Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan YardımcısıAdana Milletvekili Prof. Dr. Mevlüt KARAKAYA: '3 Aralık “Dünya Engelliler Günü' nedeniyle yaptığı basın açıklamasında 'tüm dünya engellilerini saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.' dedi.
Mevlüt Karakaya'nın basın toplantısında yaptığı açıklama şöyle:
Engelliler; yaşamın birçok alanında kısıtlama ve engellerle karşılaşan insanlardır. Bu kısıtlama ve engellerin önemli bir kısmı da toplumsal veya yönetsel tutum ve tercihlerden kaynaklanır. Asıl sorgulanması gereken husus da burasıdır. Yani, olması gerektiği biçimde toplumsal ve yönetsel tutum ve tercihlerimizi yönlendirdiğimizde bu kısıtlama ve engellerin önemli ölçüde ortadan kalkacağı aşikârdır. Bunların neler olması gerektiği de; Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nde yer almıştır.
Bugün bir kutlama günü değil; bugün kısıtlama ve engeller konusundaki toplumsal ve yönetsel tutum ve tercihlerimizi gözden geçirme ve konuya ilişkin farkındalıkları üst seviyelere taşımaya vesile günüdür.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, engellilerin toplumla bütünleşmeleri, başkalarının yardımına muhtaç olmadan hayatlarını idame ettirmeleri asıl gayemizdir. Engelli kardeşlerimizin öncelikle işe yerleştirilmeleri, üretime katkıda bulunmaları ve topluma kazandırılmaları temin edilmelidir. Bu maksatla, engelli kategorisinde kamuda memur olarak çalışan 37 bin civarında olan kişinin 2016 yılında 20 bin yeni atamayla en azından 57 bine çıkarılmasını önermekteyiz. Evde bakım hizmetlerinden istifade etmek isteyenlerin taleplerine de karşılık verilmesi için 64. Hükümetin konuyu samimiyetle ele almasını bekliyoruz. Engelli ve engelli yakını aylığının 400 liraya, ağır engelli aylığının 600 liraya acilen çıkarılmasını da önemsiyoruz.
Özetlemeye çalıştığım bu istek ve taleplerimize ilaveten; sayısı milyonları bulan engelli vatandaşlarımızın temsilinin artması, haklarının aranması ve sorunlarının çözüme kavuşturulması amacıyla; “Engelli Hizmetleri Komisyonu” nun kurulması için de bugün TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması Hakkındaki teklifimi TBMM Başkanlığına iletilmek üzere parti gurubumuza vermiş bulunuyorum.
Engellilik kavramını genişlettiğimizde, aslında yaşamın her alanında; bireysel olarak, toplumsal olarak, mesleki olarak veya sektörel olarak, hepimizin bir şekilde engelli olduğu gerçeğini kabul etmeliyiz.
Buradaki kastım, yaşam alanlarının genel kabul görmüş normları çerçevesinde oluşmuş engeller ya da kısıtlar değildir. Bizleri yönetenlerin yönetsel tercihlerinden kaynaklı olan kısıtlar ve engellerdir.
Bazı örnekler vermek gerekirse:
· Bedensel ve ruhsal sağlığınız yerindedir, çalışmak istersiniz; işsizlik engeli ile karşılaşırsınız.
· Ailenizin kıt kanaat imkânları ile okursunuz öğretmen olursunuz; atama engeli ile karşılaşırsınız.
· Mühendis olursunuz, uzman olursunuz çalışmak istersiniz; torpil engeli ile karşılaşırsınız.
· Sanatkâr olursunuz, esnaf olursunuz ekmeğinizi kazanmak istersiniz; haksız rekabet engeli ile karşılaşırsınız.
· Sermayenizi korsunuz, hakka hukuka riayet eder üretirsiniz; merdiven altı üretim ve kayıt dışılık engeliyle karşılaşırsınız.
· İhaleye girersiniz; rüşvet veya fesat engeli ile karşılaşırsınız.
Bugün bu vesileyle bir başka kesimin bir engelini dile getirip, çözümü konusuna da vesile olmayı istediğimi sizlerle paylaşmak istedim. Bu kesim bin bir fedakârlıkla üretim yapmak için direnen çiftçilerimiz; engel ise üretimin önündeki yüksek girdi maliyetleridir.
