CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "(Sandıktan çıktım ne istersem yaparım) anlayışı, ulusal egemenlik kavramıyla bağdaşmaz. Çünkü ulusal egemenlik, sandıktan çıkan oy sayısına bağlı bir kavram değildir. Egemenlik en son ferdine kadar bütün ulusundur" dedi.
Kılıçdaroğlu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile TBMM'nin kuruluşunun 94. yıl dönümü dolayısıyla özel gündemle toplanan Meclis Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, cumhuriyetin, bütün dünyaya bir bayram hediye edecek kadar ufku geniş, ulusal egemenliği baş tacı yapacak kadar halkına güvenen ve saygı duyan devrimci kadroların ve ruhun eseri olduğunu belirtti. Kılıçdaroğlu, "Mustafa Kemal’e atıfla söylemek isterim ki ulusal egemenliğin ışığı karşısında zincirler erimiş, taç ve tahtlar batmış ve yok olmuştur" diye konuştu.
Cumhuriyeti kuran devrimci kadroların ulusal egemenlik kavramıyla neyi ifade ettiklerini iyi anlamak gerektiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, günümüzde bu kavramı çarpıtarak bir dikta rejimi kurmaya kalkışanların, öncelikle Mustafa Kemal Atatürk’ün, 7 Şubat 1923 tarihinde Balıkesir’de yaptığı konuşmayı iyi öğrenmeleri gerektiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, Atatürk'ün, "Milli emeller, milli irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin bileşkesinden ibarettir" sözlerini anımsattı.
Bir halkın var olma mücadelesini bağımsızlıkla taçlandırmış Meclis'in fikri hür, vicdanı hür üyelerinin bugün de zorlu bir mücadele içine girdiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Bu zorlu mücadelenin halkın egemenliğini yansıtan gerçek bir demokrasi ve özgürlüklerle taçlanacağından eminim" dedi.
-"Yüzde 10 barajı, çarpık zihniyetin ürünüdür"
Ulusal egemenliğin çoğulcu bir rejim, temsilde adalet ve hukukun üstünlüğü meselesi olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Çoğunluğun güçlü, güçlünün de haklı olduğu; yurttaşların baskı, korku, yasaklar, kin, yoksulluk ve istikrarsızlık tehditleriyle yönlendirildikleri bir sistem çoğulcu değildir. 'Sandıktan çıktım ne istersem yaparım' anlayışı, ulusal egemenlik kavramıyla bağdaşmaz. Çünkü ulusal egemenlik, sandıktan çıkan oy sayısına bağlı bir kavram değildir. Egemenlik en son ferdine kadar bütün ulusundur.
Sayısal çoğunluğu egemenlik olarak anlamak ve kullanmaya kalkışmak ulusal iradenin inkarıdır, istismarıdır. Böyle bir yönetim tarzına demokrasi ve cumhuriyet kelimeleri de yakışmamaktadır. Demokrasi, özgür yurttaşların, özgür medyanın, oy sandığına hapsolmayan bir iktidar anlayışının rejimidir. Demokrasi, iktidarların, egemenliğin kaynağı olan halka belirli aralıklarla ve sandıktan sandığa değil, her gün hesap verdikleri bir rejimin adıdır.
Uygulanan yüzde on seçim barajı, ulusal egemenliği hiçe sayan, yurttaşlarımızın tercihlerini görmezden gelerek temsiliyet haklarını çalan ve iktidarda kalmak için her şeyi reva gören bir çarpık zihniyetin ürünüdür.
Ne var ki, seçim barajını düşürmeyi, son derece adaletsiz temsil sonuçları yaratacak yeni bir seçim sistemini kabul etme şartına bağlamak, millet egemenliğine açık bir saygısızlıktır. Kayıtsız, şartsız millete ait olan egemenlik, milletin iradesini gasp etmek ve toplumun belirli unsurlarını dışlamak için bir silah gibi kullanılamaz."
-"Meclisimizin, bütçe denetim yetkileri elinden alınmıştır"
Üstünlerin hukukunun egemen olduğu yerde, milletin egemenliğinin olmayacağını vurgulayan Kılıçdaroğlu, "Halkımızın ulusal egemenliği yasama, yürütme ve yargı organları aracılığıyla kullandığını biliyoruz. Yürütme organına ‘bu yetkiyi tek başına kullan’ denmemiştir, denmeyecektir" diye konuştu.
