğini verdiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Sahabedir, makamı Adıyaman'dadır. Muaviye, Şam'da kendisine görkemli bir yeşil saray yapıyordu, bunun gibi. Ebu Zer gitti ve Muaviye'ye aynen şunları söyledi; ey Muaviye, bu sarayı halkın parasıyla yaptırdıysan hırsızlıktır, haksızlıktır; eğer bu sarayı kendi paranla yaptırdıysan israftır, haramdır. Sizden sadece ve sadece Ebu Zer'in düşüncelerine tercüman olmanızı istiyorum. Bakın, Ebu Zer'in düşüncelerine tercüman olmanızı istiyorum. Şimdi, bakın, bu sarayın kaçak olduğunu söyledik, hukuksuz olduğunu da söyledik. Bu kürsüde bu Meclise Adalet Bakanı en sonunda 'Evet, yargı kararı var.' dedi. O da dedi ki 'Burada bir hukuksuzluk var.' Ne dedi Sayın Cumhurbaşkanı, 'Güçleri yetiyorsa yıksınlar.' Biz yıkmaktan yana değiliz, onu da söyleyeyim başta ama 'Güçleri yetiyorsa yıksınlar.' ne demek biliyor musunuz? Sayın Davutoğlu, size açıkça meydan okuyor. Çünkü onu yıkacak olan sizsiniz, ben değilim. Yargı kararını uygulayacak olan sizsiniz. 'Güçleri yetiyorsa yıksınlar.' diyor. E, sizin gücünüz yeter mi? Ben şahsen yetmeyeceği kanısındayım, kimse kusura bakmasın. Bu konuda samimi düşüncemi söyleyeyim: Güçleri yetmez." şeklinde konuştu.
"MALI GÖTÜRDÜYSENİZ ZATEN YETERİ KADAR GÖTÜRDÜNÜZ"
Sarayın fiyatıyla ilgili ise Kılıçdaroğlu, "Soruyorlar; ya maliyeti kaç? Maliyeti kaç lira bunun? Maliye Bakanı, Plan Bütçe Komisyonu'nda bir açıklama yaptı, 1 milyar 370 milyon lira diye bir rakam yanlış hatırlamıyorsam, yani eski fiyatla 1 katrilyon 370 trilyon liraya yapıldı. Bilgi Edinme Yasası'na göre, Ankara Mimarlar Odası TOKİ'ye yazı yazıyor, diyor ki 'Bunun gerçek fiyatları nedir, bize bildirin.' Verdiği cevap ne biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? 'Açıklanması ya da zamanından önce açıklanması hâlinde ülkenin ekonomik çıkarlarına zarar verecek veya haksız rekabet ve kazanca sebep olacak bilgi ve belgeler bu kanun kapsamına girmediği için size bildiremiyoruz fiyatı.' Yahu, açıklanması hangi ekonomiye zarar verecek? Malı götürdüyseniz zaten yeteri kadar götürdünüz, fiyatları açıkladık. Nasıl oluyor da böyle bir şeyi siz açıklamıyorsunuz? Hangi gerekçeyle açıklamıyorsunuz? Neden açıklanmıyor biliyor musunuz, ben size söyleyeyim: Metrekaresi 8 bin liraya yapılan jakuziler var, biliyor musunuz? Metrekaresi 8 bin liraya yapılan buhar odaları var. Sizin vicdanınız buna elveriyor mu? Benim vicdanım elvermiyor, ben rahatsızım. Sizin vicdanınız elveriyorsa hiç itirazım yok. Ebu Zer örneğini özellikle verdim. O zaman, hepimizin oturup düşünmesi lazım. Kendi parasıyla yapsa vallahi ses çıkarmayacağım ama bu milletin fakir fukarasının parasıyla yapıldı o saray, kaçak saray; yazık, günah değil mi? Efendim, o itibarmış. Büyük saraylar hiçbir topluma itibar kazandırmamıştır, örneği de yoktur dünyada, itibar kazandıran saray. Merkel nerede oturuyor, biliyor musunuz? Dairesinde oturuyor. Almanya'nın itibarı sıfır, böyle mi düşüneceğiz? Japonya'ya bakın veya Amerika'ya bakın, bizim kaçak saray onun yanında 3 misli, 4 misli daha büyük; gariban Amerikalı, itibarı sıfır! İtibar bilgiyle olur, itibar üretmekle olur; itibar sizin üniversitelerin yayınladığı bilgilerle, raporlarla olur; itibar ahlakla olur, erdemle olur; itibar adaletle olur. Eğer bunlar varsa itibarlısınız, bunlar yoksa itibar yoktur." dedi.
