
Antik Kentlerin Sessiz Tanıklığı
Perge, Aspendos, Side ve Termessos gibi antik kentler, Antalya’nın geçmişten günümüze uzanan tarihini gözler önüne seriyor. Her biri Roma ve Likya dönemlerinden izler taşıyan bu yapılar, mimari görkemiyle öne çıkıyor.Perge, Aksu ilçesinde yer alıyor. Tiyatro ve sütunlu caddeleriyle dikkat çeken antik kent, Roma döneminin izlerini barındırıyor.Aspendos ise Serik’te, dünyanın en iyi korunmuş tiyatrolarından birine sahip. 15 bin kişilik kapasitesiyle geçmişin ihtişamını yansıtıyor.Side, Manavgat kıyılarında, Apollon Tapınağı ve agora kalıntılarıyla dikkat çekiyor. Antik liman kenti olarak uzun süre ayakta kalmayı başarmış.Termessos, Torosların eteğinde, dağlarla iç içe gizlenmiş bir kent. Güllük Dağı Milli Parkı içindeki konumuyla hem tarihi hem de doğayı bir arada sunuyor.Müzede Tarihle Buluşma
Antalya Müzesi, zengin koleksiyonlarıyla ziyaretçilerine zaman yolculuğu yaşatıyor. Özellikle Roma dönemi heykelleri ve Perge kazılarından çıkan eserler ilgi görüyor. Plancia Magna’nın heykeli, müzenin simgelerinden biri haline gelmiş durumda.Şelaleler ve Kanyonlarla Doğanın Kalbine Yolculuk
Antalya’nın doğası da tarihi kadar etkileyici. Düden ve Kurşunlu şelaleleri, yaz sıcağında serinlik arayanlar için birebir. Yüksekten dökülen sularıyla doğanın görsel şölenini sunuyorlar.Köprülü Kanyon ise rafting meraklılarının gözdesi. Uzunluğu ve derinliğiyle dikkat çeken kanyon, sporla doğayı buluşturuyor. Saklıkent Kanyonu ise yürüyüş ve keşif için ideal.Karain Mağarası gibi tarih öncesi dönemden kalma alanlar da kentin arkeolojik zenginliğini gösteriyor. Paleolitik buluntularıyla bu mağara, Türkiye'nin en eski yaşam izlerini taşıyor.
Her Köşesi Ayrı Bir Hikâye
Antalya'yı keşfetmek isteyenler için dijital haritalar ve kültür rotaları da rehberlik ediyor. Gerek şehir merkezinde gerek kırsalda, her köşede farklı bir hikâye yatıyor. Antalya, geçmişin ve doğanın el ele verdiği eşsiz bir serüvene çağırıyor.Antalya'da İz Bırakan Ziyaretler: Atatürk'ün Üç Gelişi
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, gerçekleştirdiği yurt gezileri kapsamında Antalya’ya üç kez geldi. Her biri farklı bir dönemin ihtiyaçları doğrultusunda yapılan bu ziyaretler, Antalyalıların kalbinde derin izler bıraktı. Atatürk ilk kez 6 Mart 1930'da geldiği kentte halkın büyük coşkusuyla karşılandı. Yeni Kapı’da kendisi için hazırlanan köşkte konakladı, Antik Tiyatroları gezdi, çiftliklerde tarımı inceledi. Antalya sahillerini gezdikten sonra şu sözleri tarihe not düştü: “Hiç şüphesiz ki Antalya dünyanın en güzel yeridir.”İkinci ziyaretini 10 Şubat 1931’de gerçekleştiren Atatürk, bu kez ülkenin ekonomik durumunu yerinde incelemek amacıyla şehre geldi. Üçüncü ve son gelişiyse 18 Şubat 1935 tarihinde oldu. Bu ziyaretlerinde askeri birlikleri teftiş etti, yerel yöneticilerle görüşmeler yaptı, halkla buluşarak devlet-millet kaynaşmasının güzel bir örneğini sergiledi.Atatürk'ün Hatırası Antalya'da Yaşatılıyor