Tarafsız ve bağımsız yargının olmadığı, yasama organının etkisizleştirildiği bir düzeni sürdürmenin, ulusal egemenliğin kaynağı olan milleti hiçe saymak anlamına geldiğini kaydeden Kılıçdadaroğlu, "Toplumu ve hasımlarını sindirmek için özel mahkemeler oluşturanlar, kararlarını beğenmedikleri zaman Anayasa Mahkemesi'ne bile meydan okuyanlar ve yolsuzluk soruşturmalarına hukuku dinamitleyerek cevap verenler sadece Anayasa’yı değil ulusal egemenliği de çiğnemektedirler" dedi.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Kuvvetler ayrılığını ayak bağı olarak görenler, halkın iradesine saygı duyduklarını nasıl iddia edebilirler? Bu bayram günündeki burukluğumuzun sebebi de bunlardır.
Üzülerek ifade edeyim ki, varlığını ve saygınlığını hukuk ve meşruiyet ilkelerine bağlılığına borçlu olan Meclisimizin, bütçe denetim yetkileri elinden alınmıştır. İki yıl önce bu parlamentoda, bugün yaptığım konuşmamdaki bir ifadeyi tekrar bilginize sunmak isterim: Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratikleşme tarihi bu Meclisin yetkilerini savunma ve genişletme tarihidir. Bugün dahi bu yüce Meclis'in yetkilerine göz dikenler bu hususu hiçbir zaman akıllarından çıkarmasınlar."
-"Kin ve nefret değil sevgi ve dürüstlük"
23 Nisan'ın aynı zamanda, dünya çocuklarına armağan edilmiş ilk ve tek bayram olduğuna dikkati çeken Kılıçdaroğlu, özgürlüğe, eşitliğe ve bilime bağlı olan toplumların, Mustafa Kemal’in işaret ettiği gibi fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirebileceğini ifade etti.
Çocukların ufkunu kin ve nefretle değil sevgi ve dürüstlükle çizilmesi halinde ülkenin kalkınacağını ve ilerleyeceğini belirten Kılıçdaroğlu, "Biz çocuklarımızı bilime dayalı; sevgiyle dolu, nefretten uzak, yüzünü geleceğe dönmüş bir eğitim sistemiyle yetiştirmek istiyoruz. Biz çocuklarımızı küreselleşen dünyaya uyumlu, haberleşme ve iletişim olanaklarını etkin bir şekilde kullanan ve yaşadıkları dünyayı sorgulayan bireyler olarak yetiştirmek istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki özgür ve eşit bir gelecek, özgürce yetişen nesillerle mümkündür" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, konuşmasını, "Bu yıl, grubum adına, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı, temel hak ve özgürlükleri için canlarını feda eden gençlerimizin ve bir sabah evinden çıkarak Türkiye halkının kalbine gömülen Berkin Elvan’ın güzel anısına adıyorum" ifadeleriyle tamamladı.
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasının ardından söz alan AK Parti Grup Başkanvekili Ahmet Aydın, "Dikta rejiminden bahsedenlerin öncelikle dönüp aynaya bakmasını tavsiye ederim. Milletin iradesine saygılı olmak durumundayız. Asıl saygısızlık, milletin iradesini hiçe sayan, sandığı, seçimi hiçe sayanlardır" dedi.
Bunun üzerine söz alan CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi ise "Sayın Başbakan konuşmasında muhalefet partilerini dış odaklarla işbirliği yapmakla itham etti. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, genel bir değerlendirme yaptı. Herhangi bir parti ismi zikretmedi" diye konuştu.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek de özel bir gündemle toplandıklarını hatırlatarak, "Başka gündemlerden farklı bir müzakere yapıyoruz. Bu hassasiyeti takdirlerinize sunuyorum. Lütfen bugün bayram olduğunu hesaba katarak, birbirimizi kırmadan, incitmeden düşüncelerimizi ifade edersek, bayramın anlamına da uygun olacaktır" uyarısında bulundu.
-Bahçeli: "Değerlendirilecek yanı yok"
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 1915 olaylarına ilişkin mesajıyla ilgili, "Bunun değerlendirilecek hiçbir yanı yok" dedi.
Bahçeli, TBMM'de gazetecilerin Başbakan Erdoğan'ın mesajına ilişkin sorusunu yanıtladı. Bahçeli, "Bunun değerlendirilecek hiçbir yanı yok. Bu millete bu kadar eziyet fazla" ifadelerini kullandı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise gazetecilerin soruları üzerine Erdoğan'ın mesajını henüz okumadığını söyledi.
