Amerikan başkanlık seçimlerinin analizine girmenin bize faydası olmasa gerek; illa ki bir cümle isterseniz… “İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı almasıyla sonuçlanan referandum ve Trump’ın Beyaz Saray’a oturması, aynı dip dalgasının sonucudur” derim. Avrupa Birliği ve ABD bürokrasisi, fakirleşen kesimlerden kırmızı kart gördü. Mesele bu kadar basit!
Şimdi dünyada herkesin sürpriz olarak gördüğü bu iki kırılmanın bizi nasıl etkileyeceğini ön görmeye çalışalım.
İngilizler, Avrupa Birliği’nin yapay ve hantal yapısının kendilerine daha fazla ayak bağı olmasına müsaade etmediler. Onlar çıktıktan sonra Almanya – Fransa ve komşularından oluşan bürokratik bir federasyon kalacak geriye… Zaten tartışmalı olan siyasi ağırlığı muhtemelen iyice azalacak. Ekonomik gücü ise bakalım Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerini daha ne kadar birlik içinde tutmaya yetecek, hep beraber göreceğiz.
Avrupa Birliği güç kaybederken, gittikçe saldırgan politikalar izlemeye başlayan Putin Rusyası, kendine yeni hareket sahaları buluyor. Gürcistan müdahalesiyle başlayan süreç, sonra Kırım ve Ukrayna’ya, oradan da Suriye üzerinden Ortadoğu’ya uzandı.
Obama yönetimi, Rusya’nın Doğu Avrupa, Baltık Ülkeleri ve Balkanlar’a doğru yeni hamleler yapmasından endişe ederek bölgedeki askeri varlığını arttırdı, yeni üsler açtı, yığınak yaptı…
Bu süreçler, bir süredir hem Rus hem de Amerikan ekonomisindeki kara delikleri şişmanlatıyordu.
Amerikan başkanlık seçimleri için enteresan bir kampanya güden Trump, bu tür masraflardan kaçınacağını sık sık vurguladı. Hatta bir adım öteye giderek Ruslarla ilişkileri geliştirmekten bahsetti. Suriye ve Balkanlar’da sorunları Rusya’yla beraber çözmekten dem vurmaktan kaçınmadı…
Onun içindir ki Trump’ın zaferi Moskova’da ihtiyatlı bir iyimserlikle selamlanırken Suriye’de Esad rejimi, Balkanlar’da ise Sırplar ve bazı eski tüfekler tarafından coşkuyla karşılandı.
Trump, 20 Ocak’ta Beyaz Saraya oturacak. Bu tarihe kadar da Amerikan bürokrasisinden brifing alacak, yeni döneme ilişkin kendi ekibiyle birlikte hazırlıklar yapacak… Aradan geçecek yaklaşık yüz günlük sürede Amerikan devlet aklı, onu süregelen politikalar hakkında bilgilendirecek; o da kendi uygulayacağı siyaseti Amerikan sistemine nasıl entegre edeceğinin planlarını yapacak…
İşin doğrusu, mutlak bir sistem devleti olan ABD’de uygulanan ana politikaların Başkanla beraber değişmeyeceğini söylemek için kâhin olmaya lüzum yok… Lakin üslup ve kısmen strateji değişecektir.
Trump, Amerika’nın menfaatleri için Putin’le beklenenden çok daha hızlı bir yol bulabilir. Örneğin IŞID sonrası için Irak ve Suriye’de harita değişikliklerinde anlaşabilirler. Kırım’ın ilhakını tanıma karşılığında Ukrayna’daki düşük yoğunluklu savaş bitirilebilir. Kosova ve Bosna gibi sıkıntılı yerlerde Balkanlar’daki Rus müttefiki Sırbistan’ın lehine bazı inisiyatifler oluşabilir. Hatta Yunanistan ile Ortodoks kardeşliğine dayanan ilişkilere daha fazla göz yumulabilir. Buna karşılık Rusların Baltıklar ülkelerinden ve Doğu Avrupa’dan uzak durması istenebilir. Rusların Çin ile olan ilişkilerine mesafe koymasına karşılık Orta Asya’daki Rus hâkimiyeti yeniden artabilir.
Bütün bunlar, Türkiye’yi yanı başında bir Kürt Devleti gerçeği ile baş başa bırakabileceği gibi Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’daki kardeş halkların yeni sıkıntılar çekmesini çaresiz biçimde izlemek zorunda kalabiliriz.
Son dönemde Ruslar ile Amerikalılar arasındaki kavgadan faydalanmaya çalışan ve ne yazık ki diplomatik dilden epeyce uzaklaşan Türk dış politikası, Trump ile Putin’in yeni bir dünya nizamında anlaşması halinde birçok açmazla karşılaşacaktır.
Şark kurnazlığına dayanan gürültücü dış politikamızı, 2017’de zorlu dönemeçler bekliyor.