"Gönül arzu ederdi ki, Türkistan mes'elesinin halledilmesi dâvâsında öncülük şerefi, Türkiye'nin hakkı olsun." İsa Yusuf Alptekin
İsmini, ilk defa 1962 yılında duydum. Ağustos ayı idi. Kara Harp Okulu birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtiğim yaz, İzmir'de Menteş Kampı'nda eğitim görüyorduk. Şehre, sivil kıyafetle izinli olarak çıktığımız bir cumartesi günü, Leon Cahun'un " Gökbayrak" isimli kitabını almak için kitapçıları dolaşıyordum. Nihayet, Basmahâne'de Dicle Kitabevi'ne girdim. İsteğimi söyleyince, söz uzadı ve bana nerede okuduğumu sordular. "Harbiye'de!" deyince, ilgi daha da fazlalaştı.
Sonra, İsa Yusuf Alptekin'i ve Alparslan Türkeş'i tanıyıp tanımadığım sözkonusu oldu. Türkeş ismi, o günlerde en çok konuşulan isimlerden biriydi. Fakat, İsa Yusuf Alptekin'i ilk defa duymuştum. Tabiî ki; o günkü haberleşme vasıtaları bugünkü gibi değildi. Bana, O'nun kim olduğunu söylediklerinde ise, gerçekten heyecanlanmıştım
Saçları kırlaşmaya yüz tutmuş iki kişi, Âkif hakkında konuşuyorlardı. Kitabı aradılar, fakat yoktu. Tezgâhta, Ötüken dergileri vardı. Benden beş-altı yaş büyük olduğunu sandığım bir ağabeye bir şeyler söylediler ve onunla kitapçıdan çıktık.
Kapısında,Türk Ocağı yazan bir binaya girdik. Orada, o ağabey, Hasan Oraltay'a ait, Leon Cahun'un yazdığı "Gökbayrak" adlı kitabı, bir masanın gözünden çıkarıp, bana verdi.
Sonra da: YAZININ DEVAMI