2007 yılında Washington, DC’ deki Holokost Anı Müzesi’ ni ziyaret etme fırsatım
olmuştu. Nazilerin yahudilere uyguladığı soykırım, dokunaklı bir şekilde anlatılıyor size
bu müzede. İnsanlığın ne kadar vahşileşebileceğine, alçalacağına tanık olmak adına
“faydalı” bir ziyaretti. Tabii ki bu müzenin asıl amacı, yaşanan acılardan ders çıkartmak,
aynı vahşeti uygulamaya çalışanlara “DUR!” diyebilecek bir zihniyeti yeşertmek olmalı ki
o amaçla kurulmuştur herhalde. Müzeyi gezerken size, soykırıma şahit olmuş, kamplarda
esir olarak bulunmuş, sağ kurtulmuş ya da ölmüş yahudi insanlar adına düzenlenmiş,
üzerinde fotoğrafı da bulunan kimlik kartları veriyorlar. O kartlarda adına düzenlenen
kişiyle ilgili kısa bilgiler yer alıyor. Bana, Fanny Judelowitz’ in kimliği verilmişti. Hala
saklıyorum. Ona bakınca empati kuruyorsunuz, üzülüyorsunuz, derin düşüncelere
dalıyorsunuz. Bir yanda gündelik sıkıntılardan dem vurduğunuz kendi hayatınız, diğer
yanda katlanılmaz diye düşündüğünüz ancak bir şekilde katlanılmış acılarla dolu
hayatlar...
Yahudi soykırımıyla ilgili filmleri, belgeselleri izleyen, üstüne müzesini de gezen
vicdan sahibi birisi ne düşünür, ne yapar? Öncelikle empati kurar. Bunları yaşayanların
tek suçunun belli bir ırka ya da dine mensup olmak olması, nasıl bir suç çeşididir, bunu
sorgular. Aynı şeyin kendi başına ya da sevdiklerinin başına geldiği düşüncesiyle karşı
karşıya kalır. Sonra da bütün bunların bir daha asla yaşanmaması temennisinde bulunur.
Bu vahşeti işleyenlere de lanet okur.
Peki, bu vahşete birebir şahit olmuş bir milletin mensubu iseniz ne düşünürsünüz,
nasıl davranırsınız, ilkeniz ne olur?
İsrail bugün bir vahşet sergiliyor. Kadını ve çocuğuyla bütün bir toplumu terörist
ilan ederek vahşetine mazeret gösteriyor ve ne acı ki dünya devlerinden vicdanları isyan
ettiren bir destek görüyor. Bombardımanda yaralananlara yardım götüren ambulanslar
bile bombalanıyor. Holokost mirasçıları şehrin tepelerinden bombalanan gazzeyi keyifle
izliyor. Sosyal medyada, plajda bombalanan çocuklar için “sadece 4 tane mi?” yorumları
yapılıyor. Kendisi de belki bir anne olan İsrailli milletvekili, Filistinli kadınları hedef
gösteriyor. Nişan alınmış Filistinli hamile kadını resmeden t-shirtler basılıyor vs...İsrail
çıldırmış gibi davranıyor. Öldürmekten resmen keyif alıyor.
Soykırımı yaşamakla, orda burda müzeler kurup anlatmakla olmuyor ki. “Ben yaşadım,
çok acı çektim ama aynısını yeri gelince ben de yaparım” deyince o müzede senin bana
anlatmak istediğin şeyin hiç bir anlamı kalmıyor.
İsrail’ in bu yaklaşımı yahudilikle alakalı değil. Bu siyonizmle alakalı ki siyonizme karşı
olan yahudiler de Filistin’ e yapılan zulmü protesto ediyorlar. Gerçi katliamı savunan
hahamları da gördük.
Benim merak ettiğim şey İsrail’ i protesto eden yahudilerin niceliği. Bir miletin büyük bir
kısmının böyle bir şerde ittifak edebileceğine inanmak istemiyor insan. Buna inanmak
demek, barış çok uzaklarda demektir...
Yazımın başında bahsettiğim Fanny Judelowitz’ in kimliği gibi, şehit olmuş 2 yaşındaki
Selma El- Radii ve onun gibi nicelerinin kimliğini bassak, hangi koşullarda yaşadığını,
nasıl öldüğünü özetlesek, bütün dünyaya dağıtsak, Filistin için bir umut olur mu?