O’nu, 13 Şubat 2009’da ebediyete uğurladık. Yâni,aramızdan ayrılalı bir dokuz oldu. Türk Dünyâsı’nın bu vefâkâr, cefâkâr ve mümtaz evlâdı, hem büyük bir şâirdi, hem bir tiyatro yazarıydı, hem de ilim ve siyâset adamıydı. O; Azerbaycan’ın olduğu kadar. Türk Dünyâsı’nın da “Bahtiyar Muallim“i idi.
Bahtiyar Vahapzâde, bunca mes’uliyetli yükü taşımasına rağmen, yaptıklarını asla yeterli bulmuyordu. Zîrâ O, bir şiirinde bu düşüncesini şu iki mısraı ile şöyle ifade ediyordu:
“Bu sanat düyâsının gırıg telli sazıyam;
Birce ondan razıyam ki, özümden nârazıyam.”
Vahapzâde, 16 Ağustos 1925 yılında doğdu. Doğduğu zaman güzel Azerbaycan’a, komünist rejim hâkimdi. Çocukluk, gençlik ve olgunluk yıllarının büyük bölümü Lenin ve Stalin rejiminin canavarlığıyla geçti. Onların yaptıkları vahşet ve katliamları görüp yaşamış, fakat onlara karşı bütün hayatı boyunca karşı çıkıp direnmiştir.
Bahtiyar Vahapzâde’yi hatırlarken, birkaç cümle ile de olsa, bunları söylemek ihtiyacını duyuyorum. İnanıyorum ki, bu birkaç cümle, O’nun ruhunu teselli edecektir. Çünkü ; bu rejimden, hem kendisi ve hem de mensubu olmakla iftihar ettiği Türk milleti çok çekmiştir.
1991 yılında yazdığı “Ölüler Yaşıyor Yaddaşımızda” adlı şiiriyle O’nu anmak istiyorum. Zîrâ, bu şiirdeki arzularını, bizler, O’nun ardından, O’nun şiiriyle talep edeceğiz. Elbette ki, kendi şiiriyle Vahapzâde’yi anmak çok farklı bir şey olacak. Diyor ki:
“Hazin hatıralar şirin, çok şirin,
Ölüler yaşıyor yaddaşımızda.*
Mihriban, sevimli rahmetlilerin
Ruhları ışarır göz yaşımızda.
Yaddaş ne demektir, hatırlamak ne?
O nerden közerip* gelir fikrime.
O nasıl közerir, o, nice gelir,
Neden aşkâr gelmez, gizlice gelir?
(*Yaddaşımızda: Hâfızamızda ; Közerip: Ateşten yanıp.)
Evet; ”Yaddaş ne demektir, hatırlamak ne? ”Vahapzâde, bizim, sadece “hâfızamızda” değil; O, aynı zamanda en kıymetli “hâfızalarımızdan biri”ydi. Sanki, bizim de kendisi için söylememizi ister gibi, şiirinin devamında şöyle diyor:
“Onlardan örnek de diyoruz bazen:
“Rahmetli filânkes böyle diyerdi”
Zor duruma düşsek, diyoruz:gören *,
Rahmetli filânkes bu müşkil işi
Nasıl kaşılayar, üstüleyerdi”*…”
(Gören: Acaba ; Üstüleyerdi: Önlerdi.)
Biz de, bâzen demiyor muyuz “Rahmetli filânkes şimdi olsaydı, bu işi acaba nasıl hallederdi? Veya “Rahmetli filânkes şimdi yaşasıydı acaba bu müşkil işi şöyle şöyle mi önlerdi?”
Şâir ve yazar Yavuz Bülent Bâkiler, "Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır" adlı kıymetli eserindeki, "Bahtiyar Vahapzâde Denilince" başlıklı yazısında şöyle diyor:
“Mehmet Emin Yurdakul’un bir beyti, bana hep Bahtiyar Vahabzâde’yi hatırlatıyor:
“Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet
Sevenleri , toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.”
Bahtiyar Vahabzâde, fikir ve san’at dünyâmıza girdiği günden beri, hep Azerbaycan için haykıran soylu şâirlerimizden biri oldu.
