Türk Dünyâsı'nın acıları, ne yazık ki, çok büyüktür...Üzülerek ifade edeyim ki, hiç kimse, arzu edilen seviyede bu acıları dindirmek için gayret göstermemektedir.
Acaba; birileri, bir yerlerden gelip, bizim yaralarımıza parmak mı basacaktır...Hangi tarafa dönsek, Türk milleti mağdur!..
Halbuki, üçyüz milyonluk milletsin, niçin böylesin? demekten kendimi alamıyorum.
Türkiye, kendi içinde didişiyor. Ne didişme?!!
Büyük mes'eler diye anılan şeyler ya bir tünelin açılışı, ya bir marketin, ya s(ı)tadyumun yâhut da bir hastahâneninki...Elbette ki, bunlar, 'rutin/mûtat/alışılagelmiş' herkes tarafından kabûl ve takdir edilen güzel işler, zâten yapılması gereken şeyler...Aradığım şey, farbika'dır!..
Bizde bir nakarat var: "Efendim; şu, şu veya şu işi, şunlar, şunlar ve şunlar yap(a)madı da biz yaptık!.."
Yaptı iseniz, 'Âferin!" size!..Demek ki, onlar, vazîfelerini tam mânâsıyla yap(a)madılar da, siz yaptınız.
Tabiî ki, şunu da soracağız: Yaparken, maaş falan almadınız mı? Devletin arabasına, uçağına-gemisine binmediniz mi, lojmanında oturmadınız mı?
Maarif ve kültürdeki başarısızlığımız, zâten, bizzat Devlet selâhiyetleri tarafından açıklanıyor. Ziraatimiz ve hayvancılığımızın sonuçlarını, yapılan ithâl mallardan da anlıyoruz, araziye çıktığımız zaman gördüklerimizden de!..
Birbirimizle çekişmeli olmamız bir yana, hangi tarafa dönsek, o ülke ile kavgalıyız.
Sâdece, yanıbaşımızdakilerle değil, en uzağımızdakilerle bile uyumumuz yok, barışık değiliz.
Dünyânın dört bir yanında 'Türk katliâmları' yaşanıyor...Biz neredeyiz?
5 Temmuz 2009 târihinde, takvimler, bir soykırıma şâhitlik emektedir ki, Türk Milleti olarak, bu ve benzeri günleri hatırlamaz isek, târih bizi affetmez!
Hatırlayalım ki, bu 5 Temmuz günü; Urumçi'de, Çinlilerin, Uygur Türklerine uyguladığı katliâm günüdür.
Bugün; 117 Uygur Türk'ünün şehit edildiği ve ikibine yakın Uygur Türk'ünün de yaralandığı bir soykırım günüdür.
26 Şubat 1992 târihi, Ermenilerin Karabağ Hocalı'da yaptığı bir başka Türk katliâmı günüdür...Unutuldu mu?..
Kerkük Türkleri, bir referandumla karşı karşıya bırakılmaktadır. Oradaki şer odakların Türkiye üzerindeki emelleri belli değil midir? Onların, her geçen dakika,Türkiye'mizi tehdit ettikleri bilinmiyor mu?..Onlara niçin yüz veriliyor? Niçin bu kadar cesâretlendirildiler?
Suriye Türkmenleri, yayınladıkları bildiride: "Bizler, Selçuklu ve Osmanlı'nın emaneti, Alp Arslan'ın, Sultan Baybars'ın, Süleyman Şah'ın ve Fatih Sultan Mehmet'in torunları olan Suriye Türkmen aşiretleri olarak yüzyıllardır haksızlığa karşı adaletin yanında yer aldık ve Ümmetin kılıcı olduk." (Yeniçağ, 03 Temmuz 2017, Sf. 12)
Diyerek, târihten gelen asîl duruşlarını ortaya koymaktadırlar.
