Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, İslamofobi kelimesinin İslam karşıtı odakların üretmiş olduğu postmodern bir tabir olduğunu belirterek, “İslamofobi kavramı bir İslam düşmanlığıdır. Üretilmiş bir İslam karşıtlığıdır. Üniversitelerde, eğitim kurumlarında, araştırma merkezlerinde İslam karşıtı odakların üretmiş olduğu postmodern bir tabirdir”
Kurtulmuş, Kastamonu Üniversitesi tarafından düzenlenen IV. Uluslararası Şeyh Şa’ban-ı Veli sempozyumuna katıldı. Hanefilik-Maturidilik konusunun işlendiği sempozyum, Kastamonu Üniversitesi Bilgehan Bilgili Kütüphanesinde gerçekleştirildi. Sempozyumda konuşan Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Kastamonu’nun tarihinden övgüyle bahsederek, Kurtuluş Mücadelesinde de önemli bir paya sahip olduğunu ve işgal görmesine rağmen en çok şehit veren illerin başında geldiğine kaydetti.
Şeyh Şa’ban-ı Veli Hazretlerinin halvetiye şabaniye tarikatının kurucularından olduğunu söyleyen Kurtulmuş, “1569 hicri yılında vefat etmiştir. Taşköprü ilçesinde dünyaya gelmiş İslam büyüğüdür. Taşköprü’de bir süre okuduktan sonra İstanbul’da çeşitli görevlerde bulunmuş, dersler almıştır. Kuran ilminde, hadiste ve fıkıhta son derece ileri seviyede eğitim görmüş bir büyük alimdir” dedi.
Bugün ki insanlığın temel sıkıntısının kendisini bilmemesinden kaynaklandığını ifade eden Kurtulmuş, “İnsanlar, kendisinin sınırlarını bilmemesi, kendisinin kısıtlılarını bilmemesi, tabiri caizse kendisini yaratan ile aynı vaziyete koymasından ötürü dünyada birçok meseleyi yaşıyoruz. Birçok kavgayı ve gürültüyü hep birlikte izliyoruz. Bunun tarafı oluyoruz. Halbuki hikmetle kuşanmış, irfan mertebesine ulaşmış olan bir bilgi, insanlığın hayrına olur, insanlığa yol gösteren bir bilgidir” diye konuştu.
Kainatın yaradılışının aslının bilmek ve bilinmek olduğunu söyleyen Kurtulmuş, “Yaradılışın aslı bilmek sırrı üzerinde tecelli etmektedir. Tasavvuf geleneğinde bunu ilmel yakin, aynel yakin ve hakkel yakin diyerek 3 mertebede bilmeyi tasnif etmişiz, sınıflamışız. Bilmek, insanın çevresinde olan biteni bilmesidir. Bilmek, kainatta ne var ne yok bunu bilmesidir. Bilmek insanın kendisini, Rabbi'ni bilmesidir. İnsanın kendi yaradılışını acziyetini, kul olarak kendisinin kısıtlarını, limitlerini bilebilmesi ve Allah’ın varlığı karşısında kendisinin yokluğunu, hiçliğini anlayabilmesidir. Bilmek kainat boyunca bütün medeniyetlerin, ana gövdesini oluşturmuş olan bir eylemdir” şeklinde konuştu.
“Bugün dünyada da insanların belki bilgiye en fazla sahip olduğu dönemlerden birisinden geçiyoruz. Bilgi sahibi olmamıza rağmen maalesef yeryüzünde huzur yok, yeryüzünde saadet yok, yeryüzünde insan toplulukları arasında barış yok, insan topluluklarının bireysel olarak iç huzuru yok. Olmayan şey beşeri anlamda bilgi eksikliği değildir. Olmayan şey insanların ilmel yakin, aynel yakin, hakkel yakin yani marifetullah dediğimiz bu çizgide Allah’ın karşısında acziyetlerini bilmekten yoksun olmalarıdır. İlmin karşısında gözlerinin kamaşması, ilim sahibi oldukça kendilerini insanların üstünde görmesidir. Bizim ilmimizde, inancımızda bilmek ne kadar biliyor olursanız olun Allah’ın ilminin karşısında bütün bildiklerinizin okyanusun içerisinde bir damla mesabesinde dahi olmadığını bilmektir. Acziyetimizi bilmektir. Bu topraklarda İslam geleneğinin asırlar boyunca güçlü bir şekilde yaşamasının en temel nedenlerinden birisi insanların irfan geleneğine sahip çıkarak o geleneğin öğrettiği, ‘önce kendini bil’ anlayışıyla hareket etmesidir” ifadelerini kullandı.
