Eğer sorunlarınız sürekli ve aynen tekrar edip duruyorsa psikoloğa gittiğinizde size tavır değiştirmenizi önerir. Toplumlar için de aynı basit gerçeği düşündüğümüzde topluca psikoloğa gidemeyeceğimize göre bakışımızı ve tavrımızı değiştirerek sorunun hal yoluna girip izafe edilebileceği veya ıslah edilebileceği olasılığı yükselir. Sorunlarımız nedir? Sorunlarımıza baktığımızda barınma, beslenme, ulaşım, enerji gibi dört kalemde toplayabileceğimiz temel konulardır. İnsanca yaşama mücadelemizin önündeki en büyük engel de dine dayalı yaşam tarzımızın izin verdiği ölçüde medeniyetten nasibimizi almamıza bağlı bir sorun olarak yüzyıllardır önümüzde durmakta; tarih tekerrür etmektedir. Aptallar için sadece tekerrür eden tarihtir. Muşahhas (somut) olarak söylemek gerekirse, din, aile, okul üçlüsünden kazandığımız ön yargılar İslam toplumu oarak önümüzde engelli yüksek duvar gibi dikili durmaktadır. Hasılamız ise şudur: Bizler çalışmakta, para biriktirmekte, yabancılar kazanmaktadır. Övündüğümüz ise yazlık evlerimiz ve sahip olduğumuz yabancı üretim arabalardır. Kullandığımız da yabancıların ürettiği enerjidir. Hiç düşünüyor muyuz; mobilya ve kuyum üzerinden asırlardır ülkelerimizde süre gelen yoksulluğun temel elementlerinden en önemlilerinin kollarımızdaki altın ve ormanlardaki ağaçlar olabileceğini.
İSLAM TOPLUMLARI YOKSULLUĞU ALTIN İLE SATIN ALMAKTADIR
Köleliliği altın ve kereste ile satın alıyoruz. Ülke zenginliğine katkı vermesi gereken altın varlığımız hanımlarımızın gerdanlarını, kollarını bazılarımızın da dişlerini paramkalrını süsleyerek adeta kendimize yöenlttiğimiz silaha dönüşmektedir. Bu da değişmek zorunda olan İslam dinine bakış tarzımızın değişmemesinden kaynaklanmaktadır. Böylece milyarlarca dolar para asırladır ya hanımların kollarında ya da dişlerimizle birlikte toprak altında heba olup gitmektedir. Ünlü fıkıh bilginlerimiz de hala zekatın nisap miktarı 83 gram mıydı 91 gram mıydı tartışmasını asırlardır sürdürmekte ve sürdürüp gideceğe benzemektedir. Fakirliğimizi ve sefilliğimizi düşüklüğümüzü ve bencilliğimiz satın alan Japon malı arabalar ve ile yazlıklarımız ve altınlarımız da övünç olarak aptallığımızı kanıtlamaktadır.
Şimdi biz diyoruzki biz aptal değiliz. Aptallığı terketmeliyiz. Çünkü çocuklarımız zekidir.
Ülkelerimizde yabancı gibi, yoksul, miskinve tembel yaşayıp temel konularımızı da yabancı ülkelere veya şirketlerine teslim ederek onların insaflarına terkettiysek o zaman, her şeyimize hükmeden tuvalette bile ne yapacağımızı emreden İslam dinine bakışımızda bir sakatlık olduğu da gün gibi aşikardır. Temizlik imandandır deyip ardından el ile popo temizlemeye devam etmenin gülünçlüğünü ne zaman idrak edeceğiz? Bu bir tavır meselesidir, özünde. Hazreti Muhammed’in sünneti böyleydi deyip de işin içinde sıyrılıp hastalıklara davetiye çıkarmak müslümanların kolaya kaçma huyundan başka bir şey değildir. Peki neden bir tavır meselesidir, savını ortaya atıyoruz? Bunu açıklamak isteriz. Anlatmak istediğimiz şudur: Sünneti şerife bakış tavrımızı, Hazret-i Muhammed’e bakış tavrımızı, Kuran’a bakış tavrımızı yenilemedikçe eski tas eski hamam fasit daire içinde kendinden başkasına faydası olmayan ünlü fıkıh alimi bilmem kimin ağzından çıkacak sihirli sözlere bakmaya asırlarca daha devam edeceğiz. Ama tavrımızı değiştirdiğimizde ise durum ıslah olma yoluna girecektir. Bunun için Gavur Padişah diye yaftaladığımız. İkinci Mahmut’un yaptığını, Mustafa Kemal Paşa’nın uyguladığını gözden geçirmek yeterli olacaktır. Peki tavrımızı değiştirmek için nasıl bir yol izleyelim?
