“GENÇLİK; BAŞTÂCIMIZDIR, KORUMAMIZ GEREKEN YEGÂNE VARLIĞIMIZDIR”
ÇAĞLAR - Bugün, sizinle, gençlik hakkında konuşmak istiyorum. Gençlik denilince, sizde nasıl bir kanaat hâsıl oluyor? KUKUL - İnsan p(i)sikolojisiyle meşgul olan ilim adamları, gençlik çağı hakkında değişik görüşler beyan ederek, insan...

ÇAĞLAR - Bugün, sizinle, gençlik hakkında konuşmak istiyorum. Gençlik denilince, sizde nasıl bir kanaat hâsıl oluyor?
KUKUL - İnsan p(i)sikolojisiyle meşgul olan ilim adamları, gençlik çağı hakkında değişik görüşler beyan ederek, insan hayatının belli yaş dönemleri arasındaki farklılaşmalara göre kanaat belirtirler. Ki bu, umumiyetle, 15 yaş esas alınarak yapılır. Buna, on hatta onbeş yıl eklemek bile mümkündür. Bu çağ, bir insanın, fizikî ve rûhî olarak, bâzı inişli çıkışlı yâni zikzaklı tavırları bulunsa da, en cevvâl, en hareketli, en düşünmeye ve öğrenmeye müsâit çağıdır.
Muhakkaktır ki; yaşı kaç olursa olsun, zihin faaliyetleri bakımından, kendini zinde gören, hisseden her kişinin genç olduğunu düşünürüm. Hayatı bir bütün olarak düşünmeyi tercih ederim.
ÇAĞLAR - Yaşadığımız zamanda, gençlerdeki zihnî /fikrî ve bedenî hâlleri nasıl değerlendirirsiniz?
KUKUL - Bugünkü tıp ilmi, mes’eleyi , çocukluk çağı öncesine de taşımaktadır. Yâni; sağlam bir baba ve anne, bu mes’elenin başlangıcıdır. Çocukluk safhası da dâhil, bütün safhalar, tamamen eğitimle alâkalı hususları ihtiva eder. Bugün, “yaşadığımız zamanda”, Türk gencinin sâdece kendi ‘kültür değerleri içersinde’ yaşaması yeterli değildir. Gerçi, bu durum dün(ler)de de böyleydi. Fakat, bugün, gençlerimiz, hem p(i)sikolojik ve hem de sosyo-ekonomik büyük sıkıntılar yaşamaktadır.
Her insan - her çocuk veya genç, kendi zamanının şartlarına göre değerlendirilmelidir. Bugün; buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, bilgisayar var diye, insanlar daha mes’ut değildirler. Gelişen ve değişen teknolojiyle, sıkıntılar da değişmiştir.
İnsan p(i)sikolojisi, mevcut şartlara ayarlıdır. Bir elektrik kesintisi, bütün hayatınızı bitirir: Ne bilgisayarınız çalışır, ne ısınabilirsiniz, ne telefonunuz bir işe yarar ve ne de buzdolabınız işler.
ÇAĞLAR - Bütün bunlar, gençler üzerinde büyük çaplı olumsuz bir etki mi yapmaktadır?
KUKUL - Elbette!..Hem de fevkalâde bir etki!..Yıpratıcı bir etki!..Bu çağ, “arayış çağı”dır. Asla, ihmâl edilmemelidir. Onun önünü tıkamamak, kesmemek lâzımdır. Bu çağ, başarısız olursa, bir ülke için felâket olur. Bu da eğitimle ilgilidir.
ÇAĞLAR - Bu hususu biraz daha açar mısınız?
KUKUL - Bizim, Türk milleti olarak genç nüfusumuz iftihar edeceğimiz seviyededir. Bu genç insanlar, fevkalâde kaabiliyetlidirler. Fakat, bu nüfus, aynı zamanda, imkân, eğitim ve istikbâl beklemektedir. Maârif sistemimizin hâli ise ortadadır.
ÇAĞLAR - Ne yapmamız lâzımdır? Çâreleri nelerdir?
KUKUL - Bu hususu yıllardır yazarım; tavsiye ve tekliflerde bulunurum. Eğitimin, iki ana unsuru vardır: Bunların biri,“millîlik’; diğeri de “ilmîlik”tir. Millîlik; bütün millî kültür değerlerine sâhip, ahlâklı, dürüst, hürmetli, sevgi ve çalışma azmiyle dolu insanların yetiştirilmesini hedef alır. İlmîlik ise; bu hassasiyetler üzerinde, her sahada/her ilim dalında, dünyâ ile yarışacak ve aşacak gençlerin başarılarını artırmayı ülkü edinir.
ÇAĞLAR - Bu hususta ne gibi yeni hamlelere girişilmelidir, neler yapılmalıdır?
KUKUL - Şunu söyleyeyim ki, gençlik her dönemde ihmâl edilmiştir. Söylenenlerin çoğu sözde kalmaktadır. Mâlûmdur ki, Allah, her insana farklı meziyetler bahşetmiştir. Zekâ durumlarımız da farklıdır, kaabiliyetlerimiz ve zevklerimiz de!..Bu sebeplerden dolayı, her şeyden önce, sapasağlam bir maarif sistemine ihtiyacımız vardır.
