Samsun Türk Ocakları Şusesi Yönetim Kurulu Başkanı, Prof. Dr. Kaya Tuncer ÇAĞLAYAN düzenlenen 3 Mayıs Türkçülük günü münasebetiyle bir açıklama yaptı.
Samsun Türk Ocakları Başkanı Prof. Dr. Kaya Tuncer ÇAĞLAYAN'ın basın açıklaması öyle:
Büyük Türk Milleti’nin Hizmetkârı Muhterem Dava Arkadaşlarım,
Bir kez daha 3 Mayıs 1944’ü anmak ve Türkçülük Gününü kutlamak için Aziz Atamızın Anıtında toplandık. 3 Mayıs 1944, sesi kısılmak, kalemi kırılmak istenen Türk Milliyetçilerinin şahsında Türk Milletinin ve Türkçülüğün şaha kalktığı sembol gündür. 3 Mayıs 1944 Ankara sokaklarını Türk’üz Türkçüyüz diye inleten binlerce Türk Gencinin Türk Milletini milli kimliğinden uzaklaştırmak isteyen iktidara güçlü ihtarın yapıldığı günün adıdır. Hüseyin Nihal Atsız’ın Orhun Dergisinin Mart ve Nisan sayılarında yayınladığı açık mektuplarıyla Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nu komünist tehlikeye dikkat çeken ve Millî Eğitim Bakanının komünistleri himaye etmesini eleştirmesinin ardından başlayan davanın ikinci duruşmasında meydana gelen olaylar Ankara tarihinde görülmemiş bir nümayişe dönüşmüş, fakat Hükümet yüzlerce Türkçü genci tutuklattırarak başta tabutluk denilen çeşitli işkence ve eziyetlere maruz bırakılmışlardır. 2. Dünya savaşının bu tarihte Sovyetlerin yıldızını parlatması Türkiye’yi yöneten kadroyu solcuları himaye eden Türkçüleri ise ezen bir politikaya itmiştir. Ancak bu siyasi ve adli eziyetler Türkçülüğün tarihine bir şeref tescili olarak geçmiştir. Atsız ve gönüldaşları, Türk Milliyetçileri tarafından yalnız bırakılmamış, yollarından giden milyonlarca vatan evladı davalarını takip etmiş ve etmektedirler.
Aziz Gönüldaşlarım,
3 Mayıs aynı zamanda Türk Milleti ve Türkçüler için bir muhasebe günüdür. Türkiye ve Dünya Türklüğü adına baktığımızda bizi sevindiren güzel gelişmeler olduğu gibi üzen olaylarda meydan gelmektedir. Türk dünyasının büyük bir bölümünün 20 yılı aşkın bir zamandır bağımsız olması 300 milyonluk Türk Milletinin geleceğine güven telkin etmektedir. Bugün Türk devlet ve toplulukları yakın ticari ve kültürel ilişkiler içindedir. Siyasi ve askeri işbirliğinin de gelişiyor olmasını görmekten son derece mutluyuz. Bir zamanlar kafatasçılıkla suçlanan Türk Milliyetçilerinin bugün bu tablo karşısında suskunlaşmak zorunda kalmalarını görmek güzel bir duygudur. İnşallah Türk Dünyası sadece Türklük için değil İslam ve insanlık alemi içinde yeni bir medeniyet inşa edecektir.
Bu güzelliği gören sadece biz değiliz. Batının emperyalist devletleri bu güzelliği bozmak için asılsız Ermeni iddialarına sarılmış, Türk Dünyasını parçalamak için Büyük Ermenistan projesine yeşil ışık yakmıştır. Burada bizi üzen Batının tavrı değildir. Herkes kendine yakışanı yapar. Bizi üzen Türk Milleti adına devleti yönetenlerin zafiyet göstermesidir. Ermenistan’ın eli Karabağ Azerilerinin kanını taşıyan cumhurbaşkanının elinin sıkılması, Akdamar kilisesinin inşa edilmesi ve Ermenilerin torunlarına taziye bildirilmesi ile Ermeni iddialarının çürütülemeyeceğinin anlaşılmış olmasını dileriz.
