Yıllar önceydi, bir hafta sonu nöbete geldim.
Nöbetçi amiriyim.
Yoğun bir gün geçirdik, gece yarısı, günün bütün yorgunluğu ile elime bir kitap aldım.
Saat, sabah altı olmak üzereydi, oturduğum koltukta uyuyakalmışım, okuduğum kitap elimden düşmüş, oysa saat altıda Ankara’yı arayıp tekmil vermem gerekiyordu.
Birliğimizdeki standart uygulama;
Santral nöbetçisi olan asker telefonla arar ve bizi tekmil için uyarır, telefonla tekmil verir ve nöbeti teslim etmek için hazırlık yaparız.
Sabah acı bir telefon sesi ile uyandım, tekmil saati bir saat kadar geçmişti.
Ankara’da ki nöbetçi amiri “niçin tekmil vermediniz” dedi.
“Not almadınız mı?” dedim.
Arayan birçok birlik yüzünden kafası karışan binbaşı hata yaptığını zannetti, bir an sessizlik oldu.
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır elbette, devam ettim.
“Not alın ama böyle olmaz ki, vukuatımız yok” dedim, binbaşı, “pardon” diyerek telefonu kapattı.
Sıra, beni uyandırmayan askere gelmişti, giyinip santral odasına gittim.
Nöbetçi askerin gözleri gecenin bütün yorgunluğu ve kısa süreli uykuyla şişmişti.
“beni neden uyandırmadın” diye sordum.
“ben aradım sizi komutanım” dedi.
Alın size veciz sayılabilecek bir söz,
“o yalanı ben söyledim, sen kendine başka bir yalan bul” dedim, dönüp gittim.
Asker ne demek istediğimi elbette anlamamıştır.
Amacım size askerlik anılarımı anlatmak değil.
Vatandaş ufak ufak uyanmaya başlıyor önce kendi içinde sonra yakın çevresinde, olan biteni sorgulamaya başlıyor.
Elbette, yüzlerce danışman boş boş oturmak için maaş almıyor. Aklı şeytanlığa çalışan bir danışman, sultanını uyandırıyor.
ALDATILDIM.
Sorgulamaya başlayan vatandaş için kendini avutacak yeni bir malzeme çıkıyor. Biz aldatıldık demeyi kendine yediremeyen vatandaşlar, “Cumhurbaşkanı, aldatıldı” diyerek üzerindeki yükü atıyor.
Şimdi,
Siz istediğiniz kadar, Kabataş’ta herhangi bir şey olmadı deyin.
Bir yalancının derili fantezileri deyin.
Bu kadının, bir değil iki değil, daha önce de yaptığı ve polis tutanaklarına, mahkeme dosyalarına geçmiş yalanı deyin.
Yalana ortak olanlar özür diliyor, istediği kadar özür dilesin.
Görüntüleri izledim diyenler, yazılı özür mesajları geçsin.
Yandaş gazeteciler köşe yazılarına taşıdıkları yalan yüzünden istediği kadar utanç duyduğunu söylesin.
Vatandaş, bir “aldatıldık” sözüyle olduğu yere geri döndü.
Hala yalanları ile yaşamaya devam ediyor.
Çünkü yıllardır adam yerine koyduklarının yalanlarıyla yaşadıkları için ve her ay düzenli şekilde yapılan birkaç kuruş para yardımı için, kapı kapı dağıtılan yemek için, bir torba makarna, birkaç çuval kömür için, tüm benliğine yalan sirayet ettiği için, körü körüne, inatla, yalancıyı savunuyor. İnançlarını sattıklarını görmezden geliyorlar.
Çare mi arıyorsunuz?
Gidin kardeşim, kapı kapı dolaşın, insanlara satılık olmadıklarını, damarlarındaki asil kanda dilencilik olmadığını, sokaklarda gezen, Suriyeli, Iraklı sığınmacılardan farklı olduklarını anlatın. Akıbetlerinin sığınmacılar gibi olacağını anlatın. Anlatın ki titresin ve kendilerine dönsünler.
İŞ İŞTEN GEÇMEDEN