ÇAĞLAR - Bu ana kadar bunlar sağlanamadı mı? Şu anda sağlanmıyor mu?
KUKUL - Hayır!..Sağlanmadı ve hâlen de sağlanmıyor, sağlanamıyor!..Her dönemde, gençlik şöyle, gençlik böyle denilip geçiliyor. Hisleri okşanır gözüküyor. Fakat, yeri geldiğinde de, bütün ‘suç’ gençliğe yükleniyor. Çalışmadı/çalışmıyor/aylak aylak geziyor/kafaları havada…gibi, sitemlerde bulunuluyor. Siz; bu gençliğe, her türlü imkânı verdiniz de, bu gençlik onu yapmadı, yapamadı mı?
Gençliğin önü açılmalıdır. Çok kaabiliyetli gençlerimiz vardır. Her sahada vardır. Bir defa; ilim yapacağı saha, yâni üniversite hayatında neleri okuması gerektiği başlangıçta tespit edilebilmelidir…Genç; girdiği bölümde, heyecanla, zevkle fakat imkânları da verilerek huzurla eğitimini tamamlamalıdır. Bitirince, iş/geçim sıkıntısı diye bir endişe taşımamalıdır!..
ÇAĞLAR - Sizin, ders kitapları hakkında da itirazlarınız olduğunu biliyorum. Bu hususta da ilâve düşünceleriniz var mı?
KUKUL - Bilhassa ortaöğretimdeki ders sayısının çok olduğunu bâzı ilgili bakanlar bile söylediler. Îkazlarımıza rağmen, sâdece söylemekle iktifâ ettiler. İcraat maalesef yok. Hâlâ da hiçbir emâre görünmüyor. Elbette ki, bu da yetmez. İç müfredat da gözden geçirilmeli. Kitaplar hantallıktan kurtarılmalı. Türkçe’ye çok önem verilmelidir. Uydurma kelimeler ayıklanmalı ve yabancı dilden geçen kelimelere ‘dur’ denilebilmeli; sâde bir anlatım tercih edilmelidir.
Ders sayısı azalınca, yıl sayısı da azaltılmalıdır. Yâni; bugün, liseler dört yıla çıkarıldı da ne oldu? Zaman isrâfı önlenmelidir. Üniversite mezunları yüzde yirmibeş itibariye boş geziyor. Yazık değil mi?!
Gençler, ne ilmî olarak arzu edilen bir şekilde ve ne de millî kültür değerlerini tanımak bakımından iyi yetişiyor. Hepsi noksanlarla dolu. Bunda, elbette ki, onların hiçbir kusuru yoktur. Sistem, yalpalamakla meşguldür. Fakat, maarifi idâre edenler o kadar rahat hareket ediyorlar ki, sanırsınız ki, işler, dörtbaşı mâmûr yürüyor.
Gençlerin; s(ı)pora, konferanslara, folklora, yarışmalara sevk edilmesi , her san’at türüne teşviki, zihnî ve bedenî gelişmelerini sağlayıcı faaliyetlere zemin hazırlanması şarttır. Bugün, ne yazık ki, bunların hiçbiri yeterli değildir.
ÇAĞLAR - Millî kültür değerlerini tanımak için neler yapılabilir?
KUKUL-Birçok mesele, kâğıt üzerinde güzel işliyor. Gençler, her şeyden önce, köklü bir târih ve edebiyat bilgisine sahip olmalıdır. Olmalıdır diyorum ammâ onlar ne yapsın? Bizde, bu ikisine sâhip olan genç, dinini de iyi kavrar. Bu üçü yâni; ‘târih-edebiyat ve din’ gençlerimizin şahsiyetlerini geliştirici, sosyal hayatlarında onlara yol gösterici mevzuları ele alır.
Târih ne için okutulur? Geçmişe dâir hataların tekrar edilmemesi için!..Mukayeseli olarak!..Genç, kendi tarihiyle oyalanmaktan ziyâde, ondaki kusurları ve başarıları tespitle yola koyulmalıdır. Hatalardan ibret almalı, onunla oyalanmamalıdır.
ÇAĞLAR - Yâni?
KUKUL-Yâni, torunum; benim yaptığım hataları tespit ve ifşâyla değil, hatalarımı yapmamak ve başarılarımı da devam ettirmek için hareket etmelidir. Bizde, bu, yok! Birçok şeyde çelişkiler ve boş çekişmeler içindeyiz.
ÇAĞLAR- Ne gibi çelişkiler görüyorsunuz?
KUKUL- Bilhassa son dönemlerde, geçmişle ilgili bir ‘iç mes’eleye’ takılıp kalınıyor. Dönüp dolaşılıp o mes’ele konuşulup havanda su dövülüyor. Atı alan ise, Üsküdar’ı geçmiş oluyor. Atı alan, yabancılar, Türk düşmanları ve gafiller!..Gencimize; ne Oğuz’u anlatabiliyoruz, ne Kürşad’ı!..Ne Mimar Sinan’ı, ne Uluğ Bey’i, ne El-Birûnî’yi, ne Ali Kuşçu’yu, ne İmam-ı Âzam’ı, ne de İmam-ı Matûridî’yi biliyorlar!..