Atatürk’ün Antalya’ya verdiği önemi göstermek ve bu anıları yaşatmak amacıyla, 1930’daki konaklamasında kullandığı köşk 1986 yılında Atatürk Evi ve Müzesi olarak ziyarete açıldı. Müzede, Ata’nın kent ziyaretlerine ait gazete kupürleri, fotoğraflar, kişisel eşyalar, el yazmaları ve döneme ait birçok belge yer alıyor. Ayrıca Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze basılmış madeni ve kâğıt paralar ile hatıra pullar da müze koleksiyonunda bulunuyor.Her yıl 6 Mart’ta düzenlenen anma törenleriyle Atatürk’ün Antalya’ya olan sevgisi ve kentte bıraktığı izler bir kez daha hatırlanıyor. Antalya, tarihine olduğu kadar Cumhuriyet değerlerine de sahip çıkmaya devam ediyor.Sanatın Antalya’daki İzleri Silinmiyor
Antalya Altın Portakal Film Festivali, sadece ödüller dağıtan bir etkinlik değil; sinema kültürünün Anadolu topraklarında yeşerdiği, sanatın halkla buluştuğu bir platformdur. Türk sinemasının klasikleriyle anılan festival, yeni kuşak yönetmenlere yol açmış, birçok yapımcının ve oyuncunun kariyerine yön vermiştir. Antalya Film Forum’un sunduğu yapım destekleri sayesinde Antalya, artık yalnızca bir festival kenti değil, ulusal sinema endüstrisinin üretim merkezlerinden biri konumundadır.Antalya’nın sanat hafızasında özel bir yere sahip olan Altın Portakal, uluslararası alanda da yankı bulmuş, dünya sinemasının önemli isimlerini bu Akdeniz kentinde ağırlamıştır. Her yıl büyüyerek devam eden festival, Antalya’nın kültürel kimliğini güçlendirmekte, sinemayla iç içe geçmiş bir yaşam biçimini beslemektedir.Antalya’da Sanatın Kalbi: Altın Portakal Film Festivali
1964 yılında Dr. Avni Tolunay’ın öncülüğünde başlayan ve bugüne dek Yılmaz Güney, Atıf Yılmaz, Ömer Kavur, Halit Refiğ, Yavuz Özkan, Zeki Ökten, Yavuz Turgul, Erden Kıral, Ömer Lütfi Akad, Şerif Gören, Nuri Bilge Ceylan gibi Türk sinemasının öncü isimlerinin sinema yolculuklarında önemli bir durak olan Antalya Altın Portakal Film Festivali, zaman içinde ulusal sinemanın kalbinin attığı en önemli etkinliklerden biri hâline geldi.
Sinemamızın klasikleri arasında yer alan Selvi Boylum Al Yazmalım, Maden, Muhsin Bey, Anayurt Oteli, Tabutta Rövaşata, Uzak, Yazı Tura ve Kader gibi eserler, Altın Portakal'da ödül almış yapımlar arasında.
Festivalin bir diğer dikkat çeken boyutu olan Antalya Film Forum, genç ve bağımsız sinemacılara projelerini geliştirme, destek bulma ve uluslararası pazarlara açılma imkânı tanıyor. Kurmaca ve belgesel kategorilerinde düzenlenen pitching platformları, sinemamızın yeni yüzlerine alan açıyor.
Dünyaca ünlü isimler; Francis Ford Coppola, Catherine Deneuve, Asghar Farhadi, Helen Mirren, Mickey Rourke, Audrey Tautou gibi yıldızlar da Altın Portakal’ın konukları arasında yer aldı. Uluslararası Film Yapımcıları Dernekleri Federasyonu (FIAPF) üyesi olan festival, Antalya’yı sadece turizmin değil, sanatın da başkenti konumuna getirmiştir.