Gülüyorsunuz..Sebebini bilmek isteriz!..Şu an îtibâriyle, bilinen/resmî olarak ifade edilen “otüzüç” şehidimiz var, siz gülüyorsunuz, maksadınızı öğrenmek isteriz!..
Ârif Nihat Asya;
“Şehitler tepesi boş değil
Biri var bekliyor.
Ve bir göğüs nefes almak için
Rüzgâr bekliyor.
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye,
Yattığı toprak belli
Tuttuğu bayrak belli
Kim demiş meçhûl asker diye?”
Derken, her gün, her saat başı “şehit verelim, şehitler gelsin, yüreklerimiz yansın” mı demek istemişti? Elbette ki, Türk milleti varoldukça, vatan müdafaası sözkonusu oldukça, “şehitler tepesi” boş kalmadı/kalmayacaktır.
Otuzüzüç şehit âilesinin nezdinde yanan seksenüç milyon yüreğin acılarına nasıl gülebiliyorsunuz, anlamam/anlayabilmem mümkün değildir!..Bu; “Asr sûresi”nde, Allahü teâlanın bizlere bahşettiği “sabır” hâli olamaz!..Üzüntüler paylaşılırsa azalır!..
Haklarını, bizlere helâl etmeleri için duâ etmemiz gereken şehitlere, askere gitmemişlerin, askere gitmemek için bin türlü bahane arayıp gitmeyenlerin, haklarını helâl etmeleri için duâ etmek de neyin nesidir? Bu hususu da birkaç defa dile getirdim, birkaç defa yazdım!..
Kendilerinden şefaât beklediğimiz şehitler üzerinde, askere gitmeyenlerin veya cenâze cemaatinden, anası-babası hâriç, hangi kişilerin hakkı olabilir? Nasıl idrâk?
Otuzüç şehit cenâzesi kaldırılırken, acılarımıza gülenler, hangi şuûrsuzluğun içersindedirler, bilemeyiz elbette..Fakat...Gözü yaşlı hâmile gelinlerin, babasını bir ömür göremeyecek bebeklerin, hesapsız-kitapsız konuşmalarla tâciz edilmeleri çok tuhaf değil mi?
Ya bu gülümsemeleri alkışlayanlar!..Onlar da mı, şehitlerimize haklarını helâl edeceklerdir?
Bu keyif, bu rehâvet, bu gevşeme, bu ciddiyetsizlik, bu benciliğin veya bencilliğin değil, savrukluğun sonu nereye varacaktır?!..
“Acılarınız acımızdır” düşüncesinden, ”Acılarınızdan bana ne”ye gelinen bir noktada mıyız? İnşâ-Allah değiliz!..
Gülüşlerdeki müstehzîlik, bir türlü îzahını yapamadığım daha da acı verici bir hisle kavuruyor insanı!..
Millet; âile âile, komşu komşu, mahalle mahalle, kasaba kasaba, şehir şehir acı içinde sızlanırken, bu gülüşler neyin nesidir?
2015 yılında, 90 yaşında vefât eden Suudi Arabistan K(ı)ralı Abdullah bin Abdulaziz el-Suud için, -kendi ülkesinde yas ilân edilmemesine rağmen- Türkiye’de ve dış temsilciliklerimizde bayraklar yarıya indirilerek bir günlük yas ilân edildiği, 33 şehit ve henüz sayısını tam olarak bilemediğimiz yaralımız/gaazimiz olduğu hâlde bir günlük dahi yas ilân edilmeyip, televizyonların bile yayınlarında hiçbir değişiklik yapılmadığı zamanda yaşamaktan utanıyorum.
Bugüne kadarki tedbirsizliklerin, uzlaşmazlıkların ve ihmâllerin netîcesinde yaşananlar, şehit âilelerinin feryâtlarına kulak verilmesini gerektirirken, karşımızdaki hâinlere “Türk milleti bir ordu” şuûruyla elele, omuz omuza, gönül gönüle bulunmamızın tavrı gösterilecekken, bu gülümseyişler, bu alkışlar, bu umursamazlıklarla, bu mes’eleyi başka yerlere çekmelerle, bu başkalarını hakîr görmelerle ne kazanacağımızı düşünmek bile istemiyorum!..