İran’da 1979 yılında İslâm devrimi ile sonuçlanan hareketi 1962 yılındaki Ak Devrim’e kadar geri götürebiliriz. O zaman İran Şahi pehlevi sıfatıyla İslâm öncesi İran rajalarının sıfatını kullanarak ülkede bir lâik devrim yapmak istedi. Amacı Ayetullahların 1906 Anayasasına dayanan humus denen halkın gelirlerinden beşten birini doğrudan almaları hakkını iptal etti. Böylece mali güçleri zayıflayacaktı.
Mollalar buna karşı çıktı. Humeyni efsanesi bu ortamda yeşerdi.O imamdı. Masumdu. Hapse atıldı.
Ayetullah Şeritamedari 400 kadar müçtehidin imzasıyla Şah’a Humeyni’yi serbest bırakmasını onun “birincil önder” olduğunu bildirdi. Ardından sürgündönemive ihtilal 30 yıl içinde gelişti.(1962-1979 arası)
Ayetullahlar imam denenHazreti Peygamberin soyundan gelen önderin temsilcisidirler. İmam ne ise Ayetullah da odur. Vatikan’daki papa ne ise Hazreti İsada odur gibi. Ayetullahlar İran’da resmi nizamın ana istikametini belirleyen ve her şeyin ikicil ayrımlanarakbirisi ayetullahlara göre diğeri de sıradan vatandaşlara göre tasarımlandığı ülkede ulu sayıldığı kişiler olarak Vatikan’daki papa ile karşılaştırıldığında işlev olarak ikiz gibi benzerler. İkisinin de ağzından çıkan sözler Tanrı’nın ağzından çıkmış gibidir.
Bunlar aynı zamanda Şiilikte çok önemli bir makam olan "Merci-i Taklid" mertebesindedirler.
Yani ulama fikir ve eylemlerinin "taklid" edilmesi gereken en üstün "ruhani mercî" konumundaki Şii din büyükleridirler.
İran’da Ethem Ruhi Fığlalı hocama göre 1200, bazılarına göre ise 5 bin civarında Ayetullah vardır. Resmi makamda ise 80 civarında ayetullah vardır.
Aytullahlar Necef ve Kum’da (hauzah) dedikleri yatılı mekteplerde eğitim alırlar.
Günahsız olduğuna inanılan Ayetullahların yönettiği ülkede fuhuş, kumar, yolsuzluk rüşvet istatistikleri berbat bir haldedir. Hal böyle olunca son on yıl içinde yeryüzündeki 19 ülke arasında rüşvet, adam kayırma, işi savsaklama (CCN) ölçümlemesinde 130-141. sırada yerini almıştır.
İran; her şeyin hukuk, idare ve yerel yapılanmanın ayetullah (ulama, müçtehit) sınıfına göre tasarlandığı ikicil bir ülke yapılanması içinde çıkış yolu aramaktadır. Halkın üstünde demokles’in kılıcı gibi sallanan ulama yetkisi otorite tanımamaktadır. Otorite tanımayan otorite mutlak kudret adına yoksulluk ve rezil bir düzeni korumaktadır. İran halkı bu istismarı şanlı geçmişi ile hiç de hak etmez.
Ayetullah düşüncesinin tarihi arka plânı nedir?
İran’ın eski inançlarına ve kültür birikimine kadar geri gittiğimiz zaman şunu görmekteyiz; Eski İran’da Sasanî krallara saygı ve hürmet etmek sadece törensel bir ritüel olamazdı. Aynı zamanda İran rajası tenasüh yoluyla ilahî ruhu bir hükümdardan diğerine geçiren yeteneğe sahip ilahi bir varlıktı.Rajalar ilâhların soyundan geliyordu.
Japonların Tenno Heika dedikleri kral gibi. İslâm gelince bu zihniyet İslâmi kimliğe büründü. Halifelere aynı sıfatlar verildi.
İran’da türeyen Ravendiye cereyanı zamanın Abbasî Halifesi Mansur’u tanrılaştırmak istemişler ancak Mansur buna rıza göstermeyerek şiddetle reddetmiş, cereyanın liderlerini hapsettirdiğinden dolayı da isyanlar baş göstermiştir. İran’da bu türden iddialar ve bu yollu iddialar taşıyan yalancı peygamberden hiç yoksun olmamıştır. Eski İranlıların, gnostik unsurlarla karışmış, eski Babilonya dininden gelen inançlarını sürdürmeleridir.
İslâm dünyasının en ciddi sorununun Hazreti Muhammet soylular ve onlara bağlı gelişen olay ve olgular olduğu da bu tarihi gerçeklerden ortaya çıkar.