Mâlûm, Yunanistan, Atina’ya bir câmi yaptıracaktı!..Câminin yapım kararı 2006’da alınmıştı. 850 metrekare büyüklüğünde, 350 kişilik câminin minâresi olmayacak; bir çocuk bahçesi ve bir şadırvana sahip olacaktı. Bunun mâliyeti ise, 1 milyon beşyüz bin lira civarındaydı.
Şu an için, bu câminin yapımı tamamlandığı fakat açılışının hâlâ yapıl(a)madığı söyleniyor. İşte bir haber: ”Atina’da camisiz bir bayram namazı daha. İbadete açık camisi bulunmayan başkent Atina’da yaşayan 200 bini aşkın Müslüman, bayram namazını kendi imkânlarıyla, genellikle binaların bodrum katlarında kurdukları mescitlerde kıldı.” (Türkiye, 15. 06. 2018, 16.12)
Peki, buna karşı, biz ne yaptık? 3 milyon lira harcayarak tecâvüz adası olarak adlandırılan Van Akdamar’daki kiliseyi büyük merasimlerle açtık: Târih: 20 Aralık 2009.
Tarsus’ta, Saint- Paul Kilisesi’ni takribi 3 milyon lira harcayıp tâmir ederek, aynı yıl hizmete sunduk.
Trabzon’da, Sümelâ’yı , 6 milyon 872 bin lira ihâleyle, 2010’da, yine büyük bir merasimle açtık... Sanıyorum ki, bu üçü yeter!..
Bu tarihten sonra, Atina’da câminin hizmete açılması şöyle dursun, Ege Denizi’ndeki bâzı adalarımızın, Yunanlılar tarafından işgali bile söz konusu iken, mangalda kül bırakmayanlar niçin konuşmamaktadırlar, anlamak mümkün değildir...
Elbette..Diyeceksiniz ki, “Arkadaş, sen, ne diyorsun? Türkiye’nin beka sorunu olduğu şu günlerde böyle şeyler konuşulur mu?”
Ehh!..Az-çok, ben de, anlarım bu işlerden!..Meselâ; belediye başkan adaylarının açıklanması, sözü edilen bu “beka sorunu” için çok mühimdir(!)!..Bir belediye başkanlığını kaybetmek mi zorunuza gider, yoksa, “Koyun, Hurşit veya Bulamaç adasının işgali mi?” Veya “Keçi Adası’nın, Koçbaba Adası’nın veya Venedik Kayalıkları’nın mı?” Hele, bir düşünün!..Hangisi daha mühim!?
Çok tâze bir haber daha sunuyorum: “Selânikle câmi zulmü...Yunanistan’ın ikinci büyük kenti Selânik’te Osmanlı dönemlerinden kalma Hamza Bey, Hortacı Süleyman Efendi, Yeni Cami ve Alaca İmaret Camileri, devlet tarafından ibâdete kapalı tutuluyor. Bazı camilerin kapılarına kilit vurulurken, bazıları ise müze olarak kullanılıyor. Yaklaşık 7 bin Müslümanın yaşadığı şehirde cemaat, Cuma ve bayram namazlarını Makedonya ve Trakya Müslümanları Eğitim ve Kültür Derneği binasının zemin katındaki lokalinde kılmak zorunda kalıyor.” (Türkiye Gazetesi, 24 Kasım 2018, Sf. 9)
Tabiî ki, biz, medenî milletiz. Cömert milletiz; insansever, misafirperver ve yardımsever milletiz. Biz; bir dilim kuru ekmeği bölüşmesini bilen milletiz!..Biz; “Komşusu açken tok yatmayan” milletiz!..
Kişi başına yıllık geliri 20 bin doların üstünde olan Yunanistan’a yardım bile ederiz. Hattâ, bizim selâhiyetliler son model milyarlık arabalarda gezerken, biz, camilerimizde, renk renk naylon leğenlerle vatandaştan para bile toplarız...Çünkü biz, gerektiği zaman, hiç tereddüt etmeden,Akdamar’a, Saint-Paul’e, Sümelâ’ya para döken bir milletin mensuplarıyız!..
Böylece; ne kadar insânî düşündüğümüzü Avrupalılara, Amerikalılara ve dünyaya da anlatmış olduk/oluyoruz!..Onlar anlamamışlarsa, biz ne yapalım, değil mi?
Gerekmiyor (!) ammâ, istersek onlara birer “Eeeyyyt!..” çektik mi, tısar kalırlar!..
Bir hususu daha hatırlatmalıyım: Medenîlik, cömertlik, insanseverlik, hoşgörülük, yardımseverlik...gibi mefhûmlar, devletler arası münâsebetlerde değil; insânî/insanlar arası münâsebetlerde geçerlidir.
Devletler arası münâsebetlerin, menfaate dayandığını bilmeyen ise yoktur!..Kalanı ise, ahmaklık veya gaflettir!..
Durum budur!..Ben, sâdece hatırlatmak istedim, o kadar!..