Yine dış siyasette, özellikle Ortadoğu politikasında Türkmen varlığının korunması hususu göz ardı edilemez. Anadolu coğrafyasından daha önce Irak’ta, Filistin ve Suriye’de, Mısır’da Türk varlığı söz konusudur. Devletimiz hem Suriye’de hem de Irak’ta Türkmenleri başkalarının insafına terk edemez. Türkmen kardeşlerimizin oradaki varlığının muhafazası bizim için sadece vicdanî ve tarihî bir görev değil, aynı zamanda Türk devletinin bekası açısından da hayatî bir zorunluluktur.
Bir diğer temel sıkıntımız etnik fitnedir. Devletin zirvesinin Türkiye’de Kürt Sorunu yoktur demesi doğru bir adım ancak çok geç gelen bir adımdır. Bu adımın devamının gelmesini ve tekrar terör örgütü ile etkin bir mücadelenin başlatılmasını dileriz. Türklük bu coğrafyada yaşayan herkesin ortak çimentosudur. Marjinal bir gurubun silahlı tehdidine pabuç bırakacak hafif bir konu değildir. İmparatorluk bakiyesi olan etnik unsurlarımızın Türklükle bir alıp veremediği yoktur. İpleri başkalarının elinde olan terör örgütüne boyun eğmek anlamına gelecek adımlardan Türkiye vazgeçmelidir. Türklükten bahsetmeyi ırkçılık olarak yaftalayıp bu coğrafyadaki bütün etnik ve mezhebi yapıları kışkırtıcı bir dille birbirine düşüren medeniyet-içi çatışma projesinin müelliflerine inat, Türk milleti bin yıldır söz sahibi olduğu bu topraklarda yeniden kardeşlik esasına dayalı, adil ve dengeli bir düzeni kurmaya öncülük edecek kapasiteye sahiptir. Bununla beraber, “Yeni Türkiye” söyleminin sahiplerinin Türklüğü millî ve kapsayıcı bir kimlik olarak içselleştirememiş olmaları, Türklüğün tarihî, güncel ve geleceğe dönük mânâsını kavrayamamaları ciddi sıkıntılara yol açmaktadır. Türklüğü bir yana iterek İslam ümmeti kavramı etrafında birliğin sağlanacağını düşünmek ham hayaldir. Elbette ki inananlar bir ümmettir ama bunun tarihin çok az bir dönemi hariç, siyasî ve sosyal hayatta birlik şeklinde tezahür etmediği de malumdur. İslam dayanışmasını savunmak başka, bunu Türklüğü geri plana atarak, hatta neredeyse yok sayarak yapmak çok daha başka bir şeydir.
Son olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurumlarının arasında Türk Milleti’nin itimadını sarsan çatışma görüntüsüne bir an önce son verilmesini arzu etmekteyiz. Eğitimden yargıya, emniyet güçlerimizden üniversitelerimize milli vicdanı rahatlatacak devlet ciddiyetinin sağlanmasını, Türk Devletinin enerjisini yüzünü bize çevirmiş büyük Türk topluluklarıyla dilde fikirde, işte birlik sağlamak için harcaması en büyük dileğimiz ve talebimizdir.
Bu vesile bir kez daha 71 önce zulme uğrayan merhum H. Nihal ATSIZ, Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ, Necdet SANCAR, Fethi TEVETOĞLU, Reha Oğuz TÜRKKAN, Remzi Oğuz ARIK ve bütün Türkçü büyüklerimiz rahmet ve şükranla anıyorum.
Tanrı Türk’ü Korusun ve Yüceltsin!
Ne Mutlu türküm Diyene!
