Dilin argosu da denilse pek bir şey olmaz/değişmez!.. Çünkü, hangi cihetten bakarsak bakalım, ana istikametten ‘çıkmışlık’ vardır.
Şu bilinmelidir ki, dilin temel yapısı; zarâfeti, işlekliği ve harf dizilişindeki âhenk, millî mizaç ve üslûbun birer terennümüdür.
“Güzel” kelimesini, şöyle uzaktan bir seyrediniz!..Hattâ, “çirkin” kelimesini de yanına koyarak temâşa ediniz!
Onlardaki güzelliği, zarâfeti kavramak için, ince seslileri kadar, sessizler uyumuna da dikkat kesiliniz!..”Gzl” ve (çrkn) bir mûsıkî eserindeki âhenkli dizilişi sunmuyor mu?
Argo; bu güzelik, zarâfet, âhenk ve mûsıkînin tahribinin yanında, mâna îtibâriyle de, ahlâkî değerleri tahrip etmeyi hedef alır.
(Çrkn), burada devreye girer ve bunlara fırsat vermemeye çalışır!..Çünkü; her argo, bir değil onlarca çirkini bünyesinde taşır ve âdeta bir virüs gibi, başka bünyelere de sirâyet etmeye gayret eder.
Kelimenin çirkinliği, ağızlardaki dillerde, berbat ve necis bir lâfza dönüşerek, cemiyetteki her türlü ‘güzel’ unsuru zehirlemeye başlar.
Çünkü; sözün/lâfzın muhatabı ‘kulak’tır. Bunların hepsi de, beyin ve kalble/gönülle irtibatlı olduğu için, açılan gediklerden, çok daha derinlere nüfûz etmek suretiyle onulmaz yaralar açılmasına sebep olur.
Eskiden de vardı!.. Fakat, bilhassa son dönem siyâsetçilerinin bâzıları, bu dilden pek de hoşlandılar. Argo’yu çok sevdiler. Bilâkis, bu kelimeleri, ballandıra ballandıra, milletin huzurunda söylediler!..Çocukların, gençlerin, ihtiyarların...herkesin huzurunda!...
Bunlara, örnek vermeyeceğim!..Sâdece, şu meşhûr “zillet” kelimesiyle iktifâ edeceğim!...Evet!..Zillet!..
Basit bir argo değil!..Tam bir zehir!..
Millî mes’elelerde çok hassas olan Yalçın Ersan isimli çok eski bir dostum, sağolsun, bir bilgi gönderdi...Bugüne kadar duymamıştım...Başlığında şöyle diyor:
“Kadına, “Türkçe” kötü söz söyleyemezsiniz, çünkü yok...”
Yazı şöyle devam ediyor: “Hiç aklınıza geldi mi? Bugün toplumda kullanılan ve kadınları aşağılayan kötü sözlerin çoğu yabancı dillerden: (Farsçca, Arapça, Rumca, Ermenice)’den dilimize girmiş alıntı (ödünç) kelimelerdir:
“Kahpe” = Qahba (Arapçadan)
“Kaltak”= Kaltak (Rumcadan)
“Orospu” = Respi (Farsçadan)
“Fahişe = Fahişe (Arapçadan)
“Cadı” = Cadû (Farsçadan)
“Şıllık” = (Ermeniceden)
İşte bu sebepten: Türkçe, kutsal bir dildir. Türklük/Türk milliyetçiliği ise onurumuzdur.”
Öyleyse!..
Kendimizi, argo kelimeleri artırmak yerine, azaltmak ve hiç etmekle mes’ul ve vazîfeli bilmeliyiz.
Dilimizin güzelliklerine bu tarz sefillikleri katmamalı ve geleceğimizi karartmaya yol açmamalıyız.
Tabiîdir ki; argo diliyle, edebiyâtın değil ancak edepsizliğin kitabı yazılabilir!..
Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig’de diyor ki:
“Akıl süsü-dil, dil süsü-sözdür; insanın süsü-yüz, yüzün süsü-gözdür.
İnsan sözünü dil ile söyler; sözü iyi olursa, yüzü parlar.
Eğer dikkat edersen, görürsün ki, dünya beyleri arasında en iyileri Türk beyleridir.
Türk beyleri arasında adı meşhur ve ikbâli ayan-beyan olanı Tonga Alp-Er idi.”
Demek ki; Türk beylerini örnek alarak, dilimizi korumalı, geliştirmeli ve güzelleştirmeliyiz ki, kültürümüzün ana dinamiği de asırlar ve asırlarca yaşayıp devam etsin!..
Sözü bağlayalım: “İnsan sözünü dil ile söyler; sözü iyi olursa, yüzü parlar!”