Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı imparatorluğu’nun kalıntıları üzerine kurulmuş bir devlettir.
Elbette Osmanlı’yı inkar etmek mümkün değildir.
Ancak; Phonek kuşu gibi Osmanlı’nın küllerinden Türkiye Cumhuriyeti doğmuştur.
Tabii olarak bu doğum kolay olmamıştır. İşgal kuvvetleri tarafından dört bir yanı kuşatılmış, padişahı saraya hapsedilmiş, askerleri işgal kuvvetleri tarafından muhasara altına alınmış bir ülke düşünün.
Bu zor şartlarda Mustafa Kemal diye rütbesi küçük bir asker çıkıyor ve bu millete cesaret veriyor, yeni bir kan aşılıyor. Ben bu ülkeyi işgal kuvvetlerinden temizleyeceğim diyor. Türk halkı da bu küçük rütbeli askere inanıyor ve güç ve destek veriyor. Ve uzunca bir muharebeler döneminden sonra düşman kuvvetleri ülkeden temizliyor.
Bir çoğunuzun da bildiği gibi karşı olanlara rağmen Cumhuriyeti İlan ediyor. Ve akabinde Demokrasi anlayışını sindire sindire bu millete kabul ettiriyor.
Okul kitaplarında Atatürk ve İnkilapları diye okuduğumuz devrimlerden bir tanesi ve en önemlisi de ‘HARF’ inkılabıdır. Yani Arapça, Farsça , ve birçok dilin karışımından meydana gelen Osmanlıca diye bir dil kullanılmakta idi.
Atatürk ne yaptı?
Daha sade ve anlaşılır olan latin alfabesinden adapte edilerek TÜRK alfabesini kabul etti ve uygulamaya koydu. Kötü de olmadı.
Şimdi birileri çıkmış Osmanlı hayrını olmuş ve illada Osmalıca’yı tekrar bu ülkede okutacağım diyor. Zorla okutabilirsiniz ama asla benimsetemezsiniz.
Osmanlıca çoook gerilerde kaldı. Osmanlıca artık tarihçilere ve meraklılarına kalmış bir durum.
İki tane mezar taşı okuyacağız diye bu gayretkeşlik neden?
Osmanlı da nereden çıktı diyenleriniz olabilir.
Anlatalım. Osmanlı İmparatorluğu’nun oluşturduğu çok uluslu bir teba kültürü içinde TÜRK Yoktur. Türk’lük adeta Osmanlı içinde asimile edilmiş ve eritilmiştir. Selçuklu’larda Türk var ama Osmanlı’da Türk yoktur. Var olsa da yok sayılmıştır.
Birilerinin sürekli kaşıdığı gibi padişahların annelerinin çoğunun devşirme olduğu gibi, Osmanlı son meclis-i Mebusan’ında Türk mebustan çok yabancı uyruklu mebusun daha fazla olduğu bilinmektedir. Bu tek örnek bile Osmanlı İmparatorluğu’nda Türk Milletine verilen önemi gözler önüne sermektedir.
Günümüzde de Atatürk’ten ve Türk kelimesinden dahi nefret eden ve Türk Milletine düşmanca tavır alanların olduğunu hepimiz biliyoruz. Ben Türk’üm demekten imtina edenler son dönemde Osmanlı hayranı kesildiler. Ne yazık ki ömründe bir defa dahi ben Türk’üm demeyenler tarafından idare edilmek ise bizim kaderimiz olmuştur.
İşte tüm bu nedenlerle Atatürk ve Türk düşmanları ve ben Türk’üm demeye dili varmayanların canla başla sarıldıkları konu ise Osmalı’lık ve Osmanlıca olmuştur. Osmanlıcılık yapanların asıl hedefleri Atatürk ve Atatürk Türkiye’sinden intikam almaktır.
Vatandaş olarak Osmanlı’ca benim ne işime yarayacak. Benim maaşıma ilave mi olacak? Benim mal varlığımda bir artış mı olacak? Kime ve kimlere ne faydası olacak?
Soruları çoğaltabiliriz.
Osmanlıcayı öğrenince Hazine’nin gayrimenkulleri, Merkez Bankasının altınları mı artacak, İç ve dış borçlarımız (Birilerinin evinde sakladığı paraların sıfırlandığı gibi) sıfırlanacak mı? Yoksa devlet dairesinde hepimizin şikayetçi olduğu, yavaş işleyen bürokrasi, azalacak mı? Ve iş ve işlemler hızlanacak mı?
Kısaca Osmanlıca konusu bir yönden gündem değiştirmek ve diğer yandan da ben Türküm diyemeyenlerin sığınak şemsiyesi olmuştur.
Yazık. İçimde azda olsa bir Osmanlı sevgisi vardı. Ama bu sadece Türk düşmanlığından dolayı Osmanlı’ya ve Osmanlıca’ya sarılanlar nedeniyle içimdeki Osmanlı sevgisini de yok etmiş durumdalar.
Evimin girişindeki Osmanlı armasını ne yapacağımı düşünmeye başlamış bulunuyorum. Ama ne yapabilirim ki? Armadaki yeşilde olsa Üç Hilal’in hatırı için o armaya dokunmayı düşünmüyorum.
Olay budur. Gerisi hikaye.
NE MUTLU TÜRKÜM VE MÜSLÜMANIM DİYENE, VE DİYEBİLENE