2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi Kanun Tasarısı ile ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı Bütçesi üzerinde MHP adına bir konuşma yapan MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Atila Kaya konuşmasında Diyanet İşleri Başkanı Görmez’i eleştirdi. Görmez’i yanlışlıkları Kur’an-ı Kerim’den kaynak göstererek gözler önüne seren ve Aiyanet camiasında büyük ilgi çeken Kaya’nın konuşması şu şekilde:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi Kanun Tasarısı ile ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
SAYIN GÖRMEZ NASIL HATIRLANACAKTIR?
SAYIN GÖRMEZ NASIL HATIRLANACAKTIR?
Değerli milletvekilleri, Büyük Orta Doğu Projesi’nin Eş Başkanı, etnik temelden kalkarak federasyona varmayı hedefleyen siyasi bir açılım projesi başlatmış ve Diyanet İşleri Başkanlığını da bu projenin bir ayağı olarak öngörmüştür. Ne var ki o zamanki Diyanet İşleri Başkanı kendisine yakışır bir ferasetle, ülkemizde birlik ve beraberliğin sağlanması ile ayrımcılığın önlenmesinin Diyanetin amaçları arasında olduğunu belirterek Diyanetin şaibeli siyasi projelerin parçası olmak yerine kendi asli işini yapması gerektiğini ifade etmişti. Bunun üzerine, açılım sürecinde aktif rol alması şartıyla şimdiki Başkan göreve getirilmişti. Bu sürecin bir sonucu olarak Sayın Bardakoğlu nasıl saygıyla hatırlanacaksa Sayın Görmez de bu iktidarın seçimine gerçekten de uygun olmakla hatırlanacaktır. Bu, İslam tarihinde din işleriyle ilgili mevkilerde bulunanların siyasi otoritelerin haksız uygulamalarına direndiklerinde saygınlık, onu desteklerinde zelillikle anılmalarına uygundur.
Peki, Sayın Görmez başka nasıl hatırlanacaktır? Mesela, Başbakanının “Gâvur İzmir” imasına uygun olarak “İzmir’in farklı bir dindarlığı var. Bu dindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı var.” demiş olmasıyla hatırlanacaktır. Mesela, Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesinde Din Görevlilerinin Katkısının Sağlanması Projesi’nin imza töreninde “Kadına karşı şiddetle uğraşacağınıza önce insanlığa karşı cinayetleri önleyin.” demesiyle hatırlanacaktır ama en çok da Gezi olayları sonrasında Başbakanın Dolmabahçe Camisi Müezzinine duyduğu öfkenin takipçisi olmakla. Yüce Allah’ın Furkansuresinde buyurduğu “Onlar ki yalana şahitlik etmezler, boş şeyler ve kötü sözlere rastladıkları zaman da vakarla geçip giderler.” emrine uygun davranan bu müezzine soruşturma açtırmak ve onu sürmekle hatırlanacaktır.
Hiçbirimiz unutmayacağız ki o zulmedilen müezzinin çok iyi bildiği “Ey iman edenler, bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten alı koymasın.” ve yine “Ey iman edenler, kendiniz, anne babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa Allah için, şahitler olarak adaleti ayakta tutun.” ayetlerini imam hatipli olmakla övünen Sayın Başbakan da geçmişte vaizlik yaptığını söyleyen Diyanetten sorumlu Sayın Bakan da ilahiyat profesörü olan Diyanet İşleri Başkanı da bilmezden gelmişlerdir. Aslında, müezzinin başına gelenlere şaşmamak gerek. Unutulmamalıdır ki Sayın Görmez iktidarın istediklerini söylemedi diye gönderilen bir başkanın koltuğunda oturmaktadır. Şu da görülmelidir ki bu iktidar artık mütedeyyinleri de rahatsız eden bir boyuta gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, mevcut Diyanet İşleri Başkanı iktidar karşısındaki zaaflarıyla hatırlanırken sadece yaptıkları değil, yapmadıkları da yapamadıkları da akla getirilecektir. Mesela, geçtiğimiz yılın eylülünde “Cami mimarisinde kötü taklitler bizim ciddi bir sorunumuzdur.” diyen Görmez, aynı yılın kasımında, projesi belli olan Çamlıca’daki çakma selatin camisiyle ilgili tek laf edememiştir. Çünkü, bilmektedir ki İstanbul’un o uzak tepesinde yükselecek olan cami değil Sayın Başbakanın nefsidir.
Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanının yapamadığı öyle şeyler vardır ki umurunda olsa üstlendiği manevi sorumluluğu ateşten gömlek hâline getirecek türdendir. Örneğin, AKP iktidarında bir anda zenginleşiverenleri göz önüne getirsin ve kendisine “Mümin kimdir?” diye sorulan Hazreti Peygamberin neden “İnsanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” şeklinde ibadeti vurgular türden olmayan bir cevap verdiğini açıklasın. Biliyorsa sırattan gemicikle geçebilme yollarını da bir anlatsın, dinleyelim.
Tartıda hile yaptığı için bir kavmin helak edildiğine inanan bir insan olarak Diyanet İşleri Başkanına soruyorum: “Asrın dolandırıcılığı” olarak adlandırılan Deniz Feneri davası karşısında iktidarın takındığı tavır ile ilgili ne düşünmektedir? Bu ülkedeki Müslümanların kulağı onun cevabındadır. Lütfen, kitabı eğip bükmeden cevap versin. Müslüman coğrafyasını kan gölüne çeviren Büyük Orta Doğu Projesi gibi bir haçlı oyununda bir Müslüman Başbakanın Eş Başkan olmasını Müslüman halka Diyanet İşleri Başkanı bir anlatsa ya.
İSLAM DİNİ HİÇBİR SİYASİ YÖNETİM MODELİ ÖNGÖRMEMİŞTİR
İSLAM DİNİ HİÇBİR SİYASİ YÖNETİM MODELİ ÖNGÖRMEMİŞTİR
Değerli milletvekilleri, referansının İslam olduğunu söyleyen bir Başbakan ve onun yönetimde yer verdiği kadroları bilmedir ki İslam dinî hiçbir siyasi yönetim modeli öngörmemiş. Yüce kitabımız Kur'an sadece yönetim ilkeleri vazetmiştir; bunlar da adalet, liyakat ve şûradır. Aslında liyakat de, şûra da “adalet” kavramında mündemiçtir. Yani, İslam’da en temel ilke adalettir. Bunun karşıtı ise zulümdür. Türk devlet geleneğinde de yönetim temel ilke olan adalet üzerine bina edilmiştir. Bunun en veciz ifadesi ise Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ün Siyasetname’sinde de, Osmanlı devlet adamı Koçi Bey’in risalesinde de yer alan aynı cümledir: “Devlet küfr ile çökmez ancak zulm ile çöker.” Selçukludan tek nasibi genel merkez binasındaki geometrik desenler, Osmanlıdan tek nasibi ise Çamlıca’daki çakma selatin camisi olan bir zihniyetin bunu kavramasını beklemiyorum. Bunları iktidar ve onun diyanet işlerinin yönetim anlayışının bir uygulaması olan Iğdır Müftülüğü raporunun anlamı iyice ortaya çıksın diye dile getiriyorum.
DİYANET SİYASET ARACI DEĞİLDİR
DİYANET SİYASET ARACI DEĞİLDİR
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Iğdır Müftülüğü Caferi yurttaşlarımızın inancına dil uzatan ve onları devlet güvenliği konusunda şüpheli konumuna yerleştirmek isteyen bir rapor hazırlamış ve Iğdır Valiliği de bu raporu onaylayarak Emniyet Genel Müdürlüğüne göndermiştir. Iğdır Müftüsü mezhepçi Başbakanından cesaret alarak mı, yoksa Diyanet İşleri Başkanından emir alarak mı böyle bir tasarrufta bulunmuştur, bilemiyoruz. Sonuçta, insanları kadar, inançları kadar, Türklüklerine bağlılıklarıyla da temayüz etmiş olan yurttaşlarımız rencide edilmiştir. Müftünün densizliği ve valinin basiretsizliğinden ibaret sayılamayacak bu olay, iktidarın Diyaneti siyasetinin aracı olarak kullanmasının en rahatsız edici örneklerinden birisidir.
