Bilimin temeli DİL VE MATEMATİK eğitimine dayanır. Dilden kasıt ana dil veya eğitim alınacak dildir. Dil ve uygarlığın yaşanılan dönemine kadar ortaya çıkan kavramlar mutlaka öğrenilmelidir. Bu öğretim yaşam boyu süren bir olgudur. Matematik; cebir, geometri, mantık gibi daha pek çok alt bilim alanlarına sahip bir bilim aracıdır. Aslında matematik müspet bilim değildir. Ama öyle bir bilim aracıdır ki o olmadan hiçbir bilim ve teknoloji olamaz. İnsanlık onsuz hiçbir başarı sağlayamaz. Bu nedenle ileri teknoloji ülkeleri eğitimlerinin temeline iyi bir dil eğitimi ve matematik eğitimi oturturlar. Bu ikisi anlaşılmadan, ne fizik, ne kimya, ne mühendislik, ne tıp ne de din anlaşılamaz, öğrenilemez. Öğrenilse de yarı yamalak olur. Hiçbir yaratıcı fikir, icat, keşif ve benzerleri üretilemez ve yapılamaz.
BÜYÜK ÂLİMLERİN YAŞADIĞI DÖNEMLER VE BLİMSEL İŞLEVLERİ
EL KİNDİ: 801-873 BAĞDAT: Bu âlim matematik, dil ve doğayı esas alan bilim alanlarını savunuyor ve çalışmalarını bilimsel temellere dayandırıyordu. Kur’anı Kerimde doğrudan ve dolaylı olarak 750 ayet doğanın incelenip araştırılmasını emrediyordu. Ona uymuştu.
MATÜRİDİ: 853- 944 SEMERKANT: Bu büyük Türk-İslam alimi dinimizde akıl ve akılcılığın önemini vurgulamış, bu alanda eserler vermiştir.
FARABİ: 872-FARAB, Kazakistan-951 ŞAM: Matematikçi, filozof, müzisyen. Her zaman akılcılığı savunmuş ve doğayı araştırmıştır.
İBNİ SİNA:980 BUHARA-1037 HAMEDAN: Büyük İslam filozofu, doktor, doğa araştırmacısı, astronomi bilgini
İMAM GAZALİ: 1058-1111 TUS, İran: Gazali matematiğe şeytan işi olarak bakan, dünyanın üç günlük fani bir alem olduğunu savunan bir İslam alimi. Araştırma yapmanın ve doğanın yapısının araştırılmasının gerekli olmadığını, o işleri sadece Allah’ın bildiğini, bu alanlara girilmesinin doğru olmadığını savunuyordu(BİLİM VE İSLAM, Yazan PERVEZ HOODBOY, Pakistan, Nobel Ödüllü Prof. Abdusselam’ın önsözü ile)
İBNİ RÜŞD: 1126 KORDOBA, İspanya-1198 MARAKEŞ, Fas: İbni Rüşd kendi zamanına kadar yetişen en büyük İslam âlimiydi. Ta Yunan, Mısır ve doğudan gelen tüm bilgilere hâkimdi. Matematiğin bütün dalları, coğrafya, tıp ve tüm doğa bilimleri ile felsefeye hâkimdi. İbni Rüşd Avrupa Rönesansının ana temellerinden birisini teşkil etmiştir.
İBNİ HALDUN:1332 TUNUS-1406 KAHİRE: En ünlü İslam sosyologudur. Mukaddime adlı eseri ölümsüzdür Ancak doğal bilimlere ilgisizdir. Onların Allah’ın bileceği işler olduğunu söylüyor. Sanıyorum İmam Gazali’den etkilenmiştir(Bu âlim ile ilgili bir metni aşağıda vereceğim).
ULUĞ BEY:1394 SULTANİYE,İran-1449 SEMERKANT: Matematikçi, astronomi bilgini, teknik alanlarda yaratıcı bir akılcı İslam filozofu. Fatih Sultan Mehmet Han’ı da etkilemiştir.
Yukarıda verilen 8 büyük İslam bilgininden ikisi bilim ve teknolojiyi reddediyor. Diğerleri ise hem o yolda çalışıyor hem de teşvik ediyor. Bu iki bilginden birisi İmam Gazali’dir. Bilim ve İslam adlı eserinde yazar Prof. Pervez Hoodboy, İmam Gazali’nin pozitif bilime karşı olduğunu, doğayla ilgili bilimlerin Allah’ın işi olduğunu, onlarla uğraşmanın şeytan işi olduğunu söyleyip yazdığını anlatıyor. İmam Gazali, İslam Toplumlarını tüm bilginlerin toplamından daha çok etkilemiştir. Osmanlı’da Kanuni ve III. Ahmet arasındaki bilim ve teknolojiyi sıfırlayan Kadızadeler hareketi Gazali ve İbni Haldun’a dayanıyordu.