ÇAĞLAR- Söz buraya gelmişken, doğrudan doğruya sizi, daha doğrusu eserlerinizi ilgilendiren bir soru sormak istiyorum: Şiirlerinizde ve nesir eserlerinizde târihî şahsiyetlere fazla yer verdiniz/veriyorsunuz, diyebilir miyim?
KUKUL-Diyebilirsiniz!..Hem de rahatlıkla!..Zaman içinde, mevcut durumum, imkânlarım ve Türkiye şartlarına göre, konu tespitleriyle bu eserlerimi yazma fırsatım olmuştur. Söylediğim gibi,Türk genci, ne yazık ki, kendi büyüklerini yeterince tanımamaktadır. Bunda; okul kitaplarındaki ders yükünün olduğu kadar, Türkiye ve dünya şartlarındaki sosyo-ekonomik ve sosyo-kütürel hareketliliğin de tesiri vardır. Gençlere, ‘kılavuzluk/rehberlik/öncülük’ yapacak bir sistem hâlâ müsait bir hâle getirilememiştir.
ÇAĞLAR- Sizin kitaplarınıza gelelim?
KUKUL-Gelelim!..Bunların ekserisinin ismi, kültür, fikir ve sanat hayatımıza imzasını koymuş şahsiyetlerdir: Meselâ; Dağıstanlı Arslan Şeyh Şâmil Destanı’nda, Kafkas Kartalı Şeyh Şâmil’in, yirmi beş yıl, Kafkaslarda Müslüman ahaliye kan kusturan Moskoflara karşı mücâdelesini manzum olarak anlattım.
Meselâ; Şiirlerle Nasreddin Hoca Fıkraları’nda, dünyâda emsâli bulunmayan ve tebessüm şuurumuzun mîmârı diye vasıflandırdığım Nasreddin Hoca’mızın fıkralarını, yine hece vezniyle şiir hâlinde sundum.
Meselâ; Kanije Destanı’mda; şu anda yaşadığımız Anadolu’nun bir başka köşesi olan, Balkanlar’da Tiryaki Hasan Paşa’nın şanlı Kanije müdâfaasını manzum olarak yazdım.
ÇAĞLAR - Mevlâna ve Necip Fâzıl kitaplarınız da var, değil mi?
KUKUL-Evet, kitap olarak var. Birincisi; Mevlâna Eşiğinde başlığını taşıyor. İkincisi ise; Çilenin Sultanı!..İkisinde de, bu iki büyük Türk mütefekkir ve şâirinin eserlerini incelemeye çalıştım.
Ancak, yayına hazır olan, Yûnus Emre ve Mehmet Âkif çalışmalarım da mevcut!..Oğuz Kağan Destanı, Osman Gazi Destanı gibi destan çalışmalarım da yayınlandı fakat henüz kitap olmadılar...
Türk genci; Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî’yi, Yusuf Has Hâcib’i, Kâşgarlı Mahmud’, Fuzûli’yi, Nedim’i, Bâkî’yi, Yahya Kemal’i, Âkif’i, Necip Fâzıl’ı, Nihal Atsız’ı, Ârif Nihat Asya’yı, Niyazi Yıldırım’ı..tanımalıdır ki, târihî özüne nüfûz edebilsin!..Önce, kendi değerlerimizin iyi anlaşılması lâzımdır.
Şeyh Şâmil’i tanıyan bir genç, bugün, Moskofların Türkiye üzerindeki emellerini rahatlıkla anlar/kavrar ve geleceğe dâir çözümler üzerinde fikir yürütebilir. Târihî şahsiyetlerimiz okundukça, doğudan batıya, güneyden kuzeye, yâni Çin’den Avrupa’ya, Amerika’dan Rusya’ya , İsrail’den Suudi Arabistan veya İran’a kadar üzerimizde emperyalist emeller besleyen bütün unsurların esrarını da çözer.
ÇAĞLAR-Son söz olarak ne söylersiniz?
KUKUL-Dünya bir medeniyet buhranı, hâliyle bir ahlâk bunalımı yaşamaktadır. Fakat, bu dünya, sür’atli bir şekilde, bir ilim çağını da yaşıyor. Birbirimizle çekişip dalaşmamız değil; dünyayla yarışmamız hattâ dünyayı aşmamız gerekiyor.
Ne ile derseniz, işte, bu gençliğe kıymet vermeyle, derim!..Tek çâremiz, ilim yolunda yürümektir. Gençlerimizi seferber edebilmektir…Türkiye, sözünü ettiğim bu muhteşem gençliğinin kıymeti bilmelidir. Şucu bucu diye ayırt etmeden, topyekûn bir gençlik/eğitim seferberliğine girişilmelidir.
İçi ‘bom-boş/tam-takır reform’ lâflarıyla oyalanmanın zamanı değildir… bilmemiz gerekir!..