Sayın milletvekilleri, bu örnekten kalkarak diyebiliriz ki ya yurt dışında mezhebe göre dost ve düşman belirleyen iktidar, aynı politikayı ülke içerisinde de uygulamaya çalışmaktadır ya da açılım coğrafyasında Türk Bayrağı gibi dikilen bu insanlar, Türk’üm demekten imtina eden Başbakanı rahatsız etmektedir ve Caferi yurttaşlarımız üzerinde bu tür oyunların oynanması da açılım ihanetinin bir ayağıdır. Muhtemeldir ki her ikisi de.
Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin bir konuşmasında ifade ettiği “Yol için cami yıkmayı göze alıyorsun, BOP yoklamasına yok yazılmamak için kilise açıyorsun.” sözleri üzerine, Sayın Başbakan da bu ülkede Hristiyan, Musevi ve Ateist yurttaşların da vergi verdiğini, onların hukukunu korumanın da adalet anlayışı gereği olduğunu söylemişti. Şimdi soruyorum kendisine: Hristiyan, Musevi ve Ateist’in de Başbakanı olan Sayın Erdoğan, sadece Caferi yurttaşlarımızın mı Başbakanı değildir? Yoksa onun için adalet, kendi çıkarlarının sınırında biten bir şey midir?
Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, bugüne dek en çok bir Sünni örgütlenmesi gibi çalışmakla eleştirilmiştir. Iğdır Müftüsü örneğinde bir kez daha gördüğümüz gibi, bu eleştirilerde haklılık payı da vardır. Ne var ki devri iktidarlarında sultana bağlılık, Sünniliğin de önüne geçmiştir. Sünni gelenekte en öne çıkarılan rol modellerinden biri, zalim sultanların kendisine teklif ettiği kadılık görevini reddettiği için hem Emevî hem de Abbasi zindanlarında işkence görerek hayatını kaybeden İmamıazam’dır.
Diyanet İşleri Başkanının hem geliş usulünden hem de bu usule sadık tavrından anlaşılmaktadır ki rol modeli zalim sultan karşısında hakkın yanında yer alan İmamıazam değildir.
Sayın milletvekilleri, sözlerimi Diyanet İşleri Başkanına bir hatırlatma ve bir tavsiye ile bitirmek istiyorum. Hatırlatmam şudur: Geçtiğimiz aylarda El Kaide’nin Kenya ve Pakistan’da gerçekleştirdiği terör eylemleri kendisine sorulduğunda “Bunlar tamamen İslam dışı, İslam’ın reddettiği, İslam’ın hiçbir zaman kabul etmediği şeylerdir.” demişti. Sakın unutmasın, El Kaide dinin siyasete alet edilmesinin sınırlarına vardırılmış hâlidir sadece. Sonuç karşısındaki tavrının inandırıcı olmasını istiyorsa nedenin oluşmasını engelleyici tavrını da ortaya koymalıdır.
Önceleri Kürt açılımı olarak anılan sözde çözüm sürecinde Diyanet İşleri Başkanına tavsiyem ise şu olacaktır: Kurban Bayramı’nın arifesinde Hükûmetin İmralı’daki muhatabı olan terörist başı Diyarbakır’da bir İslam konferansı düzenlenmesi çağrısı yapmıştı. Böyle bir kongrenin düzenlenmesini de o meşum süreçlerine sığdırabileceklerse eş başkanlığını Sayın Görmez yapsın. BOP Eş Başkanının açılımcı Diyanet İşleri Başkanına yakışan da bu olur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.