Özal dönemini iyi hatırlıyorum. Geçmişte ve bugün hala kendisine edilen hakaretleri biliyoruz. Hatta “bu adam kâfir” diyenleri gördük, tarikatçı diyenleri unutmak mümkün değil. Hayali ihracatı hortlatan, ekonomik açılımın mimarı olduğunu, yeni zenginler türettiği gerçeğini çok iyi biliyoruz. Her dönemin zenginleri var elbette, bu açıdan baktığımızda günümüzle Özal dönemi arasındaki fark; Özal döneminde yurdun herhangi bir yerinden siyaseten zenginler türerken bugün Karadeniz dışından pek çıkmadığını, özellikle (RT) Rize ve Trabzon ağırlıklı olduğunu görüyoruz. Mikro milliyetçiliğin ağa babalığına güzel bir örnek kabul edilebilir. Akp’nin Samsun milletvekillerinin tamamının Trabzonlu oluşu gibi.
Korkut Özal’ın anılarını okumanızı tavsiye ederim. Yanlış hatırlamıyorsam Ekrem Pakdemirli, rahmetli Özal’a “iktidar zehirlenmesi yaşıyorsunuz” diyor. Akabinde sert bir tepki ile karşılaşıyor fakat kısa süre sonra Özal “gerçekten öyle mi düşünüyorsun?” diye sorma erdemini gösteriyor.
Liderlik, temkin, duygudaşlık, takım olmak, birçok şey söylenebilir.
Bunları niye söylüyorum? Yıllar sonra başbakanlık makamından cumhurbaşkanlık makamına zıplayan yeni bir isme şahitlik ediyoruz. Gözler, aynı kucaklamayı aynı vakarı ve aynı devlet adamı duruşunu arıyor. Sadece arıyor.
İnsanlık tarihi birçok saltanat sahibi, birçok hanedan gördü. En iyilerinden diyebileceğimiz, Osmanlı hanedanın fertleri bile bin eza bin cefa ile öldüler. Kaldı ki zulmedenleri ve zulmedenlerin sonunu da biliyoruz. Karunlar, firavunlar…
Firavuna bir adam gelip “kölenin, sahibine isyanının cezası nedir” diye soruyor. Sahip kelimesinden, kastedilenin kendisi olduğunu düşünen firavun, “elbette ki ölüm” diyor.
Gelen Azrail’dir ve sahip Allah’tır.
Asırlar sonra firavunun çürümemiş cesedi iki büklüm halde Kızıldeniz’den çıkarıldı.
Aslında bu kadar zulme gerek yoktu. Türk tarihi hiçbir devrinde bu kadar zulüm görmedi. Hiçbir saltanat bu kadar bayağı, arsızca, fütursuzca sürülmemişti.
Zulmün bitmesi için iki yol vardır. Ya adalet hakkıyla uygulanarak tecelli eder ya da zulmün daha büyüğü zulmedenlerin başını yer.
Ergenekon sanıklarından birinin ailesi bir cümle sarf etmişti.
“BİR GÜN BU ADALET SİZE DE LAZIM OLUR.”
Bugün adalet isteyenlerin düşünmesi gereken ve adalete guguk kuşu muamelesi yapanların ders alması gereken bir cümle diye düşünüyorum. Bugün herkesten çok adalete ihtiyacı olanlar mutlaka bir yerde hata yaptılar. Hukuka yok muamelesi yapanlar ise bir gün etki-tepki prensibinin tepki kısmı ile çok acı şekilde tanışacaklar.
Sonra, Müslüman bir nesil yetiştireceğiz diyenler aklıma geliyor. Kendi içlerinde, son model arabalarını yarıştıran zengin nesil, paradan başka bir şey konuşmayan sağ arka cebinde takkesinin ucu görünen bir nesil yetiştiriliyor. Dışarıda, uyuşturucu müptelası, okumayan, okuduğunu anlamayan, Allah ile aldatılan, liderine itaati Allah’a itaat zanneden sadık bir nesil uyutuluyor.
İçeride bir nesil yetişiyor, eğitimli, donanımlı, kültürlü bir nesil. Irak’tan, Suriye’den gelen mülteci kardeşlerini karşısına alıp İngilizce anlaşmaya çalışan bir nesil, ne acıdır ki, Arapça bilmeyen Müslüman bir nesil yetişiyor. Sabahlara kadar teknoloji harikası telefonlarıyla liderine hakaret edenlere küfreden bir nesil, sorgularken kendinden başlamanın erdem olduğunu bilmeyen nesil yetişiyor. Ticaret hayatının devlet ihalelerinden ibaret olduğunu sanan bir nesil, en büyük sermayeyi babasının siyasi hayatı olduğunu zanneden bir nesil yetişiyor. Hırsızlığa kılıf bulmak için birbiri ile yarışan bir nesil, ama nihayetinde nihai hedefteki Müslüman olma kuralını yerine getirdiğini zanneden bir nesil yetişiyor.
Hep böyle olmuştur, nihayette hep adalet tecelli etmiştir. Dışarıda tuttuğunuz, terinden iğrendiğiniz gençlik bir gün şık kıyafetlerinize ayağını silecek. Kıymet verdiklerinizin geçici olduğunu edep dairesinden ayrılmadan size gösterecektir.
İşte bütün meselem her meselenin başı,
Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı.
Tırnağı, en yırtıcı hayvanın pençesinden,
Daha keskin eliyle, başını ensesinden,
Ayırıp o genç adam uzansa yatağına,
Yerleştirse başını iki diz kapağına,
Soruverse ben neyim ve bu hal neyin nesi?
Yetiş yetiş ey sonsuz, varlık muhasebesi. (*)
Varlık sebebini araştıran ve muhasebesini yapan bir gençlik gelene kadar saltanat sürmeye devam edin. Bayağı, arsızca, fütursuzca.
(*) N.Fazıl Kısakürek Muhasebe şiiri.