Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. E.Semih Yalçın; Zaman Gazetesi Yazarı Şahin Alpay'ın MHP'yi hedef alan yazısına cevap verdi.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın'ın Zaman Gazetesi Yazarı Şahin Alpay'ın yazısına cevabı şöyle:
Sayın Şahin Alpay,
MHP’yi ele aldığınız yazınızda kendinizce hükümler vererek partimizin tutumunu eleştiriyor, bizi tek kültürcü kimlik politikası takip etmekle suçluyorsunuz.
Bu tespitiniz, Türkiye’nin sosyolojik gerçeklerine ve çağımızın normlarına aykırı bir saptırmadır.
İngiltere’de birçok milletten insan toplulukları yaşamasına rağmen egemen kültür elbette İngiliz kültürüdür. Tek resmî dil de İngilizcedir. Fransa’da hâkim kültür Fransız kültürüdür; bu ülkede resmî dil de Fransızcadır. Bununla birlikte adı geçen ülkelerde farklı kültürler yasal güvence altındadır. Ama bu ülkelerde yaşayan mesela Kuzey Afrikalılara, Almanlara veya öteki topluluklara ortak millî kimliğin dışında eşit yurttaşlık hakkı tanınmamıştır. Çünkü hepsi yasalar önünde zaten eşit yurttaşlardır. Anayasal düzlemde eşit halklar değil; kökenleri, ten renkleri, kültürleri ve ana dilleri ne olursa olsun İngiliz veya Fransızlar vardır.
ABD’deki çeşitli eyaletlerde milyonlarca Alman, İtalyan, Meksikalı vb. yaşamaktadır. Bunların hiçbiri resmî dili İngilizce olan ülkede kendi kültür ve dillerine anayasal bağlamda eşit statü, topluluklarına da eşit yurttaşlık hakkı isteyemezler. ABD kanunlarına göre herkes Amerikan’dır.
Kısacası bir Amerikan kültürü, bir Fransız kültürü veya İngiliz kültürü vardır ve bu asla ırk ve etnik köken esasına dayanmamaktadır.
Modern Batı ülkelerinde ırkçılığın ve etnik ayrımcılığını önüne geçen bu evrensel normlar geçerliyken Türkiye’de Türk kimliğinin bütün toplum kesimlerini kapsadığı gerçeği neden inkâr edilmek istenmektedir?
Gelişmiş Batı ülkelerindeki durum tek kültürcülük olmamaktadır da Türk toplumunu bir arada tutabilecek yegâne çözüm yolu neden tek kültürcülük olarak görülmektedir?
Ağızlarını açınca demokrasiden, insan haklarından ve uygarlıktan söz edenlere, etnik ayrımcılık ve kimlik sorunları konusunda MHP’nin bir projesi olmadığını ileri sürenlere, modern uygarlık normlarıyla cevap veriyoruz:
Türkiye’de yerel kültürlerin yaşamasına ve yaşatılmasına MHP asla karşı çıkmamıştır, çıkmayacaktır. MHP, herkesin kendi ana dilini serbestçe konuşup öğrenmesinden yanadır. Ama eğitim dilinin ve resmî dilin tek olması, Batı’da olduğu gibi, ülkenin bütünlüğü için olmazsa olmaz bir zorunluluktur.
Daha önceleri dillendirdik, size de tekrarlayalım: Atatürk, “Türkiye halkına Türk denir.” diye meseleyi gayet vazıh ve doğru şekilde tespit etmiştir. Batı dünyasında yerleşik olan bir anlayışı, o gün büyük bir ferasetle Türk toplumuna önermiştir. Bunu Kemalizm olarak nitelendirerek sulandırmak isteyen Batılılardır. Bu meseleye Batılıların ön yargılarıyla bakacağınıza, onu evrensel normlar üzerinden değerlendiriniz.
Cemil Meriç’in “İzmler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleri; itibarları menşelerinden geliyor, hepsi de Avrupalı.” şeklindeki veciz sözünü hatırlayınız.
Şimdi soruyoruz:
Batı’da modern ve çağdaş bir anlayış olarak kabul edilen üniter yapı ve ulus devlet kavramı altın çağını yaşarken Türkiye’ye niçin çok görülmektedir?
Aslında bu sorunun cevabını siz çok iyi biliyorsunuz. Fakat Osmanlı döneminde müstemleke tipi aydınların üstlendiği rolün aynısını tekrarlıyorsunuz. Tıpkı onlar gibi, Batı’nın dayattıklarına doğru yanlış demeden rıza gösteriyorsunuz. Konjonktüre göre kalem oynatarak Türkiye’nin geleceğini karartıyorsunuz.
