“Yeni mi tanıdınız İran, Yunan’ı, Rus’u;
Kalplerine inmeli Türk Ordusu korkusu!” (M. H. K.)
Avrupalı’yı yeni mi tanıdınız? Amerika’yı, Çin’i, Rusya’yı yeni mi keşfettiniz?
Yoksa, Almanya, F(ı)ransa, Mısır, Suudi Arabistan haritalara yeni mi eklendi? Sırp’ı, Yunan’ı, Bulgar’ı, birileri mi kulağınıza fısıldadı da varlıklarından haberdâr oldunuz?
“Dostum, kardeşim, biraderim..”lerin, milletlerarası hukukta hangi yeri var ki, bunlara, böyle hitaplarda bulunuldu?
Yanıbaşındaki akrabasına, komşusuna, hemşehrisine, ocaklısına, derneklisine, partilisine bu hitapları çok görürken, dostumun düşmanına ‘dostluk’ hibe etmek kimin haddine!?
En azından, ilk ve öncelikle, şu Atillâ’dan beriki Avrupa’yı/Avrupalı’yı bir temâşa ediniz!..
“Türk adını silme p(i)lânları”nı, “Türk yurtlarını talan etme hesapları”nı, “Türkiye’yi parçalama gayretleri”ni bir bir masaya yatırınız... Görün bakın ki neler var neler!!!
Yatırdınız mı? Hayır, değil mi? Onlar, bizimle uğraşır altımızı oyarlarken, biz de birbirimizle uğraştık ve hâlâ da öyle?
Senelerdir; öz evlâtlarımızı şucu-bucu diye yaftalayıp ana damardan koparmakla meşgûl olduk, şimdi ise, Avrupalı’nın bize yaptıkları/yapmak istedikleri kötülüklerden dem vuruyoruz!..Avrupalı’nın kimyâsı/özü/mayası bu zâten!..Ne bekliyordunuz?
Hiçbiri, -kuzeyden güneye, batıdan doğuya- zerre kadar, Türkiye üzerindeki emelinden vazgeçmemiştir.
Atillâ’yı şuûr altlarında barındıranlardan, birilerinin Cezayirli Hasan Paşa’yı unutmamasından, birilerinin Prut’tan ve sıcak denizlere inme hedefine kadar hepsi, hepsi, bu hesaba dâhildir.
Bilge Kağan’ın, binüçyüz sene önce: “Türk, Oğuz Beğleri”ne ilân ettiği buyruğunu yanlış anladık.
Ne târihî kahramanlarımızdan Kür Şad (Ölümü: 635)’ın, ne Şeyh Şâmil (1797-1871)’in ve ne de Altay Kartalı Osman Batur’un yaşadıklarından ibret, numûne ve cesâret aldık!..
Ne Oğuz Han’ın, Bilge Kağan’ın, Alparslan’ın, Fâtih’in, Yavuz’un, Kanuni’nin, İkinci Abdülhamid Han’ın, Mustafa Kemal’in devlet idâresi tecrübelerinden; ne Yûsuf Has Hâcibler’in, Kâşgarlı Mahmudlar’ın, Mevlânalar’ın, Yûnuslar’ın istikamet buldukları damarlardan arzu edilen tarzda feyz almayı becerebildik.
Ne yazık ki; Peygamber Efendimiz’in “dost edinmeyiniz” dediklerinden ‘dostlar” edindik.
Çok değil; bundan bir asır önce, İstiklâl Marşı’mızın şâiri Mehmet Âkif Ersoy, bugün, ahlanılıp- vahlanılan Avrupalı’yı bize ‘resmetmiş’ ve netîcesinde de, Safahat adlı eserinin Hâtıralar başlığını taşıyan bölümünde şunları söylemişti:
“Biraz da geçmeyi ister misiniz bizim karşı yakaya?
Al işte, bir günü mâtemsiz olmayan Asya!
O, eski mâbed-i irfân, o mehd-i İbrahim;
O, şimdi, boynu bükülmüş, zavallı hâk-i yetim!
Zamân-ı rüşdünü andıkça ağlasın dursun,
İkiz vesâyeti altında İngiliz’le Rus’un.” (Berlin, 5 Mart 1331/1915)
“Hepimiz Türk olmaktan kurtulduk” veya “Türk diye bır ırk yoktur” diyenlerin, ne Avrupalı’yı, ne Amerikalı’yı, ne Çin’i, Acemi’, Rus’u, Ermeni’yi , ne de Yahudi’yi veya bir başka Türk düşmanını anlaması mümkün değildir.
Büyük şâirimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın 26 Ağustos 1922 başlıklı şiirini idrâk etmemiz elzem ve şarttır:
"Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.
Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm'ın."
Öyleyse;
“Niçin peşindesiniz ABD ve AB’nin?
Bilge Kağan diyor ki: Dostluğu olmaz Çin’in!” (M. H. K.)
Bu vesîleyle; Allahü teâlâdan, Şanlı Türk Ordumuza zafer; şehitlerimize rahmet ve şanlı gaazilerimize de âcil şifâlar diliyorum.