Türk dostu İtalyan Ord. Prof. Dr. Anna Masala, “Türkiye’ye Aşk Mektuplarım” adlı kitabının “Anadolu Yolları”nda başlığını taşıyan mektubunda, tıpkı, Anadolu yollarına düşmüş, onun hasretiyle yanıp tutuşan bir Türk yazarı gibi, heyecan duyarak intibalarını anlatır.
Yazısına; “Gençliğimde İstanbul’u Ankara’ya ve bütün Anadolu’ya bağlayan eski ve yeni otobüslerle çok yolculuk yaptım. Hâlâ Topkapı’dan kalkan veya Ankara Demirtepe’den Konya’ya giden eski otobüsleri hatırlıyorum. Büyük garajlar yoktu ve otobüslerde klima cihazları yoktu, şoförler pilot gibi giyinmiyordu ama her zaman menba suyu şişeleriyle dolu buzdolapları vardı...”
Diyerek başlayan Anna Masala, o döneme dâir sosyolojik bir tahlil yaparak şöyle devam eder:
“(...) Anadolu otobüsleri her zaman dopdoluydu: Köylüler, şık insanlar, birkaç asker ve bazen de bir yolcunun bir dostu, kısa bir yol için binerdi. Bu “misafirler” bilet parası vermez, birkaç kilometre sonra inerdi; fakat dostlarını son dakikaya kadar gördükleri için mutluydular.
(...) İstanbul’dan Ankara’ya gitmek için Bolu’dan geçerdik. Bolu’da yemek Abant isimli lokantada yenirdi. Bulgur pilavı, patlıcan kızartma ve dondurmaya benzeyen bir yoğurt yerdik. O dağların arasında Köroğlu’nu düşünürdüm: “Benden selâm olsun Bolu Beyine..”
(...) Otobüste en çok hoşuma giden saz müziğiydi, özellikle de kaşık havası, misket, Silifke oyun havası. Eğer Ankara’dan Samsun’a gidiliyorsa müzik Karadeniz havasına dönerdi.” (Bknz. T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000, Sf. 38-39)
Anadolu yolları; dönemeçli yollardır, kasisli yollardır, kara t(i)renli yollardır!..Beklenen-beklenilen, çileyle örülü yollardır!..
Ziganalar’dan, Kop Dağı’ndan, Palandökenler’den, Toroslar’a, Gavur Dağı’na Keşiş Dağları’na, Munzurlar’a, Kaz Dağları’na, Ağrı’ya, Süphan’a, Erciyes’e kadar...Anadolu, ovasıyla, yaylasıyla, tozuyla, çisesi, dumanı, yağmuru, karı, çamuruyla, benliğimizin kimyâsı hâline bürünmüştür!..
1997 yılında, “BİR HASRETTİR ANADOLU” demişim, bir şiirimde:
“Anadolu bir sevdâdır yüreklerde;
Bir kuş ki öter durur kanadı kırıktır.
Duyduğum; vâdide, yamaçta, yüksekliklerde,
Hep aynı hıçkırıktır.
El sallar çocuklar, kıvrılıp geçen
Ve uzun uzun düdük çalan t(i)renlere.
Ayakları yalın, toz içinde yüzleri
El sallar saf saf çocuklar
Gelip geçen sevgililere.
Kıvrılınca dağın yamacından ovaya
Ve öttürünce düdüğünü acı acı.
Bir sızı çöker ki, sanki, bütün Anadolu’ya
Hasretlerin en kıskancı!
Bir derin soluktur Anadolu Yesevî’dir, Yûnus’tur...
Yol verir dervişlere.
Ve, işler nefesleri tâ iliklere.
Derin bir soluktur Anadolu
Uzayıp gider göklere!
Anadolu bir hasrettir savrulan başaklarda;
Sızlayan bu nağme sanma ki, tektir!
Karışır kağnı sesleri kaval sesine.
Ve, kuzu melemesi at kişnemesine.
Câmiler, duâlı eller, şükür sofraları,
Bal arılarının süslediği petektir.”
Şu anda, Anadolu, Anna Masal’nın sözünü ettiği bu Anadolu mudur?
Şu anda, Anadolu’da aynı bekleyiş, aynı hasret var mıdır?
Şu anda, Anadolu da, “misafir” yolcuları taşıyan ve onlara “dost” nazarıyla bakan “mutlu” şoförler bulunuyor mu?
Şu anda, Anadolu’da, biletsiz seyyahat edebilme an’anesi seyrek de olsa hâlâ yaşıyor mu?
Anadolu’da, hâlâ bir “Ordinaryüs Profesör”, “k(ı)limasız” bir otobüste yolculuk yapabiliyor mu değil, yapıyor mu?
Ben, şahsen, içime sindirdiğim bu Anadolu’yu hasretle yâd ediyorum!..
Kimbilir, o hasretini çektiğim kerpiç evlerin yerinde, yükselen gökdelenlerin içinde, şu anda, nice samimiyetsiz, birbirinin yüzüne bakmak istemeyen kasıntılı adamlar, süslü hanımlar oturmaktadır!..
Prof. Dr. Mehmet Kaplan, “Anadolu’nun Kuvvetleri“ başlıklı yazısında şöyle diyor:
“Dünyanın en büyük tahrip kuvvetlerine, harplere, tabiatın en korkunç ölüm ordularına, hastalık ve sefalete, içinde çöreklenen ve yavrular doğuran insan kılıklı yılanların daimî zehir kusmalarına rağmen, Anadolu, bin yıldan beri ayaktadır; bizimdir; diridir ve... kuvvetlidir. Evet kuvvetlidir; zira bunca öldürücü âmillere karşı ayakta durabilen canlı bir varlığa, bir millete kuvvetli denmez de neye denir?” (Bknz. Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu, Hareket Yayınları, 1970, Sf. 73)
Bana, bu hasret yeter!..Bu kuvvet yeter!..Bu ümit yeter!..
Anna Masala’yı ve Kaplan Hoca’yı rahmet, minnet ve şükranla anıyorum!..
ÇAĞRI DERGİSİ, SAYI:733, ARALIK 2020, SF. 6-7