İbni Haldun, Gazali’den 200 küsür yıl sonra yaşamıştır. Onun zihniyetini Prof. Abdusselam, Birleşmiş Milletler Üniversitesinin bir sempozyumundaki bildirisinde Mukaddime’den aldığı bir parça ile şöyle anlatıyor:”Biz Frankların(Avrupalıların) ülkesinde bulunan Akdeniz’in Kuzeyinde felsefi bilimlerde büyük gelişmeler görüyoruz. Bunlar çeşitli üst kademe ve halk sınıflarına öğretiliyor. Bunların sistematik yorumlarının çok geniş olarak anlaşıldığı söyleniyor. Bu fikirler halk ve öğrencilere yayılıyor(Rönesansı kastediyor)…Bunlara gerek yok. Daha iyisini ve neyin ne olduğunu ALLAH bilir. Fizik (ve benzeri bilimlerin) sorunlarının dinimizle ilgili hiçbir önemi yoktur. Bu nedenle onları kendi haline bırakmalıyız”. Bunu üzerin Prof. Abdüsselam şunları söylüyor: El Kindi’nin “bilgiyi nerede, nasıl bulursanız alınız” ifadesine karşılık İbni Haldun araştırma, merak, bilgi edinmenin önünü baştan kesiyor. İslam’ın ilk dönemlerinde Müslüman bilginlerin muazzam bilgileri Batı’ya girerken, daha sonra onların elde ettiği başarıların İslam Dünyasına girmesi engellenmiş oluyor.
Bu fikirlerden şu uygulamalar doğuyor: Müslümanlara bilim ve teknoloji lazım değil. Onlar ahirete çalışsın, yeter. Üç günlük dünya. Esas olan baki âlemdir. Gâvurlar üretsin, icat etsin biz kullanalım. Çalışmaya ne gerek var. Bu, kahredici bir görüştür. Bu fikirler, Müslümanların ülkelerini, bağımsızlıklarını ve benliklerin kaybetmesi için emperyalist bir formüldür.
JOMO KENYATTA(1893-1978) adlı Kenya Devlet Başkanının şu sözleri ve eleştirisi ile bu formül arasında bir fark yoktur:”Beyazlar geldiğinde onların elinde İncil, bizim elimizde doğal servetimiz vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki İncil bizim elimizde, tüm doğal servetlerimiz beyazların eline geçmişti”.
GAZALİ VE İBNİ HALDUN’UN ETKİLERİ NELERDİR?
Bu İslam Bilginleri ihaneti bilerek yapmadılar. Kendi alanlarında çok başarılı bilginlerdi. Gazali İslam ibadet ve ahlakı konularında, İbni Haldun ise sosyolojide birer dev idiler. Ama İslam’ın bilim ve teknolojik geleceğinde çok yanlış yolda idiler. Onların bilim ve teknoloji alanındaki görüşleri mutlaka açıklanıp reddedilmelidir.
Osmanlı Türk İmparatorluğunun cehaletten çökmesine sebep oldular. Zaman zaman İslam Ülkelerinde akıl ve bilim ile, tek amacı ahrette kurtulmak olan fikirler arasında çatışmalar olur. İslam ülkelerinde çoğunlukla ahretçiler kazanır. Buu keşfeden yabancılar da hem Müslümanları bölmek hem de “Bu üç günlük fani dünyada ahrete çalışın. Biz üretir size tüm teknoloji ürünlerini veririz” fikriyatını işlerler. Lawrens, gibi Fetullah gibi casus ve ajanlarla bunu başarırlar. Bunların yanında Müslüman görünümlü ajan, cemaat, tarikat şeklinde içeriden bu propagandayı yapıp bilim ve teknolojide geri kalmamızı sağlarlar.
Atatürk bunu bildiği için Türk aydınlanması ve rönesansını başlatmıştır. Oldukça etkili olan bu hareket Prof. Aziz Sancar gibi bir fen adamını çıkarmıştır. Nitekim Atatürk’ün şu iki sözü bilim ve teknoloji politikamızın temeli olmalıdır:
HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR, FENDİR.
BENİM SİZE BIRAKACAĞIM MANEVİ MİRAS, AKIL VE BİLİMDİR, ONLARDAN ŞAŞMAZSANIZ MUASIR MEDENİYETE ULAŞIRSINIZ.
Ancak ne yazık ki günümüzde tüm okulların İmam-Hatip haline dönüştürülmesi, bilim ve teknolojide yeni bir fetret devrinin gelmekte olduğunu gösteriyor.
TEOLOJİDEN TEKNOLOJİ ÇIKMAZ. İMAM-HATİPTEN İMAM VE HATİP ÇIKAR.
Daima belirtiyorum. Bize doğru dini öğretmek üzere 80-90 adet üstün kaliteli İmam-Hatip lazım. Tek bir kişinin keyfine hoş gelsin diye yaratıcılık ve eğitimi yerlere sermek ihanettir. Tüm uluslar arası göstergeler, PISA, yaratıcılık endeksleri ve benzerleri 100 yıl geri olduğumuzu gösteriyor. Bu konuda benimle tartışabilecek bir baba yiğit eğitimci varsa hodri meydan!!