Tarihi Emin Oktay’ın resmî metinlerinden ibaret zannedenlerden değiliz. Tarih, ondan ders çıkarmayan toplumların yok olup parçalandığını anlatan olaylarla doludur.
Osmanlı Devleti, Batı dünyasının 18. yüzyıldan beri dayattığı reformlar ve azınlıklar üzerindeki himaye politikaları yüzünden küçüle küçüle Birinci Dünya Savaşı’na kadar gelmiştir. Sonra da yıkılmıştır.
Türkiye’ye kabul ettirilmek istenen eşit yurttaşlık kavramı, bir küresel projedir. Türkiye’de çok sayıda etnik azınlık vardır. Eğer bunların her birine eşit yurttaşlık statüsü tanınırsa Türk toplumunu bir arada tutmak mümkün olmayacaktır. Lozan’da sadece Ermeniler ve Rumlar gibi Hristiyan topluluklar azınlık olarak kabul edilmiştir. Hiçbir Müslüman topluluk azınlık sayılmamıştır. Çünkü Türkiye’de yaşayan çeşitli etnik kökenden Müslümanlar arasındaki birlik, devletin adıyla mütenasip şekilde, Türk kimliğiyle tanımlanmıştır. Türkiye adı da Cumhuriyet’in icadı değildir. Osmanlı döneminde bile Batılılar Osmanlı Devleti’ni Türkiye adıyla anmışlardır. Hatta Türkiye, Venedikliler döneminde bile Anadolu için kullanılan bir tabirdir.
Bu itibarla kendini “entelektüel” diye tanımlayan aydınların Türkiye’de iki dil, iki millet seçeneğini kabullenmesi gaflet ve dalalettir. Bu kabul, Osmanlı döneminde Batı’nın dayattığı reformları savunan müstemleke tipi aydınların tutumuna benzemektedir. Dünyanın hiçbir ülkesinde statüleri Anayasa ile belirlenmiş; iki dilli, iki milletli bir devlet yoktur.
Sizin görmek istemediğiniz şey, Türkiye’de Türk adını bir etnik tanımlamaya dönüştürerek onun yanında bir etnik topluluğa Anayasal statü verilmesi talepleridir. Bu taleplerin arkasında modern(!) Batı dünyası vardır.
Hâl böyleyken MHP niye Batılı güçlerin dayattığı bir projeye evet demek zorunda bırakılmaktadır?
Partimiz, küresel aktörlerin projelerini dayatmaları kabul etmek zorunda değildir. Buna izin de vermeyecektir.
“MHP'nin 7 Haziran sonrasında HDP ile her türlü iş birliğine hayır diyen politikası, Türkiye'nin temel ihtiyaçlarına ters düştüğü gibi, partiyi marjinal kalmaya mahkûm ediyor.” tarzındaki değerlendirmeniz gerçeği yansıtmamaktadır.
MHP’nin HDP ile işbirliğini düşünebildiğinize göre ya MHP’yi iyi tanımıyorsunuz ya da HDP’nin dinamiklerinden ve nihai hedeflerinden habersizsiniz. Veya geriye MHP’nin tutarlı ve realist politikaları karşısında çaresiz kalan çevrelerin partimizi yıpranacak formüllerin içine çekme planlarına hizmet ediyorsunuz. Çünkü başta AKP olmak üzere birçok siyasi çevrede, MHP’nin; muhtemel bir koalisyon formülünün dışında kaldığında veya bir erken seçim söz konusu olduğunda güçleneceği varsayılmaktadır. Bilhassa AKP bundan büyük bir endişe duymaktadır.
MHP’nin sözde Kürt sorununa yaklaşımını gözden geçirmek zorunda olduğunu söylüyorsunuz. Türkiye’de bir Kürt sorunu yoktur ki kabul edelim. Türkiye’de bölücülük sorunu vardır.
“MHP Büyümek istemiyor mu?” başlıklı yazınız, mantık hatalarıyla doludur. HDP’nin ister aktif ister pasif konumda içinde yer alacağı bir koalisyonda MHP’nin büyüyeceğini düşünmek için beyin özürlü olmak gerekir. O takdirde PKK’nın siyasi kanadı bölücü başının serbest bırakılmasını, ilk planda özerkliği ve Anayasa’da eşit yurttaşlık tanımının yer almasını isteyecektir. Nitekim Selahattin Demirtaş, ilkelerinden(!) taviz vermeyeceklerini, esnemeyeceklerini söylemiştir.
MHP mi ilkelerinden taviz verecek, MHP mi Türk milletinin egemenlik haklarının ve Türkiye’nin bütünlüğünün ortadan kalkması anlamına gelen bir emperyalist projeye evet diyecektir?
MHP; bunu bırakınız bütün millete, kendi tabanına bile anlatamaz.