"GÜMRÜKTE KAÇAK ALTIN"
Başbakan'ın "Kolunu koparırım kim yolsuzluk yaparsa." dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, "1 Ocak 2013, Gana'dan bir uçak kalkıyor, Atatürk Havalimanı'na iniyor. Gümrükçüler gidiyorlar, 'Ne var içinde?' diyorlar, 'Vallaha, içinde doğal taş var.' diyorlar. 'Ya, Türkiye'nin her tarafı taş, yani bizim ihtiyacımız yok. Kime getirdiniz bunu?' adres de veriyorlar, adresi okuyayım: Güzelyurt Mahallesi, Yıldırım Beyazıt Caddesi, Delta Apartmanı, A2 Blok, No: 22, Beylikdüzü/İstanbul. 'Buraya getirdik.' diyorlar. 'Açın ya, bu taşları bir görelim.' diyorlar. Açıyorlar kapağı, içinden 1,5 ton doğal taş değil 1,5 ton altın çıkıyor; 1,5 ton altın. Şimdi, değerli arkadaşlarım, siz kaçak televizyon getirseniz televizyona el koyarlar, bisiklet getirseniz bisiklete el koyarlar, bilye getirseniz bilyeye el koyarlar. 1,5 ton altına hangi gerekçeyle el konmadı -bir diğer soru Sayın Başbakana- hangi gerekçeyle? El konulan mallar nerede satılıyor? Ulus'ta TASİŞ mağazasında satılıyor. Merak eden milletvekili arkadaşlarım gitsinler, görsünler orada. Elbise de var onların içinde, televizyon da var, sehpa da var, her şey var. Kaçak geliyorsa el konulur. 1,5 ton altın geliyor, kaçak geliyor, el konulmuyor. Rıza Zarraf devreye giriyor, telefon ediyor, 'Rüşvet ver kurtar. Gümrük dediğin nedir?' diyor. Karşıdaki kişi diyor ki: 'Teoman'a neler yaptın, ne vaatler…' Adam 'Ben memuriyetimi yakmam, almam rüşvet.' diyor. Bunu, sonra başka yere gönderdiler, rüşvet almayan adamı, ödüllendirerek başka yere gönderdiler. Şimdi, ben şu soruyu da merak ediyorum Sayın Başbakan; mala el koymadınız. Gümrük müfettişlerinin raporu var, onu da gördünüz. Görmediyseniz ben size o raporu da göndereyim. Uçağı gerisin geriye gönderdiniz, altınla geri gönderdiniz, el koymadınız. Birinci sorum: Neden el koymadınız kaçak mala? İkinci sorum şu değerli arkadaşlar, daha garip bir şey: Altınlar geri giderken bakıyorlar, 292 kilo altın yok, 292 kilo altın yok. Bir diğer soru şu Sayın Başbakan: 292 kilo altını kim yürüttü, kim götürdü? Bugüne kadar… Bakın, Rıza Zarraf hiç şikâyet etmiyor, 'Ya, altınlarım gitti.' demiyor, mahkemeye de müracaat etmiyor ama hakkında bir yazı çıksa koşuyor mahkemeye, doğru tekzip gönderiyor. 292 kilo altının fiyatını söyleyeyim: 14 milyon 600 bin dolar. Hangi gerekçeyle bu altın geri gönderildi? Kim 292 kilo altını aldı? Şimdi, siz Başbakansınız, emrinizde devletin bir sürü kurumları var, harekete geçirin. Bunu da ben kısaca burada keseyim. Sizden bunun yanıtı bekliyorum, Parlamento da bekliyor, Parlamento da bekliyor." şeklinde konuştu.