"TBMM coşkunun temsil edildiği ruh"
Bahçeli, TBMM Genel Kurulu'nun 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Dolayısıyla yapılan özel oturumunda yaptığı konuşmaya ise "94 yıllık maziden süzülerek gelen Gazi Meclisimiz'in kutlu hatıralarını sevinç, dua ve hürmetle yad ediyorum" diyerek başladı.
TBMM'nin her şeyden önce Türk milletine duyulan sevgi ve saygının eşsiz tezahürü, çok kıymetli ürünü ve milli iradeye sadakatin, milli egemenliğe bağlılığın, meşruiyete verilen önemin açık ve net kanıtı olduğunu belirten Bahçeli, Büyük Millet Meclisi'nin açılmasının, döneminin şartları dikkate alındığında destansı bir atılım, kararlı bir adım olduğunu söyledi.
Milletin kendi geleceğine kendisinin yön vereceğini 23 Nisan 1920'de gösterdiğini ve temsilcileri eliyle tüm dünyaya duyurduğunu ifade eden Bahçeli, "Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün sözleriyle ifade edecek olursak, Büyük Millet Meclisi bizi yaşatmamak isteyenlere karşı yaşama hakkımızı müdafaa etmek üzere toplanmıştır. Çorak, bakımsız ve kerpiç evli Ankara'nın göbeğinde bağımsızlığımızın rotası şekillenmiş, istikbalimizin haritası çizilmiştir" dedi.
-"23 Nisan isyan ve milli direniştir"
Bahçeli, 23 Nisan 1920'nin Mondros'taki aldatmaya, işgal planlarına en etkili cevap olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:
"23 Nisan 1920, boğazda demirleyerek toplarını devrin başkentine çeviren şımarıklığa ve cüretkarlığa rest çeken isyan ve itiraz eden milli direniştir. 23 Nisan 1920, asırlarca vatan topraklarının istilasını hedefleyen, Türksüz Anadolu özlemiyle yanıp tutuşan vesayetçi ve sömürgeci güçlere en kalıcı mesaj, en tutarlı duruştur. Devletini kurmadan Meclisini açacak kadar cesaret ve öngörü sahibi olan Türk milleti, TBMM'nin vasıtasıyla köleliğe meydan okumuş, tutsaklığa başkaldırmıştır. Acı ve ıstırap verici geri çekilmeleri durdurabilmek, yeni bir atılganlığa, yeni bir gidişe ve yeniden başlangıca hevesle ortam açmak için Ankara'nın kutlu baharında bağımsızlık hedefine odaklanmış, milletin sinesini tek yol olarak kabullenmiştir. 23 Nisan 1920 Cuma günü, Hacı Bayram Veli Camii'nde kılınan Cuma Namazı'nın hemen ardından Kur'an tilavetleriyle, salavat-ı şeriflerle, hatmi şeriflerle ve büyük umutlarla ilk Meclis'in kapısı aralanmıştır. Ulus'taki taş binaya milletimizin bütün özlemleri, bütün hayalleri yansımış adeta ete, kemiğe bürünmüştür. Bağımlı yaşamayı, parya olmayı, onursuzca gülmeyi aklının ucundan dahi geçirmeyen millet evlatları Ankara'da tek vücut haline gelmiştir.
Esareti reddeden, şuna buna boyun eğmektense ölmeyi tercih eden milliyetçi vatansever yürekler, yurdumuzun dört bir yanından Ankara'ya akın etmiştir. İlk Meclis'in açılış konuşmasını en yaşlı üye sıfatıyla yapan ve aynı zamanda Maarif Müdürlüğü'nden emekli olan Sinop Mebusu Şerif Bey'in şu sözleri her şeyi tümüyle gözler önüne sermektedir; 'Tam bağımsızlık ile yaşamak kararlılığında olan, ezelden beri hür ve bağımsız yaşayan milletimiz bu esaretini kesin ve kararlı bir biçimde reddetmiş ve derhal vekillerini toplamaya başlayarak, yüce meclisi vücuda getirmiştir'. Büyük Millet Meclisi, içinden çıkıp vekaletini üstlendiği milletinin tercümanı ve sözcüsü olarak beklentileri çok iyi şekilde seslendirmiştir."