Ben burada tarımın stratejik bir sektör olmasından veya tarımsal üretimin öneminden bahsetmeyeceğim. Ama sadece bir hususu da vurgulamadan geçemeyeceğim. O da tarımın diğer sektörlerden veya yaşamın diğer alanlarından ayrı bir ekonomik sektör olarak değerlendirilemeyeceği hususudur. Yani tarım kesiminin milli hasılaya katkısı ve milli hasıladan aldığı pay biçiminde basite indirgeyerek yapılan analizlerin yanlışlığıdır. Bu çarpık düşünce ve yaklaşım tarımsal üretimi, bir başka ifadeyle Türk çiftçisini son on yılda zorda bırakmıştır. Tarımsal desteklerin bütçe ve genel ekonomi üzerindeki yükünü verilen desteklerin parasal büyüklüğü üzerinden ölçmek yerine; destekleme yapmamanın ya da eksik desteğin getireceği yükler üzerinden hesaplamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Son yıllarda gıda güvenliği ve beslenmeye bağlı olarak ortaya çıkan hastalıkların tedavisi için yurtdışı patentli ilaçlara ödediğimiz paralar, bunun en bariz örneğidir. Unutmayalım ki, tarıma verilen destek 78 milyonun gıdasına ve sağlığına verilen destektir; tarıma verilen destek istihdama verilen destektir; tarıma verilen destek Türk sanayisinin rekabet gücünü artırmaya verilen destektir; velhasıl tarıma verilen destek barışa ve huzura katkı desteğidir.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları tarım kesimini ekonominin üzerinde bir yük biçiminde değerlendirmiş, verilen tarımsal destekleri de çiftçiye yapılan bir lütuf olarak görmüştür. “Ananı da al git; yatıp kalkıp sizi mi besleyeceğiz; gözünüzü kara toprak doyursun” gibi sözler Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarının tarımsal destekleme literatürüne geçmiş tarihi sözlerdir.
2006 yılında çıkardıkları Tarım Kanunun 21. Maddesi’nde; tarımsal destekleme için bütçeden ayrılacak kaynağın, gayrisafi milli hasılanın yüzde birinden az olamayacağı, ifadesine rağmen bu oran bugüne kadar binde 7’nin üzerine çıkarılamamıştır. 2007 yılından bugüne yapılan eksik ödemelerin parasal tutarı 40 milyar TL’nin üzerindedir. Verilenlerin de zamanında verilmemesi, kullanılan araçların yanlışlığı ve hedefe ulaşmadaki isabetsizlik de işin başka bir boyutunu oluşturmaktadır.
2002 yılından bu yana Türk çiftçisi sürekli artan girdi maliyetleri ve hasat döneminde dip yapan ürün fiyatları kıskacında adeta işkenceye tabi tutulmuştur. Sadece buğday üreticisi çiftçinin 2002 yılından bu yana uğradığı satın alma gücü kaybı 20 Milyar TL’yi bulmuştur. Bunun bir başka göstergesi de, 2002 yılında 2,5 kilogram buğday satarak 1 litre mazot alan çiftçinin bugün 1 litre mazotu alabilmek için 6,5 kilogram buğday satmak zorunda kalmasıdır.
2015 yılında çiftçiye 10,1 milyar TL destekleme yapıldığı ile övünen Adalet ve Kalkınma Partisi, bunun tutarın çiftçiye sattığı, sadece 3,5 milyar litre mazottan alınan vergilere denk geldiğinin dahi farkında değildir. Onlara sorarsanız çiftçi muafiyeti vardır; çiftçi vergi ödemez. Çiftçiye verirken tellâl bağırtıyorlar; çiftçiden alırken kapıyı kapatıyorlar.
Bugün Türk çiftçisi dünyanın en pahalı mazotunu, gübresini ve diğer girdilerini kullanmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, seçim meydanlarında çiftçilerimize verdiğimiz sözleri yerine getirmek için parlamentoda her türlü platformu değerlendireceğimizi buradan ifade etmek istiyorum.
Bu maksatla, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununda değişiklik yapılması önerimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş bulunmaktayız. Bu önerilerin yasalaşması halinde, çiftçiler tarafından tüketilen mazotun litresi 2 lira 75 kuruş civarında bir rakama düşmesini beklemekteyiz. Aynı şekilde gübre, ilaç, fide, elektrik gibi diğer tarımsal girdilerden de KDV alınmayarak bir nebze de olsa çiftçilerimizin rahatlatılması ve üretimin sürekliliğinin sağlanması hedeflenmiştir.
