Radikal Gazetesi Yazarı Oral Çalışlar’ın MHP'ye yönelik ithamlarına MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın cevap verdi.
Radikal gazetesi yazarı Oral Çalışlar, Akil İnsanlar Heyeti’ni oldukça sert sözlerle eleştiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “63 akılsız” sözlerine cevaben çok konuşulacak bir yazı kaleme almıştı.
“‘63 akılsız’dan biri de benim” başlığıyla yayımlanan yazısında, Bahçeli için "Akil İnsanlar'a en açıktan karşı çıkan ve bunu hakaret düzeyinde yapan siyasetçi. "demişti. ve Bahçeli "63 Akılsız" diyerek seviyeyi iyice aşağıya çekti. Bahçeli'nin üslubu sorunlu olsa da; durduğu yer itibariyle, anlaşılabilir bir duruş sergiliyor. diye belirtmişti.
Milliyetçi Hareket Partisi Çalışlar'a cevabı geciktirmedi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın basın açıklaması yaparak Radikal gazetesi yazarı Oral Çalışlar'a cevap verdi.
SAYIN ORAL ÇALIŞLAR,
Gazeteci yazar ve sözde akiller grubundan birisi olarak; geçen günkü yazınızda, başta MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli olmak üzere içinde bulunduğunuz “beyhude işler heyeti”nin çalışmalarını eleştirenlere ipe sapa gelmez ve mesnetsiz ifadelerle karşılık vermişsiniz. Esasında ifadeleriniz; sözde çözüm sürecini sizlerin bile içinize sindiremediğinizi, ortada bir kandırmacanın ve aldatmacanın döndüğünü gözler önüne sermektedir. Ayrıca anlaşılmaktadır ki kafası karışık akiller grubunuz belli maksatlar uğruna sadece vitrin süsü ve yıkım sürecinin ambalajında “naylon akıl hocaları” olarak kullanılmaktadır.
Gerek siz sözde akillerin ve gerekse AKP-PKK-HDP ortak projesi olan ayrışma sürecinin öteki destekçilerinin anlamadığı, anlamak istemediği şey şudur:
Mesele, bir Kürt meselesi değildir. Türkiye’de Kürt sorunu değil, bölücülük ve terör sorunu vardır. Silahlı terör yoluyla çarpık, sapık bir ideolojinin ayrılık ve bölünme isteklerinin devlete dayatılması vardır. Yıllardır ısrar ve sabırla söylüyoruz; sorun, PKK ve onun siyasi kanadında yer alan bir avuç iş birlikçi tarafından sürekli ısıtılan, silahlı ve kanlı eylemlerle desteklenen bölücülük sorunudur.
Bu ülkede yaşayan bütün vatandaşlar, bize atalarımızdan intikal eden ortak ve yüksek bir kültürün ayrılmaz parçasıdırlar. Bu sebeple Türkiye’nin her yanında hem Kürt kökenli hem de başka etnik aidiyetten insanlar bir arada yaşamaktadır. Bunlar etle tırnak gibi birbirinden ayrılmaz hâle gelmişken PKK-HDP’nin neden ısrarla onları ayırmaya çalıştığı gayet açıktır.
Batılı ülkelerin destek ve himayesinde kimlik dayatmasının muhatabı olan Kürt kökenli vatandaşlarımız, Türkiye’de cumhurbaşkanı da başbakan da olabilmektedir. Hâl böyle iken Osmanlı döneminde gayrimüslim vatandaşları himaye ederek devleti parçalayan Batı dünyası, şimdi de aynı oyunu etnik kimlikler ve aidiyetler üzerinden Türkiye’ye oynamaktadır. Her kökenden insan kendi etnik kimliğiyle bu ülkeye çözüm dayatırsa bunun sonu geçmişte olduğu gibi parçalanıp bölünmeye varacaktır.
Bir defa daha dikkatinize sunuyoruz: Fransa’da yaşayan her Cezayirli, Faslı, Tunuslu veya Senegalli; bu ülkenin Anayasa’sına göre Fransız’dır ve Fransız vatandaşlığına sahiptir. Bu ülkede kimsenin rengine şekline bakılmaz ama mensubiyetine bakılır.
Fransa, İngiltere, Almanya ve ABD gibi ülkelerde vatandaşlar arasında ne bir ayrım ne de herhangi bir kültürel kimliğin anayasal düzlemde varlığı kabul edilmektedir.
Öteden beri Türk kimliğiyle sorunu olan bir isim olduğunuz ve bu yüzden de kolayca bölücülük dayatmasını kabullenebildiğiniz hâlde siz bu gerçekleri pekâlâ bilirsiniz. Bu itibarla sizden, aşağıdaki sorulara makul ve mantıklı cevaplar vermenizi millet adına bekliyoruz:
-Vaktiyle siz, “Bağımsız Türkiye!” ve “Emperyalizme karşı omuz omuza!” sloganlarıyla Türkiye’yi kana bulayan Dev-Genç’in içinde aktif olarak yer aldınız. Peki, nasıl oldu da daha sonra iktidarlardan nemalanan ve iş birlikçileri destekleyenler güruhuna katıldınız?