Prof. Dr. Kaya Tuncer ÇAĞLAYAN
Türk Ocakları Samsun Şubesi
Yönetim Kurulu Başkanı.
Samsun Türk Ocakları Başkanı Prof. Dr. Kaya Tuncer ÇAĞLAYAN'ın basın açıklaması öyle:
Büyük Türk Milleti’nin Hizmetkârı Muhterem Dava Arkadaşlarım,
Bir kez daha 3 Mayıs 1944’ü anmak ve Türkçülük Gününü kutlamak için Aziz Atamızın Anıtında toplandık. 3 Mayıs 1944, sesi kısılmak, kalemi kırılmak istenen Türk Milliyetçilerinin şahsında Türk Milletinin ve Türkçülüğün şaha kalktığı sembol gündür. 3 Mayıs 1944 Ankara sokaklarını Türk’üz Türkçüyüz diye inleten binlerce Türk Gencinin Türk Milletini milli kimliğinden uzaklaştırmak isteyen iktidara güçlü ihtarın yapıldığı günün adıdır. Hüseyin Nihal Atsız’ın Orhun Dergisinin Mart ve Nisan sayılarında yayınladığı açık mektuplarıyla Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nu komünist tehlikeye dikkat çeken ve Millî Eğitim Bakanının komünistleri himaye etmesini eleştirmesinin ardından başlayan davanın ikinci duruşmasında meydana gelen olaylar Ankara tarihinde görülmemiş bir nümayişe dönüşmüş, fakat Hükümet yüzlerce Türkçü genci tutuklattırarak başta tabutluk denilen çeşitli işkence ve eziyetlere maruz bırakılmışlardır. 2. Dünya savaşının bu tarihte Sovyetlerin yıldızını parlatması Türkiye’yi yöneten kadroyu solcuları himaye eden Türkçüleri ise ezen bir politikaya itmiştir. Ancak bu siyasi ve adli eziyetler Türkçülüğün tarihine bir şeref tescili olarak geçmiştir. Atsız ve gönüldaşları, Türk Milliyetçileri tarafından yalnız bırakılmamış, yollarından giden milyonlarca vatan evladı davalarını takip etmiş ve etmektedirler.
Aziz Gönüldaşlarım,
3 Mayıs aynı zamanda Türk Milleti ve Türkçüler için bir muhasebe günüdür. Türkiye ve Dünya Türklüğü adına baktığımızda bizi sevindiren güzel gelişmeler olduğu gibi üzen olaylarda meydan gelmektedir. Türk dünyasının büyük bir bölümünün 20 yılı aşkın bir zamandır bağımsız olması 300 milyonluk Türk Milletinin geleceğine güven telkin etmektedir. Bugün Türk devlet ve toplulukları yakın ticari ve kültürel ilişkiler içindedir. Siyasi ve askeri işbirliğinin de gelişiyor olmasını görmekten son derece mutluyuz. Bir zamanlar kafatasçılıkla suçlanan Türk Milliyetçilerinin bugün bu tablo karşısında suskunlaşmak zorunda kalmalarını görmek güzel bir duygudur. İnşallah Türk Dünyası sadece Türklük için değil İslam ve insanlık alemi içinde yeni bir medeniyet inşa edecektir.
Bu güzelliği gören sadece biz değiliz. Batının emperyalist devletleri bu güzelliği bozmak için asılsız Ermeni iddialarına sarılmış, Türk Dünyasını parçalamak için Büyük Ermenistan projesine yeşil ışık yakmıştır. Burada bizi üzen Batının tavrı değildir. Herkes kendine yakışanı yapar. Bizi üzen Türk Milleti adına devleti yönetenlerin zafiyet göstermesidir. Ermenistan’ın eli Karabağ Azerilerinin kanını taşıyan cumhurbaşkanının elinin sıkılması, Akdamar kilisesinin inşa edilmesi ve Ermenilerin torunlarına taziye bildirilmesi ile Ermeni iddialarının çürütülemeyeceğinin anlaşılmış olmasını dileriz.