8 Mayıs 1918 târihinde,büyük idealist Mehmet Emin Resulzâde ve arkadaşları, Azerbaycan Cumhuriyeti’ni kurdukları zaman Vahabzâde henüz doğmamıştı. Ama o ilk Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ve Mehmet Emin Resulzâde’nin çizgisinden ayrılmayanların arasında yer aldı. Mehmet Emin Resulzâde Ankara toprağında yatıyor. Vahabzâde, Ankara’ya ilk gelişinde, kendisini Resulzâde’nin kabrine götürmemizi istemişti.
Onun ilim adamlığı yanında, san’atkâr ruhu da, dünkü ve bugünkü Azerbaycan’a aydınlık ufuklar çizdi. Azerbaycan Türkleri, onu şâir olarak da, bir fikir adamı olarak da, Azerbaycan milletvekili olarak da alkışladılar.
Bizim Mehmet Akif’imiz, Yahya Kemal’imiz, Necip Fâzıl’ımız ne ise, Azerbaycan’ın Bahtiyar Vahabzâde’si de odur. Bu bakımdan yeni Azerbaycan Cumhuriyeti’nin doğmasında, onun şiir ve nesir dünyâsından kopup gelen güzelliklerin de, aydınlıkların da önemli bir yeri vardır.”(Sf. 248)
Dikkat edilirse görülecektir ki, Mehmet Akif, Yahya Kemal ve Necip Fâzıl’ın umûmî fikir anlayışlarının temelinde, ”din (İslâmiyet), millî târih (Türk Târihi) ve Dil (Türkçe), en mühim ittifakı teşkil ederler. Bu üç temel veya bir başka deyişle millî kültür veya insanlık unsuru –zîrâ; her cemiyet; ister kabile, ister imparatorluk seviyesinde olsun, ister ateist, ister putperest ve başka bir dine mensup bulunsun ve oradaki insanlar hangi dili konuşurlarsa konuşsunlar, mutlaka bu üç temel kültür unsurunu esas almaktadırlar, esas almak mecbûriyetindedirler - Vahapzâde’nin bütün hayatı boyunca asla ve asla vazgeçemedikleridir.
Vahapzâde, 1968 yılında yazdığı " Örümcek Ağ Bağladı” adlı şiirinde bu üç ana unsur üzerinde durur. Bu üç unsurdan mahrûm bir milletin “hâfızası” yoktur. Bu şiirinde ilk olarak tarihi ele alıyor:
“Tarihimiz danıldı*
Uydurma tarih ile kimliğimiz anıldı.”
(Danıldı:İnkâr edildi.)
Ardından,i kinci unsura geçiyor Vahapzâde.Diyor ki:
“Dilimiz yasak oldu
Ruhumuz kalbimizde ebedî tutsak oldu.”
Ve, son olarak da üçüncü unsuru dile getiriyor; dehşet içinde haykırmaktan kendini alamıyor:
“Biz böylece yaşadık, yaşamadık, süründük
Emelimizde değil, kelmemizde göründük
Ruhumuz kan ağladı,
Câmi kapılarında örümcek ağ bağladı.”
Bahtiyar Vahapzâde, yaşadığı komünist rejimi tenkit etmesine rağmen, bu şiirinde Türk Dünyâsı’nın geleceğinin müreffeh olması için dikkat edilmesi gerekenleri de söylüyor. "Yaddaşımızı” canlı ve tâze tutuyor. Bu üç unsurun kaybolması hâlinde, bir millet hâfzasını , hâliyle şuûrunu kaybediyor. Kendisi olmaktan çıkıp, mankurtlaşıyor.
O; dile yâni Türkçe’ye çok ehemmiyet veriyor. Zîrâ, çok biiliyor ki, dil olmayınca veya bozulunca, bütün irtibat noktaları felç oluyor. Dindeki anlaşılmazlıklar,t ârihteki bilinmezlikler, millî kültür değerlerindeki müştereklikler zâyi olup gidiyor. Bu sebepledir ki, millî kültürün içindeki bütün cevherler dilin içindedir. Türk Dünyâsı ‘nın birbiryle kaynaşması, ilimde, kültür ve san’atta aynı hedeflere yürümesi, yine dil ile mümkündür. Bu bağ kopunca, bütün hatlar işlemez olur. Bu bakımdan, Vahapzâde, hem şiirlerinde ve hem de nesirlerinde “Anadil” mevzûuna çok ciddiyetle ve çok geniş yer verir.