MHP buna asla onay vermez zaten.
Bunu böyle bilesiniz
MHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın'ın Zaman Gazetesi Yazarı Şahin Alpay'ın yazısına cevabı şöyle:
Sayın Şahin Alpay,
MHP’yi ele aldığınız yazınızda kendinizce hükümler vererek partimizin tutumunu eleştiriyor, bizi tek kültürcü kimlik politikası takip etmekle suçluyorsunuz.
Bu tespitiniz, Türkiye’nin sosyolojik gerçeklerine ve çağımızın normlarına aykırı bir saptırmadır.
İngiltere’de birçok milletten insan toplulukları yaşamasına rağmen egemen kültür elbette İngiliz kültürüdür. Tek resmî dil de İngilizcedir. Fransa’da hâkim kültür Fransız kültürüdür; bu ülkede resmî dil de Fransızcadır. Bununla birlikte adı geçen ülkelerde farklı kültürler yasal güvence altındadır. Ama bu ülkelerde yaşayan mesela Kuzey Afrikalılara, Almanlara veya öteki topluluklara ortak millî kimliğin dışında eşit yurttaşlık hakkı tanınmamıştır. Çünkü hepsi yasalar önünde zaten eşit yurttaşlardır. Anayasal düzlemde eşit halklar değil; kökenleri, ten renkleri, kültürleri ve ana dilleri ne olursa olsun İngiliz veya Fransızlar vardır.
ABD’deki çeşitli eyaletlerde milyonlarca Alman, İtalyan, Meksikalı vb. yaşamaktadır. Bunların hiçbiri resmî dili İngilizce olan ülkede kendi kültür ve dillerine anayasal bağlamda eşit statü, topluluklarına da eşit yurttaşlık hakkı isteyemezler. ABD kanunlarına göre herkes Amerikan’dır.
Kısacası bir Amerikan kültürü, bir Fransız kültürü veya İngiliz kültürü vardır ve bu asla ırk ve etnik köken esasına dayanmamaktadır.
Modern Batı ülkelerinde ırkçılığın ve etnik ayrımcılığını önüne geçen bu evrensel normlar geçerliyken Türkiye’de Türk kimliğinin bütün toplum kesimlerini kapsadığı gerçeği neden inkâr edilmek istenmektedir?
Gelişmiş Batı ülkelerindeki durum tek kültürcülük olmamaktadır da Türk toplumunu bir arada tutabilecek yegâne çözüm yolu neden tek kültürcülük olarak görülmektedir?
Ağızlarını açınca demokrasiden, insan haklarından ve uygarlıktan söz edenlere, etnik ayrımcılık ve kimlik sorunları konusunda MHP’nin bir projesi olmadığını ileri sürenlere, modern uygarlık normlarıyla cevap veriyoruz:
Türkiye’de yerel kültürlerin yaşamasına ve yaşatılmasına MHP asla karşı çıkmamıştır, çıkmayacaktır. MHP, herkesin kendi ana dilini serbestçe konuşup öğrenmesinden yanadır. Ama eğitim dilinin ve resmî dilin tek olması, Batı’da olduğu gibi, ülkenin bütünlüğü için olmazsa olmaz bir zorunluluktur.
Daha önceleri dillendirdik, size de tekrarlayalım: Atatürk, “Türkiye halkına Türk denir.” diye meseleyi gayet vazıh ve doğru şekilde tespit etmiştir. Batı dünyasında yerleşik olan bir anlayışı, o gün büyük bir ferasetle Türk toplumuna önermiştir. Bunu Kemalizm olarak nitelendirerek sulandırmak isteyen Batılılardır. Bu meseleye Batılıların ön yargılarıyla bakacağınıza, onu evrensel normlar üzerinden değerlendiriniz.
Cemil Meriç’in “İzmler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleri; itibarları menşelerinden geliyor, hepsi de Avrupalı.” şeklindeki veciz sözünü hatırlayınız.
Şimdi soruyoruz:
Batı’da modern ve çağdaş bir anlayış olarak kabul edilen üniter yapı ve ulus devlet kavramı altın çağını yaşarken Türkiye’ye niçin çok görülmektedir?
Aslında bu sorunun cevabını siz çok iyi biliyorsunuz. Fakat Osmanlı döneminde müstemleke tipi aydınların üstlendiği rolün aynısını tekrarlıyorsunuz. Tıpkı onlar gibi, Batı’nın dayattıklarına doğru yanlış demeden rıza gösteriyorsunuz. Konjonktüre göre kalem oynatarak Türkiye’nin geleceğini karartıyorsunuz.
Tarihi Emin Oktay’ın resmî metinlerinden ibaret zannedenlerden değiliz. Tarih, ondan ders çıkarmayan toplumların yok olup parçalandığını anlatan olaylarla doludur.