Yine dış siyasette, özellikle Ortadoğu politikasında Türkmen varlığının korunması hususu göz ardı edilemez. Anadolu coğrafyasından daha önce Irak’ta, Filistin ve Suriye’de, Mısır’da Türk varlığı söz konusudur. Devletimiz hem Suriye’de hem de Irak’ta Türkmenleri başkalarının insafına terk edemez. Türkmen kardeşlerimizin oradaki varlığının muhafazası bizim için sadece vicdanî ve tarihî bir görev değil, aynı zamanda Türk devletinin bekası açısından da hayatî bir zorunluluktur.
Bir diğer temel sıkıntımız etnik fitnedir. Devletin zirvesinin Türkiye’de Kürt Sorunu yoktur demesi doğru bir adım ancak çok geç gelen bir adımdır. Bu adımın devamının gelmesini ve tekrar terör örgütü ile etkin bir mücadelenin başlatılmasını dileriz. Türklük bu coğrafyada yaşayan herkesin ortak çimentosudur. Marjinal bir gurubun silahlı tehdidine pabuç bırakacak hafif bir konu değildir. İmparatorluk bakiyesi olan etnik unsurlarımızın Türklükle bir alıp veremediği yoktur. İpleri başkalarının elinde olan terör örgütüne boyun eğmek anlamına gelecek adımlardan Türkiye vazgeçmelidir. Türklükten bahsetmeyi ırkçılık olarak yaftalayıp bu coğrafyadaki bütün etnik ve mezhebi yapıları kışkırtıcı bir dille birbirine düşüren medeniyet-içi çatışma projesinin müelliflerine inat, Türk milleti bin yıldır söz sahibi olduğu bu topraklarda yeniden kardeşlik esasına dayalı, adil ve dengeli bir düzeni kurmaya öncülük edecek kapasiteye sahiptir. Bununla beraber, “Yeni Türkiye” söyleminin sahiplerinin Türklüğü millî ve kapsayıcı bir kimlik olarak içselleştirememiş olmaları, Türklüğün tarihî, güncel ve geleceğe dönük mânâsını kavrayamamaları ciddi sıkıntılara yol açmaktadır. Türklüğü bir yana iterek İslam ümmeti kavramı etrafında birliğin sağlanacağını düşünmek ham hayaldir. Elbette ki inananlar bir ümmettir ama bunun tarihin çok az bir dönemi hariç, siyasî ve sosyal hayatta birlik şeklinde tezahür etmediği de malumdur. İslam dayanışmasını savunmak başka, bunu Türklüğü geri plana atarak, hatta neredeyse yok sayarak yapmak çok daha başka bir şeydir.
Son olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurumlarının arasında Türk Milleti’nin itimadını sarsan çatışma görüntüsüne bir an önce son verilmesini arzu etmekteyiz. Eğitimden yargıya, emniyet güçlerimizden üniversitelerimize milli vicdanı rahatlatacak devlet ciddiyetinin sağlanmasını, Türk Devletinin enerjisini yüzünü bize çevirmiş büyük Türk topluluklarıyla dilde fikirde, işte birlik sağlamak için harcaması en büyük dileğimiz ve talebimizdir.
Bu vesile bir kez daha 71 önce zulme uğrayan merhum H. Nihal ATSIZ, Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ, Necdet SANCAR, Fethi TEVETOĞLU, Reha Oğuz TÜRKKAN, Remzi Oğuz ARIK ve bütün Türkçü büyüklerimiz rahmet ve şükranla anıyorum.
Tanrı Türk’ü Korusun ve Yüceltsin!
Ne Mutlu türküm Diyene!
Prof. Dr. Kaya Tuncer ÇAĞLAYAN
Türk Ocakları Samsun Şubesi
Yönetim Kurulu Başkanı.