Bahçeli, ilk Meclis'in savaş şartlarının ağırlığına rağmen demokrasinin erdemine, katılım ve çoğulculuğun önemine inandığını belirterek, Meclis'in kurtuluş mücadelesinin sevk ve idare merkezi olarak gazilik unvanına layık görüldüğünü anımsattı.
Toprakları istila edilmiş, ordusu dağıtılmış, insanı yorgun, yoksul ve bitkin düşmüş bir ülkenin, bir milletin demokrasiye bağlı kalarak, Meclis'i açık tutarak varlık mücadelesine atılmasının tarihte çok nadir, çok ender görüldüğünü vurgulayan Bahçeli, "O açıdan TBMM, yalnızca meşruiyetini ve iradesini milletten alan kurumsal bir yapı değil, aynı zamanda büyük Türk milletinin yaşama, var olma, bağımsızlık ve özgürlük coşkusunun temsil edildiği ruhun ta kendisidir" diye konuştu.
"Farklı ve aykırı ses çıkmadı"
Birinci Meclis'in yapısına da değinen Bahçeli, şöyle devam etti:
"Bu toprakları vatan yapan ecdadımızdan devraldığımız ve omuzlarımıza yüklenen görevlerin ne nebze ağır olduğunu çok iyi biliyoruz. Bilmeyenlere hatırlatırım ki üstlendiğimiz vazifeyi yerine getirmek için ihtiyacımız olan cesaret ve ilham, tarihimizin şanlı sayfalarında fazlasıyla vardır. Birinci Meclis'te görev alan vekillerin, geçmişle gelecek arasındaki bağı, sorumluluk bilinciyle ve büyük bir özveriyle kurduğunu tartışmasız söyleyebiliriz. İçlerinde Meclis-i Mebusan'dan gelen sayıca kalabalık bir grup vardı, içlerinde toplumun her kesiminden, vatanımızın her yöresinden sosyal ve ekonomik hayatımızın her köşesinden çıkıp gelenler bulunuyordu. Buna rağmen ilk Meclis, Türkiye Cumhuriyeti'nin harcını karmış, temellerini kazmış ve duvarlarını örmüştür. Azımsanmayacak farklılıklar bulunmasına rağmen aralarında vatan ve millet konularında hiçbir farklı ve aykırı ses çıkmamıştır. Birinci Meclis bu sayede, yıllarca süren savaşlarla, bitmeyen kayıplarla, kesilmeyen baskı ve dayatmalarla içten içe çürüyen, eriyen ve çözülen imparatorluğumuzdan ulus devlet çıkarmayı başarmıştır. İsli gaz lambaları ışığında kaleme alınan kararlara, kardeşliğin çıkmayan mürekkebi damlamıştır. Taş binadaki odaların soğuğu, inanç ve sevda ateşiyle ısınmıştır. Telgraf masalarında, tahta sıralarda dar koridorlarda hep birlikte kurtuluşun, kutlu günlerin düşü kurulmuştur. Sabahlara kadar süren ayaz geceleri yanan ateşli toplantılarda şeref ve namus davasına ortaklaşa ant içilmiştir.
Biz ilk Meclis'e bakınca etnik koalisyonu, 36'nın birde buluşmasını değil, Türk milletini görüyoruz, onun yüksek haslet ve emanetlerini fark ediyoruz. Biz ilk Meclis'e bakınca mecburen bir araya gelmiş, yerel aidiyetleri kolektif ruha dökme gayesine yabancı kalmış yapay kalabalık değil, Türk milletinin bekası için peşinen kefene sarınan gerçek istiklal kahramanlarını görüyoruz. Ve elbette biz, ilk Meclise bakınca Türk milliyetçiliğinin yüksek erdem ve başarısını fark ediyoruz. Herkese de TBMM'ye bu nazarla yaklaşmasını tavsiye ediyorum. Demokrasi dışında, milli egemenlik haricinde başka yol ve mecra arayanları Meclis'in anlam ve mesajları üzerine kararlıca tefekkür etmeye davet ediyorum."
Bahçeli, konuşmasını, çocukların ve bugünün ithaf edildiği dünya çocuklarının bayramını kutlayarak, gerçek ve kalıcı barış, mutluluk ve huzur temenni ederek, Atatürk, dava arkadaşları, ilk Meclis üyeleri ve hayatta olmayan milletvekillerine rahmet dileyerek tamamladı.