Anadolu topraklarındaki irfan geleneğiyle ilgili konuşan Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, “Anadolu topraklarında Müslümanlığın yerleşmeye başlaması 1071’den öncedir. Alparslan Gazi’nin Anadolu’yu fethinden öncedir. Horasan erenleri vasıtasıyla bu gerçekleşmiştir. Anadolu ve Rumeli topraklarının her tarafına yayılmışlardır. Çünkü tek başına marifetullahtan uzak bir şekilde tek başına bilmek, bir mana ifade etmiyor. Bilginin iki temel diğer faktörlerde desteklenmesi lazım. Bilgi eğer hikmetsiz ise bir anlam ifade etmez. Bilgi eğer irfansız ise yine bir anlam ifade etmez. İrfanda insanın kendisinin, yaratanın karşısında kendisinin eksikliğini bilmesidir. İrfan geleneği dediğimiz bu gelenek Horasan erenleriyle birlikte başlamış ve Anadolu topraklarında asırlardır böyle bir nakış gibi işlenmiştir” açıklamasında bulundu.
İslam’ın birinci büyük döneminin, Hazreti Peygamber ve ashabının oluşturduğu altın dönem olduğuna dikkat çeken Kurtulmuş, şunları söyledi: "Hazreti Peygamberin tabiriyle sonradan gelenleri ‘melik-i adud’ olarak tanımladığı, yani ısırıcı sultanlar devrine kadar olan o Asr-ı Saadet devridir. Maalesef sonra ısırıcı, zalim sultanlar, Emevi hanedanı, arkasından bir sürü yanlışlıklarla İslam, Hazreti Peygamberin öğrettiği ana eksenden sapmış, bir şekilde oradan ayrılmaya başlamıştır. Bunun üzerine İslam’ın büyük çıkışı dediğimiz Horasan Erenlerinin Hicri 7. asırda ortaya koymuş olduğu, tabiri caizse İslam’ın irfan geleneğinin yeniden mayalanarak yeniden vücut bulduğu bir hazırlık dönemi söz konusudur. İrfan geleneği ya da gazavat ehlinin İslam dünyasına yeniden ayar verdiği, İslami geleneğin yeniden Hazreti Peygamberin sahih çizgisine doğru çekmeye çalıştığı bu dönem Anadolu toprakları için en bereketli dönemi oluşturmuştur. Bu gelenek Türkiye’nin her yerinde Anadolu ve Trakya topraklarının Rumeli topraklarının her yerinde varlığını sürdürüyor”
İslam dünyasında iki temel mesele ile karşı karşıya olduklarına dikkat çeken Kurtulmuş, “Bunlardan 1. si Müslümanların güç, kuvvet, izzet, şeref kaybetmesiyle birlikte Osmanlı Devletinin çözülmesiyle birlikte sürekli içine kapanmasının sonucu maalesef uluslar arası arenada Müslümanların güçsüz kalması sonucu oluşturulan bir İslam karşıtlığıdır. Son günlerde buna İslamofobi diyorlar. Lütfen bu İslamofobi tabirini kullanmayın. Bu emperyalist bir dinin parçasıdır. Fobi, kendiliğinden oluşan bir korku demektir. Yani yenemediği, doğal olan bir korkudur. Dünyada var olan ve adına emperyalistler tarafından üretilmiş bir İslamofobi kavramı bir İslam düşmanlığıdır. Üretilmiş bir İslam karşıtlığıdır. Üniversitelerde, eğitim kurumlarında, araştırma merkezlerinde İslam karşıtı odakların üretmiş olduğu postmodern bir tabirdir. Bir zamanlar mandalizm diye bir şey uydurdular, bir zamanlar radikal İslam diye bir şey uydurdular, bir zaman militan İslam diye bir şey uydurdular. Yahu İslam bir tanedir, Hz. Peygamberin bize öğrettiği İslam bir tanedir, bu dinin adı İslam’dır”
Zaman zaman emperyalistlerin, küresel ölçekteki siyasal ve ekonomik kabiliyetine de güvenerek Müslümanların zihinlerini ve gönüllerini kırmak için bir sürü kelime ürettiğine işaret eden Kurtulmuş, şunları söyledi: “Yıllardır ürettikleri bu terimlerle İslam dünyasının kafasını karıştırdılar. Şimdi de İslamofobi tabirini kullanıyorlar. Bunun adını koyalım, bu tam bir İslam düşmanlığıdır. İslam karşıtlığıdır. Güçlü bir şekilde üretilmektedir. Maalesef bir takım çevreler tarafından dünyanın her yerinde ve Batı dünyasında da etkili olmaya başlamıştır. Ama en acısı İslam karşıtlığı Müslüman topluluk arasında da yayılmaya başlamıştır. Buna karşı dikkatli olmamız lazım. İslam’ın inançlarının ve İslam’ın bu topraklardaki irfan geleneği gibi doğru uygulamalarını bütün İslam ülkelerine anlatmamız lazım”
Kurtulmuş, Kastamonu Üniversitesi tarafından düzenlenen IV. Uluslararası Şeyh Şa’ban-ı Veli sempozyumuna katıldı. Hanefilik-Maturidilik konusunun işlendiği sempozyum, Kastamonu Üniversitesi Bilgehan Bilgili Kütüphanesinde gerçekleştirildi. Sempozyumda konuşan Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Kastamonu’nun tarihinden övgüyle bahsederek, Kurtuluş Mücadelesinde de önemli bir paya sahip olduğunu ve işgal görmesine rağmen en çok şehit veren illerin başında geldiğine kaydetti.