Bu husuta, "Türk Dünyâsı Ve Kardaş Edebiyatlar Edebiyatı" adlı kitapta, Bahtiyar Vahapzâde’nin şu ilgi çekici görüşleri ve daha doğrusu mücâdelesi bir ibret mecmuasıdır. İşte bu bahis:
“Daha gençlik yıllarında iken gözde olan “Latin Dili” şiiri için azap ve eziyetlere düçar olan, şüpheler altına alınan B.Vahapzâde “Üzerinde Dayan”, ”Anamın Kitabı”, ”Dilimiz-Edebiyatımız”, ”Tarihî-İçtimâî Hâdiseler”, ”Dede Korkut Obrazı” ve “Gaşık Gara Olabilmez” gibi makalelerinde ana dilimizi, soy-kökümüzü, kaynağımızı araştırır. Kökten ayrılmama, köke dönme, kendini tanıma ve idrâk etmeye önem verir:
“Her bir halk için öz kökünü, ilkinini ve kaynağını bilmek vâcipden vâcipdir. Ona göre ki,haradan geldiğini bilmeyen,hara gideceğini de bilmez.” Diyor. (Bknz. Veten Ocağının Istisi,Bakü 1982,s.3)
“Gatıg Gara Olabilmez” adlı makalesini (Bknz. Azerbaycan gazeti, 2 Şubat 1993), bir dilci âlimin “İki Dilin Bir Adı” adlı makalesinde cevap olarak yazmıştır. “İki Dilin Bir Adı” adlı makalenin müellifinin, Azerbaycan ve Türkiye Türkçesini kastettiği “İki müstakil Türk dili vardır…Dilimiz yaşayacaktır, lâkin “Türk dili” adı ile yok” fikrine itiraz ederek şöyle der:
“Dünyânın hansı milletinin iki dili var? İki rus, iki ingilis, iki Fransız, iki alman vs. dili var mı ki, Türk dili de iki olsun? Belke müellif lehçeleri nezerde tutur? Beli, Amerika’da yaşayan ingilislerin dili ile İngiltere’de yaşayan ingilislerin dili arasında muayyen lehçe farkı var. Ammâ ikisi de ilgilis dili adlanır. Elece da arap dili, Elcezair, Irak, Seydiyye, Erebistan, Mısır vs. ölkelerin hamısında müeyyen lehçe farkları ile danışılan dil,ereb dili adlanır. Lâkin heç kes bu dili Elcezair, Irak, yahut Misir dili adlandırmır.
Müellif eğer dilimizi Azerbaycan Türkçesi adlandırsaydı, onunla râzılaşmak olardı. Lâkin o, bunu da kabul etmek istemir. "Azarbaycan dili” ıstılahını müdafie edir." (Azerbaycan gazeti,2 Şubat 1993) (Bknz.Türk Dünyası Ve Kardaş Ülkeler Edebiyatı, Hazırlayanlar: Prof. Dr.Maarife Hacıyeva, Yrd.Doç. Dr. Şahin Köktürk, Kerim Sarılar, Samsun 1997, Sf. 69)
Son olarak,Vahapzâde’den aldığım 16 Ekim 2004 târihli mektubu arzetmek istiyorum. Bakınız, bu mektubunda , dil mevzûsuna ne kadar ehemmiyet veriyor:
“Sayın M.Halistin Kukul
Türk Edebiyatı Dergisi’nin Temmuz 2004 sayısında yayınlanmış bulunan makalenizi * ve mektubunuzu aldım. Çok teşekkür ederim. Siz daha önce de benim hakkımda birkaç tane makale yazmıştınız. Bu makalelerin hepsinde benim ruhumu, edebî kişiliğimi çok güzel yakalamış ve açıklamışsınız.
Özellikle bu makalenizi çok beğendim. Çünki Sovyet döneminde yaptığım esas mücadele, ana dili uğrundaki mücadele idi. O zaman ana dilimiz kapalı kapılar arkasında idi. Bütün resmî işlemler Rus dilinde yapılıyordu. Ben de buna karşı mücadele ediyordum. Ana dili milletin varlığı demektir. Gerçekten de ana dili namusumuz, vicdanımızdır. Ana dilinin yasak olduğu bir ülkede millet de yoktur! Bahtiyar Vahabzade)"
(*Bknz.M.Halistin Kukul, Bahtiyar Vahabzâde’nin Türkçe Sevdâsı,Türk Edebiyatı Dergisi,Temmuz 2004,Sf.48-49)
O’nu rahmetle anıyorum. Mekânı cennet olsun!