Osmanlı Devleti, Batı dünyasının 18. yüzyıldan beri dayattığı reformlar ve azınlıklar üzerindeki himaye politikaları yüzünden küçüle küçüle Birinci Dünya Savaşı’na kadar gelmiştir. Sonra da yıkılmıştır.
Türkiye’ye kabul ettirilmek istenen eşit yurttaşlık kavramı, bir küresel projedir. Türkiye’de çok sayıda etnik azınlık vardır. Eğer bunların her birine eşit yurttaşlık statüsü tanınırsa Türk toplumunu bir arada tutmak mümkün olmayacaktır. Lozan’da sadece Ermeniler ve Rumlar gibi Hristiyan topluluklar azınlık olarak kabul edilmiştir. Hiçbir Müslüman topluluk azınlık sayılmamıştır. Çünkü Türkiye’de yaşayan çeşitli etnik kökenden Müslümanlar arasındaki birlik, devletin adıyla mütenasip şekilde, Türk kimliğiyle tanımlanmıştır. Türkiye adı da Cumhuriyet’in icadı değildir. Osmanlı döneminde bile Batılılar Osmanlı Devleti’ni Türkiye adıyla anmışlardır. Hatta Türkiye, Venedikliler döneminde bile Anadolu için kullanılan bir tabirdir.
Bu itibarla kendini “entelektüel” diye tanımlayan aydınların Türkiye’de iki dil, iki millet seçeneğini kabullenmesi gaflet ve dalalettir. Bu kabul, Osmanlı döneminde Batı’nın dayattığı reformları savunan müstemleke tipi aydınların tutumuna benzemektedir. Dünyanın hiçbir ülkesinde statüleri Anayasa ile belirlenmiş; iki dilli, iki milletli bir devlet yoktur.
Sizin görmek istemediğiniz şey, Türkiye’de Türk adını bir etnik tanımlamaya dönüştürerek onun yanında bir etnik topluluğa Anayasal statü verilmesi talepleridir. Bu taleplerin arkasında modern(!) Batı dünyası vardır.
Hâl böyleyken MHP niye Batılı güçlerin dayattığı bir projeye evet demek zorunda bırakılmaktadır?
Partimiz, küresel aktörlerin projelerini dayatmaları kabul etmek zorunda değildir. Buna izin de vermeyecektir.
“MHP'nin 7 Haziran sonrasında HDP ile her türlü iş birliğine hayır diyen politikası, Türkiye'nin temel ihtiyaçlarına ters düştüğü gibi, partiyi marjinal kalmaya mahkûm ediyor.” tarzındaki değerlendirmeniz gerçeği yansıtmamaktadır.
MHP’nin HDP ile işbirliğini düşünebildiğinize göre ya MHP’yi iyi tanımıyorsunuz ya da HDP’nin dinamiklerinden ve nihai hedeflerinden habersizsiniz. Veya geriye MHP’nin tutarlı ve realist politikaları karşısında çaresiz kalan çevrelerin partimizi yıpranacak formüllerin içine çekme planlarına hizmet ediyorsunuz. Çünkü başta AKP olmak üzere birçok siyasi çevrede, MHP’nin; muhtemel bir koalisyon formülünün dışında kaldığında veya bir erken seçim söz konusu olduğunda güçleneceği varsayılmaktadır. Bilhassa AKP bundan büyük bir endişe duymaktadır.
MHP’nin sözde Kürt sorununa yaklaşımını gözden geçirmek zorunda olduğunu söylüyorsunuz. Türkiye’de bir Kürt sorunu yoktur ki kabul edelim. Türkiye’de bölücülük sorunu vardır.
“MHP Büyümek istemiyor mu?” başlıklı yazınız, mantık hatalarıyla doludur. HDP’nin ister aktif ister pasif konumda içinde yer alacağı bir koalisyonda MHP’nin büyüyeceğini düşünmek için beyin özürlü olmak gerekir. O takdirde PKK’nın siyasi kanadı bölücü başının serbest bırakılmasını, ilk planda özerkliği ve Anayasa’da eşit yurttaşlık tanımının yer almasını isteyecektir. Nitekim Selahattin Demirtaş, ilkelerinden(!) taviz vermeyeceklerini, esnemeyeceklerini söylemiştir.
MHP mi ilkelerinden taviz verecek, MHP mi Türk milletinin egemenlik haklarının ve Türkiye’nin bütünlüğünün ortadan kalkması anlamına gelen bir emperyalist projeye evet diyecektir?
MHP; bunu bırakınız bütün millete, kendi tabanına bile anlatamaz.
MHP buna asla onay vermez zaten.
Bunu böyle bilesiniz