Şeyh Şa’ban-ı Veli Hazretlerinin halvetiye şabaniye tarikatının kurucularından olduğunu söyleyen Kurtulmuş, “1569 hicri yılında vefat etmiştir. Taşköprü ilçesinde dünyaya gelmiş İslam büyüğüdür. Taşköprü’de bir süre okuduktan sonra İstanbul’da çeşitli görevlerde bulunmuş, dersler almıştır. Kuran ilminde, hadiste ve fıkıhta son derece ileri seviyede eğitim görmüş bir büyük alimdir” dedi.
Bugün ki insanlığın temel sıkıntısının kendisini bilmemesinden kaynaklandığını ifade eden Kurtulmuş, “İnsanlar, kendisinin sınırlarını bilmemesi, kendisinin kısıtlılarını bilmemesi, tabiri caizse kendisini yaratan ile aynı vaziyete koymasından ötürü dünyada birçok meseleyi yaşıyoruz. Birçok kavgayı ve gürültüyü hep birlikte izliyoruz. Bunun tarafı oluyoruz. Halbuki hikmetle kuşanmış, irfan mertebesine ulaşmış olan bir bilgi, insanlığın hayrına olur, insanlığa yol gösteren bir bilgidir” diye konuştu.
Kainatın yaradılışının aslının bilmek ve bilinmek olduğunu söyleyen Kurtulmuş, “Yaradılışın aslı bilmek sırrı üzerinde tecelli etmektedir. Tasavvuf geleneğinde bunu ilmel yakin, aynel yakin ve hakkel yakin diyerek 3 mertebede bilmeyi tasnif etmişiz, sınıflamışız. Bilmek, insanın çevresinde olan biteni bilmesidir. Bilmek, kainatta ne var ne yok bunu bilmesidir. Bilmek insanın kendisini, Rabbi'ni bilmesidir. İnsanın kendi yaradılışını acziyetini, kul olarak kendisinin kısıtlarını, limitlerini bilebilmesi ve Allah’ın varlığı karşısında kendisinin yokluğunu, hiçliğini anlayabilmesidir. Bilmek kainat boyunca bütün medeniyetlerin, ana gövdesini oluşturmuş olan bir eylemdir” şeklinde konuştu.
“Bugün dünyada da insanların belki bilgiye en fazla sahip olduğu dönemlerden birisinden geçiyoruz. Bilgi sahibi olmamıza rağmen maalesef yeryüzünde huzur yok, yeryüzünde saadet yok, yeryüzünde insan toplulukları arasında barış yok, insan topluluklarının bireysel olarak iç huzuru yok. Olmayan şey beşeri anlamda bilgi eksikliği değildir. Olmayan şey insanların ilmel yakin, aynel yakin, hakkel yakin yani marifetullah dediğimiz bu çizgide Allah’ın karşısında acziyetlerini bilmekten yoksun olmalarıdır. İlmin karşısında gözlerinin kamaşması, ilim sahibi oldukça kendilerini insanların üstünde görmesidir. Bizim ilmimizde, inancımızda bilmek ne kadar biliyor olursanız olun Allah’ın ilminin karşısında bütün bildiklerinizin okyanusun içerisinde bir damla mesabesinde dahi olmadığını bilmektir. Acziyetimizi bilmektir. Bu topraklarda İslam geleneğinin asırlar boyunca güçlü bir şekilde yaşamasının en temel nedenlerinden birisi insanların irfan geleneğine sahip çıkarak o geleneğin öğrettiği, ‘önce kendini bil’ anlayışıyla hareket etmesidir” ifadelerini kullandı.