Bu Kanun tekliflerine başta iktidar partisi olmak üzere tüm partilerin destek vermesini Türk çiftçisi adına umuyor ve bekliyorum.
Saygılarımla.
Mevlüt Karakaya'nın basın toplantısında yaptığı açıklama şöyle:
Engelliler; yaşamın birçok alanında kısıtlama ve engellerle karşılaşan insanlardır. Bu kısıtlama ve engellerin önemli bir kısmı da toplumsal veya yönetsel tutum ve tercihlerden kaynaklanır. Asıl sorgulanması gereken husus da burasıdır. Yani, olması gerektiği biçimde toplumsal ve yönetsel tutum ve tercihlerimizi yönlendirdiğimizde bu kısıtlama ve engellerin önemli ölçüde ortadan kalkacağı aşikârdır. Bunların neler olması gerektiği de; Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nde yer almıştır.
Bugün bir kutlama günü değil; bugün kısıtlama ve engeller konusundaki toplumsal ve yönetsel tutum ve tercihlerimizi gözden geçirme ve konuya ilişkin farkındalıkları üst seviyelere taşımaya vesile günüdür.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, engellilerin toplumla bütünleşmeleri, başkalarının yardımına muhtaç olmadan hayatlarını idame ettirmeleri asıl gayemizdir. Engelli kardeşlerimizin öncelikle işe yerleştirilmeleri, üretime katkıda bulunmaları ve topluma kazandırılmaları temin edilmelidir. Bu maksatla, engelli kategorisinde kamuda memur olarak çalışan 37 bin civarında olan kişinin 2016 yılında 20 bin yeni atamayla en azından 57 bine çıkarılmasını önermekteyiz. Evde bakım hizmetlerinden istifade etmek isteyenlerin taleplerine de karşılık verilmesi için 64. Hükümetin konuyu samimiyetle ele almasını bekliyoruz. Engelli ve engelli yakını aylığının 400 liraya, ağır engelli aylığının 600 liraya acilen çıkarılmasını da önemsiyoruz.
Özetlemeye çalıştığım bu istek ve taleplerimize ilaveten; sayısı milyonları bulan engelli vatandaşlarımızın temsilinin artması, haklarının aranması ve sorunlarının çözüme kavuşturulması amacıyla; “Engelli Hizmetleri Komisyonu” nun kurulması için de bugün TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması Hakkındaki teklifimi TBMM Başkanlığına iletilmek üzere parti gurubumuza vermiş bulunuyorum.
Engellilik kavramını genişlettiğimizde, aslında yaşamın her alanında; bireysel olarak, toplumsal olarak, mesleki olarak veya sektörel olarak, hepimizin bir şekilde engelli olduğu gerçeğini kabul etmeliyiz.
Buradaki kastım, yaşam alanlarının genel kabul görmüş normları çerçevesinde oluşmuş engeller ya da kısıtlar değildir. Bizleri yönetenlerin yönetsel tercihlerinden kaynaklı olan kısıtlar ve engellerdir.
Bazı örnekler vermek gerekirse:
· Bedensel ve ruhsal sağlığınız yerindedir, çalışmak istersiniz; işsizlik engeli ile karşılaşırsınız.
· Ailenizin kıt kanaat imkânları ile okursunuz öğretmen olursunuz; atama engeli ile karşılaşırsınız.
· Mühendis olursunuz, uzman olursunuz çalışmak istersiniz; torpil engeli ile karşılaşırsınız.
· Sanatkâr olursunuz, esnaf olursunuz ekmeğinizi kazanmak istersiniz; haksız rekabet engeli ile karşılaşırsınız.
· Sermayenizi korsunuz, hakka hukuka riayet eder üretirsiniz; merdiven altı üretim ve kayıt dışılık engeliyle karşılaşırsınız.
· İhaleye girersiniz; rüşvet veya fesat engeli ile karşılaşırsınız.
Bugün bu vesileyle bir başka kesimin bir engelini dile getirip, çözümü konusuna da vesile olmayı istediğimi sizlerle paylaşmak istedim. Bu kesim bin bir fedakârlıkla üretim yapmak için direnen çiftçilerimiz; engel ise üretimin önündeki yüksek girdi maliyetleridir.
