Maksadımız, güzel ahlâktan uzaklaşmaya başanıldığı hususunu beyândır. Ferdî hayatımızı müspet yönde düzenleyen, âile ve toplumları ayakta tutarak huzuru sağlayan yegâne müştereklik ahlâklılık’tır.
Güzel ahlâk; yalan söylememekle, başkalarının haklarına riâyet etmekle, bir başka ifadeyle âdil olmakla değer kazanır. Elbette ki, sâdece bunlar değil!..İltimas, iftira, kibir, kapris, hırsızlık, devlet malını gasp etmemek, içki, zînâ, cinâyet ve daha niceleri, hayatımıza girmemeli, girenlerin de hayatından çıkmalıdır!..
Gazetelerimizin bilhassa üçüncü sayfalarında duyurulan haberlere bakıyorum, aşağı-yukarı hepsi aynı!..Meselâ; “Eşinden gördüğü şiddet sebebiyle yatağa bağımlı hale gelen kadının ifadesi babaevinde alındı”; “Baba, lise öğrencisi kızını silâhla öldürdü”; “Bir kişi, valilik önünde, “Çocuklarım aç, iş istiyorum, anlamıyor musunuz?” diyerek kendini yaktı.”; “Üç üniversite öğrencisi genç kız, sosyal medya hesabından tartıştıkları kızları evlerine çağırıp yüzlerine biber gazı sıktı.”; “18 yaşındaki üç kız, 12 ve 13 yaşındaki hemcinslerini sokak ortasında feci şekilde dövdü”; “Çocuklara işkence yapan genç kızların, sosyal medyada ellerinde alkol, bıçak, tabanca ve pompalı tüfekle çekilmiş fotoğraflarını da olması dikkatleri çekti” ve daha niceleri!.. Bir başka cepheden, araştırılmaya değer kısa bir cemiyet ahvâli hulâsası!..
- Sebep?
- ?
Yâni, sebebi belli olmayınca, çâre için cevap da yok demektir!
Eğer, ilgililer, soru işâreti (?)nin yerine cevap yerleştirmiş olabilselerdi, çâre üretilebilirdi.
Peki, üretilemez mi? Niçin üretilmesin!?..
Memlekette diyânet teşkilâtları var, millî eğitim bakanlığı var, ilâhiyat ve eğitim fakülteleri var, âile bakanlığı ve kültür bakanlıkları var, değil mi? Öyleyse, “sebep” niçin bilinmesin ve çâre niçin üretilmesin?
Öyleyse soralım ve cevaplayalım: Var mı böyle bir temâyül? Hayır!..
Peki ne var? Sâdece başkalarını suçlama ve mevzû erteleme!..
Kadınlar, genç kızlar, delikanlılar... hattâ her yaştan insan, akıl almaz suçlar işliyorlar. Gerçekten akıl almaz!!!
Elbette ki, dikkat etmişsinizdir, bunlar, bir de pişkin pişkin gülebiliyorlar!..İşin bir başka yönü de bu!..Niçin? Hangi p(i)sikoloji? Hangi müşterek değerler? Hangi kültür ve bilgi seviyesizliği?
Diyânet İşleri Başkanlığı vaaz ve hutbelerinde, birinci maddeye “tesettürü” yerleştirmektedir. Âmennâ!...Bu mevzû senelerdir gündemin birinci maddesindedir!.. Elbette olmalı!.. İçki, kumar vs. tamam!..
Fakat...Şu “zinâ” mes’elesine, şu devlet malını gasp işine, ciddî olarak bir temas duymadım, niçin? Şu “yalan” mes’elesinin, “Emrolduğun üzre dosdoğru ol” âyetindeki emrin zıddı olarak üzerinde durulması ise, kifâyetsiz üstü kifâyetsiz!..
Bunda da kusur, herhâlde Avrupalıların!.. Kesin olarak öyle (!) imiş! Çünkü; “zinâyı suç kapsamından çıkarmazsanız, sizin için, Avrupa Birliği müzârake takvimini başlatmayız” demişler. Biz de, dînimize göre, en büyük günâhlardan sayılan “zinâ”yı, 26 Eylül 2004 târihinde kabûl edilen bir yasayla suç olmaktan çıkarmışız!.. Böylece; zinâ, Cumhuriyet döneminde, ilk defa, suç olmaktan çıkarılmış oldu!..
Peki, sonra? Bu meşhûr Avrupa Birliği hevesimiz tatmin oldu, yerine getirildi mi? Hayır!..
Daha sonra ne oldu? CB Erdoğan, bu hususta şöyle dedi: “AB istedi zinâ yasasını kaldırdık, yanlış yaptık.” (Bknz. Millî Gazete, 20 Şubat 2018-Gündem).
Peki; bu “yanlış”, bugünün târihi îtibâriyle, aradan geçen onaltı sene zarfında düzeltildi mi? Hayır!
Dikkat buyurun: Evli, birkaç çocuk sahibi adamlarla, yine evli, birkaç çocuklu kadınlar henüz boşanmadan evleniyorlar. Birileri karılarını, dîğerleri de kocalarını terkedip bir karanlığa doğru yürüyorlar. Tabiî ki, çocuklar perîşân!..Yakın çevredekilerin başları önde, üzgün mü üzgün!..
Mâzeretleri: Geçimsizlik, şu-bu!.. Fakat, hiçbiri boşanmış değil!..Resmî nikâhları hâlen devam ediyor...Hiç utanmadan, hiç çekinmeden, hiçbir pişmanlık duymadan...nikâhlı âilelerini bırakıp, nikâh akitleri devam ederken bir başkasıyla evleniyorlar!..
Yâni; hem dînî ve hem de beşerî hukuk açısından yaptıkları şey ‘zinâ’nın itirafı, ikrârıdır!..Yâni Allah korkuları bile yok!..
Yine peki, ‘sığındıkları’ şey nedir, biliyor musunuz?
İmam nikâhı!.. Yâni, dînî bir hüküm!..Bu; basit ve tuhaf değil, çok aşağılık ve müthiş bir istismar örneği değil mi?
Kadın veya erkek, çoluk çocuğunu ve meşrû kocasını-karısını terkedip zinâ yapıyor; yâni İslâma aykırı en büyük günâhlardan birini işliyor fakat sığınağı da yine İslâmî bir vecîbe olan, “imam nikâhı” dedikleri “dînî nikâh” oluyor!..
İşte size garabet!.. Demek ki, yukarıda saydığımız ‘müsseseler inandırıcı ve iknâ edici’ olamamışlardır. Demek ki, cemiyet olarak bir belirsizliğe doğru yol almaktayız!..
Netîce: Geldiğimiz yer, seviyesizlik ve mertebesizlik mekânı olarak burası mıdır?
Burasıdır!..Kalanı hikâye!..