Anadolu topraklarındaki irfan geleneğiyle ilgili konuşan Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, “Anadolu topraklarında Müslümanlığın yerleşmeye başlaması 1071’den öncedir. Alparslan Gazi’nin Anadolu’yu fethinden öncedir. Horasan erenleri vasıtasıyla bu gerçekleşmiştir. Anadolu ve Rumeli topraklarının her tarafına yayılmışlardır. Çünkü tek başına marifetullahtan uzak bir şekilde tek başına bilmek, bir mana ifade etmiyor. Bilginin iki temel diğer faktörlerde desteklenmesi lazım. Bilgi eğer hikmetsiz ise bir anlam ifade etmez. Bilgi eğer irfansız ise yine bir anlam ifade etmez. İrfanda insanın kendisinin, yaratanın karşısında kendisinin eksikliğini bilmesidir. İrfan geleneği dediğimiz bu gelenek Horasan erenleriyle birlikte başlamış ve Anadolu topraklarında asırlardır böyle bir nakış gibi işlenmiştir” açıklamasında bulundu.
İslam’ın birinci büyük döneminin, Hazreti Peygamber ve ashabının oluşturduğu altın dönem olduğuna dikkat çeken Kurtulmuş, şunları söyledi: "Hazreti Peygamberin tabiriyle sonradan gelenleri ‘melik-i adud’ olarak tanımladığı, yani ısırıcı sultanlar devrine kadar olan o Asr-ı Saadet devridir. Maalesef sonra ısırıcı, zalim sultanlar, Emevi hanedanı, arkasından bir sürü yanlışlıklarla İslam, Hazreti Peygamberin öğrettiği ana eksenden sapmış, bir şekilde oradan ayrılmaya başlamıştır. Bunun üzerine İslam’ın büyük çıkışı dediğimiz Horasan Erenlerinin Hicri 7. asırda ortaya koymuş olduğu, tabiri caizse İslam’ın irfan geleneğinin yeniden mayalanarak yeniden vücut bulduğu bir hazırlık dönemi söz konusudur. İrfan geleneği ya da gazavat ehlinin İslam dünyasına yeniden ayar verdiği, İslami geleneğin yeniden Hazreti Peygamberin sahih çizgisine doğru çekmeye çalıştığı bu dönem Anadolu toprakları için en bereketli dönemi oluşturmuştur. Bu gelenek Türkiye’nin her yerinde Anadolu ve Trakya topraklarının Rumeli topraklarının her yerinde varlığını sürdürüyor”
İslam dünyasında iki temel mesele ile karşı karşıya olduklarına dikkat çeken Kurtulmuş, “Bunlardan 1. si Müslümanların güç, kuvvet, izzet, şeref kaybetmesiyle birlikte Osmanlı Devletinin çözülmesiyle birlikte sürekli içine kapanmasının sonucu maalesef uluslar arası arenada Müslümanların güçsüz kalması sonucu oluşturulan bir İslam karşıtlığıdır. Son günlerde buna İslamofobi diyorlar. Lütfen bu İslamofobi tabirini kullanmayın. Bu emperyalist bir dinin parçasıdır. Fobi, kendiliğinden oluşan bir korku demektir. Yani yenemediği, doğal olan bir korkudur. Dünyada var olan ve adına emperyalistler tarafından üretilmiş bir İslamofobi kavramı bir İslam düşmanlığıdır. Üretilmiş bir İslam karşıtlığıdır. Üniversitelerde, eğitim kurumlarında, araştırma merkezlerinde İslam karşıtı odakların üretmiş olduğu postmodern bir tabirdir. Bir zamanlar mandalizm diye bir şey uydurdular, bir zamanlar radikal İslam diye bir şey uydurdular, bir zaman militan İslam diye bir şey uydurdular. Yahu İslam bir tanedir, Hz. Peygamberin bize öğrettiği İslam bir tanedir, bu dinin adı İslam’dır”
Zaman zaman emperyalistlerin, küresel ölçekteki siyasal ve ekonomik kabiliyetine de güvenerek Müslümanların zihinlerini ve gönüllerini kırmak için bir sürü kelime ürettiğine işaret eden Kurtulmuş, şunları söyledi: “Yıllardır ürettikleri bu terimlerle İslam dünyasının kafasını karıştırdılar. Şimdi de İslamofobi tabirini kullanıyorlar. Bunun adını koyalım, bu tam bir İslam düşmanlığıdır. İslam karşıtlığıdır. Güçlü bir şekilde üretilmektedir. Maalesef bir takım çevreler tarafından dünyanın her yerinde ve Batı dünyasında da etkili olmaya başlamıştır. Ama en acısı İslam karşıtlığı Müslüman topluluk arasında da yayılmaya başlamıştır. Buna karşı dikkatli olmamız lazım. İslam’ın inançlarının ve İslam’ın bu topraklardaki irfan geleneği gibi doğru uygulamalarını bütün İslam ülkelerine anlatmamız lazım”