(Mansiyona lâyık görülen bir şiirimin anıt hikâyesidir.)
Bir insanın şerefinin kaç okka, ciğerinin kaç para olduğu yarışırken ve yarıştırırken ortaya çıkar.
Nice yarışmalara katıldım, nice yarışmalarda hakem veya seçici kurul üyeliği yaptım.
Sporcu olarak katıldığım ferdi yarışmalarda genelde hakemlere fırsat vermedim. Ya tuttum yatırdım ya pat diye yenildim veya takım sporlarında hakemin/ rakibin tercihine riayet ettim.
Sanat (şiir, hikâye) yarışmalarında dereceler elde ettiğim olmuştur. Onları da hiçbir zaman önemsemedim.
Rumuz kullanılarak katıldığım yarışlarda yarışmacı ile seçici kurul üyeleri arasında rumuz paylaşımı yapıldığı -esefle söylüyorum- bilinen bir gerçektir.
Tamamen tek yetkili olduğum bir yarışmada bile bu rumuz paylaşımına engel olamadım…
Çok ödül alan birkaç kişinin seçici kurulda yakın tanıdığı insanların olması, aldığı derece ile eseri yan yana getirdiğinizde çelişkiyi hemen görüyorsunuz. Yumurtanın bayat olup olmadığını anlamanız için yumurtlamanız gerekmiyor…
Bu kirli ilişki, sanat adına gerçekleşen sanatSAL fuhuş değil midir?
Aralık 1991’de Amsterdam’daki Türk Kültür Derneği’nin açtığı “Gurbet Şairleri Şiir Yarışması”na iki şiirimle katıldım.
Ödül töreninden bir gün önce oradaydım.
Seçici kurul üyeleri Abdurrahim Karakoç, Yavuz Bülent Bakiler ve Ahmet Mahir Pekşen ile birlikte geçirdiğimiz zaman içerisinde her konuda çok değerli sohbetler oldu.
Ertesi gün sonuçlar açıklanınca gördüm ki yarışmanın ilk üç derecesi Türkiye’de yaşayan şairlerin. Geriye kalan mansiyon ödüllerine ki birisi ben olmak üzere Gurbet Şairleri’nin şiirleri uygun görülmüş.
O anayurtta yaşayan kardeşlerimin gurbeti ile Avrupa’da yaşayanların gurbeti güreşe tutuşsa demek ki hakem kararıyla baştan üç sıfır önde başlayacak güreş…
Bu ve benzeri olaylar samimiyeti sorgulanacak bir durum gibi gelmiştir hep bana…
Yarışma sonrası seçici kurul üyelerine kitaplarını imzalatırken Yavuz Bülent Bey adımı sorunca durakladı:
-Sen yarışmaya katılmış mıydın, diye sordu. “Evet” cevabım üzerine, epeyce baktı yüzüme ve:
-Dünden beri bir aradayız ama yarışmaya katıldığını söylemiyorsun… Aslında şiirin çok güzel ama Azerbaycan Türkçesiyle yazdığın için bazı kelimeleri kullanırken zorlanmışsın.
Yutkundum sadece…
Bu, benim için hayatım boyunca övüneceğim bir andır.
Yarışmacıyla seçici ön görüşmesinin ahlâk/sızlık olduğunu bu olayla anlatırım o günden beri. Bu, sizce de küçük bir ödül müdür?
O yarışmada “Mansiyon”a uygun görülen şiirimdir:
SEVDAMIZ BİRLEŞSİN VETEN'DE
Sene: "Veteni sevir misen?" desem,
Bilirem ki: "Sevirem." diyeceksen,
"Heç övlâd anasını sevmez olar mı?.."
Peki, eleyse neye meni sevmirsen?..
Yohsa menim sevgimi kıskanıpsan?
Yohsa sen, sen
Sevgilisine göz kondurulmuş aşığ mısan?..
Eğer diyersen ki, "Seveni bircedir yârın."
Men de diyerem:
"Seveni ziyâde olmalı ana diyârın.
Hangi vetenin âşığı ziyâdedir,
Eyle yükselir veten..."
Sen veteni sevirsen, neye meni sevmirsen?
Meni sevmek demek, veteni sevmek demek...
Çünkü vetenle men aynı özdenek...
Men ki, vetençün ölebilirem,
Menim ki, her bir sevdam veten üstünedir,
Ve veten sevdasız sevdaya inanabilmirem.
Çünkü: "Veten sevdası imandandır."
Bizi gönülden rabıtalayan bir sevdamız olaydı,
Sen mene kem nazar mı edebilerdin?..
Eleyse sevdalarımız arasında neye ulduzlar var?
Neye, neye mene husûmetin?..
Kul kendini bilirse,
Men de en çok özimi bilirem.
Nerde bir veten sevdalısı görsem,
Şahan bahışından bilirem...
Nerde bir eşk-i veten görsem, yoluna ölebilirem.
Meni sevmeyenin eşkine gülirem,
Gülirem, tühürirem...
24 Aralık 1990 Montereau/Fransa
(Gurbet Şairleri Şiir Yarışması, Aralık 1991, Amsterdam)
Yarışan ve yarıştıran aynı derecede dürüst, dikkatli değilse o yarışma yapılmamış olsa daha iyidir.