Irak'ın Kerkük şehri olsun, Salahaddin ilinin Tuzhurmatu ilçesi olsun, hem IŞİD'lilerin ve hem de peşmergelerin tehdide altında yaşarlarken, Türk Dünyâsı'nın bir sürü lüzûmsuz işlerle uğraşmasını anlamak çok güçtür.
Barzani'nin himâyesindeki PKKlıların Kerkük'te üs kurdukları ve askerî talim yaptığı haberleri, hiç kimsenin kılını kıpırdatmıyor, niçin? Barzani denilen Türk düşmanı, "Kerkük'ten Kürt bayrağı asla inmeyecek" derken, Türkiye'nin mes'uliyet taşıyanları ne yapmaktadır ve niçin, hâlâ birbirine lâf yetiştirme gayretindedirler, susturucu tedbirleri almamaktadır?
(Birleşik) Kıbrıs; Türkiye'nin güney cephesinin sâdece baskıda tutulması değil, felç edilmesi demektir. Bu durum; Türk'süz bir Kıbrıs; Türk'süz bir Türkiye, Türk'süz bir dünya niyetlerinin, basamaklarından sâdece biridir.
Karabağ'da oynanan oyun ne ise, Balkanlardaki Türk varlığı üzerinde oynanan da odur, Doğu Türkistan'da oynanan da odur, Türkiye'de oynanmak istenilen oyun da budur!..
Bilerek veya bilmeyerek, bunların herhangi birine seyirci kalmak, dünya siyâsetinin geçmişini de, geleceğini de okuyamamak demektir.
Girit'te başımıza gelenleri yaşamak mı istiyoruz? Adalar Denizi'nde yâni Ege'de Yunanistan'a terkedilen Eşek, Bulamaç, Koyun, Kalolimnoz, Nergis, Keçi, Uzun Ada...gibi 16 ada ve bir kayalıkla ilgili hiçbir teşebbüse geçilmemesinin sebebi anlaşılmış değildir.
MHP Genel Başkanı (merhûm) Alparslan Türkeş ve MSP Genel Başkanı (merhûm) Necmettin Erbakan'ın 12 Eylül 1980 darbesinden sonra sürgün edilip bir süre kaldıkları Eşek Adası ve Uzun Ada nasıl Türk adası olamaz ve başkalarına terkedilebilir?
Bırakınız Kıbrıs'ın büyüklüğünün ehemmiyetini, bu küçük denilen herbir adanın bile kaç tane gemiye bedel olduğunu anlamamız için bu çağda yaşamış olmamız gerekmiyor.
İşin esâsını, 21 Haziran 2014 târihinde, Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşat Salihi'nin şu sözleri hulâsa ediyor:
"Telafer'i terk etmeyin demiştim, şimdi terk edin diyorum, bu insanların kanı kimin boynunda?"
Haydi, hep beraber soralım: "Bu insanların kanı kimin boynunda?.."
O hâlde; çok nâzik ve kimseyi yormayan bir tavsiyem var...Bunu, yıllar önce -2003 yılında- yayınlanan, "Târihin Aynasında" başlıklı şiirimde beyân etmişim... Müsaadenizle, şimdi de, tekrar edeyim ve buyurun berâberce okuyalım:
" Evlâdım eline al haritayı;
Bak nerede Üsküp, nerde Urumçi!
Tanı Kafkasya'yı, seyret Altay'ı;
Gözlerimin nûru, kalbimin içi!
Kerkük'ten Bakü'ye, Alma-Ata'ya
Doldur göğüsünü aşkla, bakarak!
Basıp nefes vermiş tam üç kıt'aya,
Ecdâdın, ufkunda mavi Gökbayrak!
Parlasın gönlünde herbir Türk İli;
Işık ışık canda, Yesevî nûru.
Unutma Yûnus'u, hem Şeyh Şâmil'i...
Onların torunu Osman Batur'u!
Dün, gürül gürüldü Tuna'nın suyu;
Ses verirdi Siri-Amuderyâ'ya!
Ve hilâlle coşan o sâf duyguyu,
Değişme, değişme bütün dünyâya!"
( M. Halistin Kukul )