Şöyle düşünebiliriz: Şu anda yeryüzünde ne kadar meyve türü vardır. Farzedelimki 50 bin tane. Peki bu meyvelerden kaç tanesini Hazreti Muhammet yiyerek o eylem sünneti şerif olmuştur? Diyelim ki bin tanesini. Kalanları ne olacak? Sünnet değildir diye yemeyecek miyiz? Sünnet değildir diye hayatında hiç karpuz yemeyen ünlü fıkıh bilgini bilmem kimin esatir dolu hayatını anlatan menkıbeleri okumaya devam etmeyi çocuklarımıza miras bırakacağız galiba. Biz diyoruz ki Peygamber Efendimizin yaptıkları kadar yapmadıkları da bir sünneti şerifin işaretleri kadar önemlidir. O bizim gibi insandı ve gördüğü ile hükmetmişti. Sadece Allah’ın bildirdikleri hariç. Hazret-i Muhammed karpuz yemedi. Bizde yemeyelim mi? Hazret-i Muhammet Endonezya’da yetişen meyvelerin çoğunu yemedi. Ne yapsın Endonezler? Sünneti şerife ittiba için onlar da yemesinler mi?
Bu iş bu kadar basittir. Hazret-i Muhammet neden su ile taharetlendi? Sudan önce taş ve yaprak kullanıyordu. Ama Tevbe suresi 108. ayet Kuba köyünde yaşayanlar için güzel temizleniyorlar diye buyurunca Efendimiz onlara sordu: Nasıl taharet yapıyorsunuz? “su ile” diye cevap alınca Peygamberimiz de hemen tavrını değiştirdi. Su kullanmaya başladı. O zamanki en ileri yöntem su idi. Nitekim arkeolojik bulgular da bunu desteklemektedir. Ama şimdi daha ileri yöntemlerle daha sıhhi temizlenmek mümkün. O yüce insan tavrını değiştiriyordu. Ama biz ise değiştirmeden, kurbağanın kuyu dibinden gördüğü dünya çerçevesi ufkunda asırlardır yolumuza devam ediyoruz. Satın aldığımız sıtma, suçiçeği ve benzeri hastalıklara mücadele etmektir. İslam dini değil, kafamızdaki İslam bize zulmediyor. Dünya bize haram oluyor. Kahrediyoruz.
Eğer Arapça düşünüp kendi yerel lisanımızı konuşmaya devam edecek isek, bize düşen tavrımızı yenilemektir. Sadece tekrar yapmak değildir. Bu kadar basit ve berraktır. Bunu görmek için uzun uzadıya tartışan kafaları bulandırmaktan başka bir iş yapmayan ulemaya da danışmaya bile gerek görmemekteyiz. Çünkü güneş her gün doğmakta ve batmaktadır.
ALTIN ÜZERİNDEN ZEKATIN KAÇ GRAM KONUSUNDAKİ BİTMEZ TÜKENMEZ TARTIŞMALAR KAÇINCI ASIRDA DÜŞÜNDÜĞÜMÜZÜ GÖSTERMEKTEDİR
Eğer tavrımızı değiştirmeden sorunu çözmeye çalışacak isek tartışacağımız ve tartışagelmekte olduğumuz konuya geri dönelim: Zekatın altın nisabı 83-91 gram arasında tartışılıyor. Kimi ulema 83 gram olmalı, kimi ulemada 91 gram olmalı diyorlar. Niçin 83 ve 91 gram olduğunu tartıştıklarını düşünselerdi bu tartışma asırlarca sürmeyecekti. Efendim A isimli halife zamanında basılan paralar ekonomi güçsüz olduğu için hafifti. Ağırlığı düşük idi. O nedenle 83 gram üzerinde ulema ittifak etti. Ancak dönem değişip de becerikli bir halife ülkenin lideri olunca ekonomi güçlendi, o da böylece doğal olarak basılan paraların (sikke) ağırlığını yükseltti, böylece de zekatın da altın değeri yükseldi, 91 grama çıktı. Çünkü toplum da refah yolunda ilerlemişti. Bunlar ne zaman olmuştu? 9-11. asırlarda. Peki şimdi kaçıncı asırdayız: 21. Ne yapalım? 83 grama mı 91 grama mı geri dönelim? Ünlü ve de derin ulemamızın tartışıp da çözemediği, zekaları köreltip insanları ahmaklaştırdıkları derin mi derin meselemiz budur. Halifelerin tavır değiştirme hakları ümmette yoktu galiba.
Özetle vurgulamak istediğimiz temel insani sorunlarımız İslam dinine aklımızla baktığımız gün hal yoluna girecek ve tavrımız da doğal mecrasına oturacaktır. Bunu bize İslam tacirleri ve yardakçıları değil kendi irademiz öğretecektir.
(Başlama; 07.08.2012, Bitirme; 08.08.2012, Tangerang, Pondok Aren, Kalimongso)