Dünyâ şâiri Yûnus Emre’mizin, tpkı dîğer şiirleri gibi mükemmel, beyitler hâlindeki “şathiyyeleri” de meşhûrdur ve bunlardan biri şudur:
“Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu”.
Şathiyye, “(Şath, sözde ölçüyü kaçırmak’tan) ve edebiyâtta ise; “Ciddî bir düşünce ve duyguyu ince bir alay veya şaka yoluyle dudaklarda bir tebessüm uyandıracak şekilde, bâzan da sembolik bir dille anlatan şiir veya sözlere verilen isimdir.” (Bknz. Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İlhan Ayverdi, Kubbealtı Lugatı, İstanbul 2011, Sf. 1157)
Şathiyye’nin, tabiî ki, tasavvufta da derin mânaları vardır. Bu sebeple; önce, ele aldığım bu şathiyye’nin konumuzu ilgilendiren ve Niyazi-i Mısrî tarafından yapılan tahlilinin sonuç bölümünü sunacağım:
“İmdi kartalın, kuzgunun, arı ile ne münâseteti vardır? Kartal her ne kadar gözde büyük ise de yediği leştir ve kendinden çıkan dahi cifedir. Ama arı her ne kadar gözde küçük ise de yediği güzel kokulu çiçeklerdir, kendinden çıkan dahi güzel lezzetli baldır. İmdi doğan ve şahin misilliler ile münâsebeti olmadığı besbellidir.”(Bknz. Ahmet Kabaklı, Yûnus Emre,Toker Yayınları, İstanbul 1971, Sf. 139)
Elbette ki, ‘nesne’lerin yâni “arı” ve “kartal”, icraatları îtibârıyle mevzûmuzla tam örtüşmüyor. Örtüşen yanı şu: Ufak sanılan ve küçümsenen bir şey, büyük denilen nicelerini alt eder, bastırır.
Bunun; son zamanlarda bütün dünyânın/insanlık âleminin, şu veya bu diye ayırmaksızın, başına musallat olan ve adına “koronavirüs” denilen bir mikrop çeşidinin yaygınlaşmasıyla benzerliği vardır.
Virüs’ü, elbette ki, küçüklüğü ve hattâ görünmezliğiyle “arı”ya; ve, insanlık âlemini de, büyüklüğü îtibâriyle “kartal”a benzetebiliriz. Ancak; faydacılık açısından virüs, “arı’nın zıtlar üstü zıddı; “kartal” ise, mâsûm insanlığın zıtlar fevkinde zıddıdır.
Biz, mes’elenin, mizahî cephesini de söylemek istemiyoruz; çünkü, işin şakaya gelir tarafı yoktur. Ancak; şunu görmek ve idrâk etmek gerekir ki, edebiyat, pek çok fen bilimlerinin de kapısını aralamak istemektedir ve aralamaktadır.
Verilen mecâzlar her ne olurlarsa olsunlar, “anafikir”, bizi, bir yerlere götürmektedir. Benzetmemiz, şahıslar (arı-kartal) ve (virüs-insan) kaabiliyetleri bakımından yerli yerine oturmasa bile, “teşbihte hata olmaz” ifadesiyle baktığımızda, hiç de, yabana atılacak bir şey değildir.
Zîra; her şey, artık, gözlerimizin önünde cereyan etmektedir: Görünmeyen fakat varlığını her ân yakınımızda hissetiğimiz can alıcı korkunç “virüs”, tekraren söylüyorum, elbette arı’ya emsâl olmasa bile, “kartalı sallayıp yere vur”mamış mıdır?
İster sâde bir vatandaş, isterse bir devlet başkanı olsun, aynı tedirginliği, endîşeyi hattâ korkuyu bizzat kendi bünyesinde yaşamıyor mu?
Bütün bunların, “yalan değil gerçek” olduklarını müşahede edip, irkilmiyor muyuz? Yâni, bu kadar küçük mikroskopik bir virüs sebebiyle, ölenleri, yâni “tozunu” görmüyor muyuz?
Dünyâ, bir uçtan bir uca, bugüne kadar hiç şâhit olmadığı bir şekilde, temizlik maddeleriyle yeni-baştan temizlenmekte; insanlar, belki de, hayatları boyunca yapmadıkları temizliği, bünyelerinde ve evlerinde yapmaktadırlar.
Sosyal hayat, baştan başa değişim göstermektedir. Devletler arası gidiş gelişler sınırlandırılmakta, birçok yerde, -muhtemel açlığa karşı- yiyecek satış merkezleri silip süpürülmekte, panik yaşanmaktadır.
Dünyanın bu çağında, teknolojinin en ileri safhada bulunduğu bir zamanda, bu kadar tedirginliğin ve korkunun yaşanmasındaki sebep, işte, “bir virüs’ün, bir insanlık âlemini sallayıp yere vurması”dır.
Dünyanın korku devleri hâline gelen bâzı devletleri bile, bir virüs karşısında süklüm-büklüm’dür. İlmin önemi, bir daha kendini gösterirken; güzel ahlâkın ve bununla beraber temizliğin insanlığı taşıdığı merhale ile, çevreyi korumanın da ne kadar dikkate değer kıymette bulunduğu idrâk edilmelidir.
Temenni ederim ki; insanlığı idâre ettiklerini iddia eden devletlerin başkanları / cumhurbaşkanları / k(ı)ralları v.s. , kibirden uzak, mâsûmlara karşı şefkatli, ilmî hakîkatlere rağbet gösterir tarzda, önce kendi ülkelerini ve bilâhare de, devletlerarası münâsebetleri tanzîmde âdil olurlar.
Kibir, aynı koronavirüs gibidir. İnsanı alçaltır ve insanlığı yer-bitirir. Sosyal hâdiselerin herbiri, bir dîğeriyle alâkasız değildir. Dünya, bir âhenk içersinde yaratılmıştır ve bu âhengi bozan ister küçük, ister büyük diye vasıflandırılsın, meydana gelen/getirilen her uyumsuz tavır, ‘denge’ için, mutlaka bir muhatap bulacaktır.
Düşününüz ki, “bir koronavirüs” için yapılan seferberlikte hebâ olan zamanın, çekilen korkunun ve harcanan paranın hesabı yoktur!..
Kartalın, işi zordur!..