DIŞ POLİTİKA
Başbakan'ın dış politikanın mimarlarından biri olduğuna dikkat çeken Kılıçdaroğlu, Suriyeli küçük bir kız çocuğunun, İstanbul'da soğukta, trafikte, kırmızı ışıkta arabaların egzoz dumanında ısınmaya çalışırkenki bir fotoğrafını gösterdi. "Türkiye'yi getirdikleri manzara bu." diyen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"1.5 milyon Suriyeliyi Türkiye'ye getirdiniz. Ben soruyu size sormuyorum arkadaşlar, soruyu buraya soruyorum. Siz bu Hükûmeti şımartıyorsunuz. Yasaya uymuyor ses çıkarmıyorsunuz, yolsuzlukları var ses çıkarmıyorsunuz, yasa dışı işlemler yapıyorlar ses çıkarmıyorsunuz. Ben o nedenle size sormuyorum. Zaten sizden bir şey de beklediğimiz yok, bunlara soruyorum ben. Niye alınıyorsunuz? Siz, yasama organıyla yürütmeyi karıştırıyorsunuz. Bunlar yürütme organı, neleri yürüttüklerini öğreneceğiz. Bu kadar basit. Siz yasama organısınız, hesap sorması gereken organ sizsiniz. Size biz hesap sormuyoruz ki, gerçekleri anlatıyoruz, sorularımızı soruyoruz. Varsa bir yanlışımız çıkar burada anlatırlar. Hükûmet onlar değil mi? Neden onların sorumluluklarını üstleniyorsunuz? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen insanların sorumluluğunu niye üstleniyorsunuz? Suriye'de kan akıyor. Sayın Başkanın söylediği bir cümle vardı, çok önemli, bir toplantıda söylemişti; birisi saldırıyor 'Allah Allah' diye, öbürü de saldırıyor 'Allah Allah' diye ve birbirlerini öldürüyorlar. Bu tabloyu kim hazırladı? Kim hazırladı bunu? Yazık günah değil mi orada ölen insanlara. 1.5 milyon Suriyeli Türkiye'de. Gidin bakın bakalım, o kadınlara, o gencecik kızlara neler yapılıyor Türkiye'de. Hadi bize inanmıyorsunuz, Birleşmiş Milletler raporlarını da mı okumuyorsunuz arkadaşlar? Ben insan oldukları için üzülüyorum, insan. Elbette kabul edelim, elbette misafirlerimiz ama değerli arkadaşlarım, bu dış politikanın faturası bizim millete çıkıyor. Neden bu politikayı siz övüyorsunuz? Hangi gerekçeyle övüyorsunuz? Hani iki ayı kalmıştı? Bakın, üç büyük merkezde büyükelçiliğimiz yok. Kahire'de büyükelçiliğimiz yok, Şam'da büyükelçiliğimiz yok, Tel Aviv'de büyükelçiliğimiz yok ama Fransa'nın yetkilisi gidip pekâlâ Şam'da görüşebiliyor, Amerikan Dışişleri Bakanı görüşebiliyor. Biz büyükelçi göndermek istedik Mısır'a, Mısır 'Sizin büyükelçinizi istemiyoruz.' dedi. Bu ayıp yetmez mi arkadaşlar? Bizim Mısır'la ne alıp veremediğimiz var? Darbeye karşıyız, elbette karşıyız darbeye. Darbeye karşıyız diye gidip orada darbe mi yapacağız? Demokratik yollardan söylersin, düşüncelerini açıklarsın, darbenin yakışmadığını söylersin, darbeye karşı olduğunu söylersin ama bir halkı toptan düşman ilan edemezsin. Evet, bir halk toptan düşman ilan edildi. El Ezher'in şeyine söylenen laflar yutulacak sözler mi? Gidin, Mısır'da taksiye binin bakayım, Türk olduğunuzu söyleyin, bakayım ne söyleyecekler size? İlk kez Türkiye böyle bir tabloyla karşı karşıya. Buradan bütün yurttaşlarıma sesleniyorum: Asla karamsar olmayın, asla karamsar olmayın. Türkiye büyük ülkedir, Türkiye güçlü ülkedir, bütün sorunlarını aşar bu Hükûmete rağmen."