Ben burada tarımın stratejik bir sektör olmasından veya tarımsal üretimin öneminden bahsetmeyeceğim. Ama sadece bir hususu da vurgulamadan geçemeyeceğim. O da tarımın diğer sektörlerden veya yaşamın diğer alanlarından ayrı bir ekonomik sektör olarak değerlendirilemeyeceği hususudur. Yani tarım kesiminin milli hasılaya katkısı ve milli hasıladan aldığı pay biçiminde basite indirgeyerek yapılan analizlerin yanlışlığıdır. Bu çarpık düşünce ve yaklaşım tarımsal üretimi, bir başka ifadeyle Türk çiftçisini son on yılda zorda bırakmıştır. Tarımsal desteklerin bütçe ve genel ekonomi üzerindeki yükünü verilen desteklerin parasal büyüklüğü üzerinden ölçmek yerine; destekleme yapmamanın ya da eksik desteğin getireceği yükler üzerinden hesaplamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Son yıllarda gıda güvenliği ve beslenmeye bağlı olarak ortaya çıkan hastalıkların tedavisi için yurtdışı patentli ilaçlara ödediğimiz paralar, bunun en bariz örneğidir. Unutmayalım ki, tarıma verilen destek 78 milyonun gıdasına ve sağlığına verilen destektir; tarıma verilen destek istihdama verilen destektir; tarıma verilen destek Türk sanayisinin rekabet gücünü artırmaya verilen destektir; velhasıl tarıma verilen destek barışa ve huzura katkı desteğidir.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları tarım kesimini ekonominin üzerinde bir yük biçiminde değerlendirmiş, verilen tarımsal destekleri de çiftçiye yapılan bir lütuf olarak görmüştür. “Ananı da al git; yatıp kalkıp sizi mi besleyeceğiz; gözünüzü kara toprak doyursun” gibi sözler Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarının tarımsal destekleme literatürüne geçmiş tarihi sözlerdir.
2006 yılında çıkardıkları Tarım Kanunun 21. Maddesi’nde; tarımsal destekleme için bütçeden ayrılacak kaynağın, gayrisafi milli hasılanın yüzde birinden az olamayacağı, ifadesine rağmen bu oran bugüne kadar binde 7’nin üzerine çıkarılamamıştır. 2007 yılından bugüne yapılan eksik ödemelerin parasal tutarı 40 milyar TL’nin üzerindedir. Verilenlerin de zamanında verilmemesi, kullanılan araçların yanlışlığı ve hedefe ulaşmadaki isabetsizlik de işin başka bir boyutunu oluşturmaktadır.
2002 yılından bu yana Türk çiftçisi sürekli artan girdi maliyetleri ve hasat döneminde dip yapan ürün fiyatları kıskacında adeta işkenceye tabi tutulmuştur. Sadece buğday üreticisi çiftçinin 2002 yılından bu yana uğradığı satın alma gücü kaybı 20 Milyar TL’yi bulmuştur. Bunun bir başka göstergesi de, 2002 yılında 2,5 kilogram buğday satarak 1 litre mazot alan çiftçinin bugün 1 litre mazotu alabilmek için 6,5 kilogram buğday satmak zorunda kalmasıdır.
2015 yılında çiftçiye 10,1 milyar TL destekleme yapıldığı ile övünen Adalet ve Kalkınma Partisi, bunun tutarın çiftçiye sattığı, sadece 3,5 milyar litre mazottan alınan vergilere denk geldiğinin dahi farkında değildir. Onlara sorarsanız çiftçi muafiyeti vardır; çiftçi vergi ödemez. Çiftçiye verirken tellâl bağırtıyorlar; çiftçiden alırken kapıyı kapatıyorlar.
Bugün Türk çiftçisi dünyanın en pahalı mazotunu, gübresini ve diğer girdilerini kullanmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, seçim meydanlarında çiftçilerimize verdiğimiz sözleri yerine getirmek için parlamentoda her türlü platformu değerlendireceğimizi buradan ifade etmek istiyorum.
Bu maksatla, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununda değişiklik yapılması önerimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş bulunmaktayız. Bu önerilerin yasalaşması halinde, çiftçiler tarafından tüketilen mazotun litresi 2 lira 75 kuruş civarında bir rakama düşmesini beklemekteyiz. Aynı şekilde gübre, ilaç, fide, elektrik gibi diğer tarımsal girdilerden de KDV alınmayarak bir nebze de olsa çiftçilerimizin rahatlatılması ve üretimin sürekliliğinin sağlanması hedeflenmiştir.
Bu Kanun tekliflerine başta iktidar partisi olmak üzere tüm partilerin destek vermesini Türk çiftçisi adına umuyor ve bekliyorum.
Saygılarımla.