- Hangi sebep ve saikler, hangi oportünizm ve revizyonizm; sizi bağımsız Türkiye’yi parçalamaya çalışan emperyalizmin projelerini destekleyecek pozisyona taşıdı?
- Gelişmiş Batılı ülkeler kendi topraklarında yaşayan ve farklı etnik ve dinî kökenlerden insanlara PKK’nın istediklerine benzer hakları tanımazken neden Türkiye’ye böyle bir “çözüm” dayatılmaktadır?
-“Pascal Nouma bal gibi Fransız olmaktadır da Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak ve taşıdığı soyada izafeten Ahmet Türk; neden Türk kimliğini reddetmektedirler?
- Hani sözde çözüm sürecinde analar ağlamayacak, şehitler gelmeyecekti?
-Yüksekova’da sivil kıyafetleri içinde alışveriş yapan askerlerimizin hunharca, kalleşçe arkalarından vurulması sizi hiç uyandırmadı mı?
-Sözde “çözüm süreci”nin yutturmaca ve oyalamadan ibaret kof bir proje olduğunu itiraf etmeye neden diliniz varmıyor?
- Elde ettiklerinizi kaybetmekten mi korkuyorsunuz?
Bu soruların cevabı, bütün meseleyi açıklamaktadır Sayın Çalışlar.
Elbette Batılı ülkelerin ve onların güdümündeki PKK-HDP’nin amacı üzüm yemek değildir. Onların nihai hedefi, birleşik Kürdistan için Türkiye’den toprak koparmaktır.
Geçmişte Türk devletinin güneydoğu politikalarında işlediği vahim hatalar bahane edilerek Kürt kimliğinin tanınması ve özerklik gibi hususların gündeme getirilmesi iyi niyetli ve asla masum değildir. Çünkü geçmişte bazı hükûmetler yalnız Kürt kökenlilere değil, Edirne’den Kars’a kadar bütün toplum kesimlerine eziyet edip zarar vermiştir. Öyleyse Türkiye’nin sosyolojik, siyasi, ekonomik ve kültürel meseleleri demokrasinin kurum ve kuralları çerçevesinde, hukukun üstünlüğü sağlanarak halledilmelidir. Hastalığın reçetesi ayrılıkçılık değil, çoğulcu demokrasidir.
Biliniz ki siz sözde akillerin bütün bu gerçekleri bile bile pembe tablolar çizerek halkı aldatması boşunadır. Türk milleti artık AKP’nin, PKK’nın, HDP’nin ve akillerin yavelerini yutmamaktadır, yutmayacaktır. Sizin ve hizmet ettiğiniz mahfillerin milletimizi ayrıntıya boğmanıza gerek yoktur. Aslında mesele çok basittir. Bölücülerle halkın arasına güvenden ve devlet otoritesinden oluşan bir duvar örüldüğünde, zamanla bölücü örgüt izole edilecektir. PKK-HDP rahat bıraktığı ve yakalarından düştüğü takdirde Kürt kökenli vatandaşlarımız kendi topraklarında huzur ve güven içinde yaşayacaklardır. Bölgede feodal yapının, fakirliğin, sefaletin ve zulüm üzerine kurulmuş uyuşturucu baronluğunun devamından yana olan PKK ve onun siyasi temsilcileridir. Bölge insanının refahına da onlar engel olmaktadır. Okullar yakılmakta, çocuklar öğrenim hakkından mahrum bırakılmaktadır. Hem devletin hem halkın malına, canına, hatta ırzına tasallut edilmektedir. Bölücü örgüt mensupları bölge halkını hem sömürmekte hem de onların kanına girmektedir.
Oysa PKK ne Kürt kökenli vatandaşlarımızı ne da başka bir kesimi temsil etmektedir. Onun siyasi temsilcisi olan HDP de bölge halkının bir kısmının oylarını örgütün silahlı militanlarının zoruyla, cinayet, baskı ve zulümle almıştır. Buna en çok da AKP iktidarı bölgeyi bölücü örgüte terk ederek çanak tutmuştur. Geçmişte MHP’nin milletvekili ve belediye başkanı çıkardığı doğu illerinde bugün artık hiçbir vatandaş güvenle dolaşma, iş yapma imkânına sahip değildir. Önceki dönemin Başbakanı Erdoğan, MHP için “Sivas’ın ötesine geçemezler!” derken hükûmetinin bölgede güvenliği sağlamaktan aciz olduğunu ve PKK’nın bölgede sağladığı otoriteyi kabullendiğini ortaya koyuyordu.
Velhasıl, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yıkım süreci ile ilgili beyanları ve sözde akillere “akılsız” demesi bu gerçeklerin ışığında değerlendirildiğinde, kendisinin ne kadar haklı olduğu anlaşılmaktadır.
MHP ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket var oldukça sözde çözümcüler ve ayrılıkçılar avuçlarını yalayacaklardır. Son Milliyetçi-Ülkücü hayatta oldukça Türkiye bir ve bütün olarak kalacaktır.
Biz; ölmeden öldürmeden, bölmeden böldürmeden, gerçekten bağımsız bir Türkiye istiyoruz. Hodri meydan siz bölmeye çalışın, biz de böldürmemeye. Bakalım sonuç ne olacak!