Türk’ün Beyi çok önemlidir.
Bey her şeydir. Yedirir, kondurur, göçürür, korur, kollar…
Günümüzde resmi tabancaya hâlâ “Beylik Malı” denir.
Pek çok yerde “Miri arazi”ler vardır. Bunlar, Osmanlı’dan kalmadır. Sadece kullanma hakkı kişilerde olan devlet arazilerinin adı budur.
Mir, baştır, baş, beydir… Bey, aynı zamanda devlettir. Mülk, Bey’in yani devletindir. Bey, mülkü, idaresinde bulunanlar adına paylaştırır, yönetir…
Şu Kerkük türküsünde asıl olanın “bey” olduğu ne güzel anlatılmıştır.
Men sene gülüm demem,
Gülün ömrü az olur.
Men sene reyhan demem,
Yaprak döker dal olur.
Men sene derviş demem,
Post giyer Abdal olur.
Men sene begim diyerem,
Dayım bekler bek olur.
Bey, baştır ama “Kolektif aklı” ihtiyarlar (ak saçlılar) meclisi temsil eder Türk töresinde…
Ak saçlı olmak öyle seçimle kazanılan bir hak değildir. Hayatın süzgecinden geçmiş, yaş yaşamış, güngörmüş saygın insanların toplumda bir yeri, değeri vardı eskiden.
Günümüzde başkan her şeydir bir kuruluş için.
Yönetim kurulları kolektif aklı oluşturmak için vardı. Bunu kullanan kurumlara ne mutlu…
Partilerde, derneklerde baş seçilenlerden çok şey bekler alttakiler.
İşler iyi giderken başkan yere göğe sığdırılmaz. Aksi durumda “vurun başkana”…
Bir partinin il başkanı ve MV adayı trafik kazasında yaralanır. Bu kişilerin eski partisinin genel başkanı telefonla eşlerini arar, yapabileceği bir şey olup olmadığını sorar.
Bir arkadaş şöyle yorumluyor durumu:
-Buraya kadar iyi ama kendi partisinin il, ilçe başkanlarını da arayıp olayın takipçisi olmasını istemeliydi…
Bir genel başkan bu kadar ayrıntıya inebilir mi? Gereği var mı?...
Eee, başsa, var demektir.
İl Ocak Başkanlığım döneminde gece yarısı, her zamanki gibi aradı bir arkadaş. Anladım, şişenin dibinde uyanmış. “Memleketin hâli ne olacak” muhabbeti ediyor dilinin döndüğü kadarıyla…
-Gardaşım, saatin kaç olduğunu biliyor musun? Yarın kaç toplantım var, bu gece saat kaçta yattım haberin var mı, diye sordum. Biraz sonra:
-Sen başkanımız değil misin? Ben şimdi başka kimi arayayım, diye bağladı sözü.
Başka bir dernek başkanlığım döneminde aidat ödemeyen arkadaşıma:
-Sen bana bakmıyorsun, dedim.
Önce anlayamadı, anlayana kadar uğraştım.
Cevabı şu oldu:
-Biz seni başkan seçtik ya…
Seçimli o kongreye gelmediğini bilmiyorum zannediyor hâlâ…
Başkan var ya, üyelerin hiç sorumluluğu, yükümlülüğü yok zannediyor…
Böylesi bir sorumsuzluktan kurtulmadan toplumda huzur yakalamak zor olur.
Sosyal hayatta (derneklerde, partilerde) herkes sorumluluğunu bilirse işler düzgün yürür.