Ne talihli insanım bilseniz.
Yurt içinde, yurt dışında öyle unutulmayacak işlere imza atmışım, öyle art niyetli insanları paspas etmiş, öyle güzellikler yaşamışım ki unutulmaz. Allah’a şükürler olsun.
Nereye yönelsek adımız bizden önce gitti hep.
Gönülleri gönlümüze ayarlı olanlar sevinçle, gönül telimizle ayarı tutmayanlar öfke ve kinle beklediler bizi.
Çok sonraları görüldü ki biz vazgeçilecek adamlar değiliz.
Kimseye peşin peşin öfke ve düşmanlığımızın olmadığı, insani, milli değerlerimizle kavgalı olmayan herkese eşit uzaklıkta durduğumuz görülünce - normal insan olduğumuz - fark edilince sevdiler, tutup sarıldılar sımsıkı…
Fransa, Montereau Fault Yonne’de görevliyim. Yavaş yavaş tanışıp kaynaşıyoruz ama anlıyorum ki kendimiz gelmeden adımız gelmiş…
Hasan Emmi camide, cemaatte hep serin duruyordu başlangıçta. Sıkıntısını anlamamak ne mümkün... Biz, eskiden beri tanışıyormuşuz gibi davrandık hep.
Bir gün Antepli Muhsin’e:
-Bu Hasan Emmi’yi sana verdim. Ne et et, yumuşat. Bize husumetini sıfırla…
Baktı omzunun üstünden yana dönerek, sonra hafif döndü:
-Kuru dal yeşerir mi, dedi.
-Yeşerir, deyince sordu:
-Nasıl?
-İşte bu… Soracaksın, anlayacak, gereğini yapacaksın. Hasan Emmi’ye hiçbir şey söyleme… Camiye, lokale gelince kalkıp yer göster. Çay dağıtmaya kalkınca hemen elinden al, sen dağıt. Çay verirken önce ona ver, başka bir şey yapma.
-O kolay da bakalım faydası olacak mı?
-Oluuur, merak etme, dediğimde:
-Yav, bu acı kart ağacın meyvesi çok güzel meyvesi. Osman bizim canımız, ciğerimiz, dedi…
Aradan epey zaman geçti. Bir gün kulağıma eğildi Muhsin:
-O iş tamam hocam. Vazife bitmiştir, demez mi?... anlayamadım:
-Hangi iş, ne oldu?
-Hasan Emmi tamam…
-Nasıl anladın?
-Dün sarıldı boynuma. “Muhsin, ben sizi çok seviyorum ama anlamadığım bir şey var. Siz niçin kafalarınızı tokuşturuyorsunuz” diye sordu.
-Ee, sen ne dedin?
-Emmi, bu bizim en önemli işimiz. Bu, “Başımız, aklımız, fikrimiz bir, Allah bir, vatanımız bir…” demektir deyince sarıldı boynuma da “Aha, ben de sizdenim” dedi.
-Biz kime hangi görevi vereceğimizi biliriz Mösün… Bu senin en kötü işin olsun…
***
Hasan Emmi’ye boksör denmesinin sebebi şudur:
Takıştığı birini kavgaya davet eder iş yerinin arka tarafına. Nasıl ettiyse ceketini geçirir adamın başına, makinalı gibi vurmaktadır yumruklarını. Bunu görenler takarlar adını:
Boksör Hasan…
***
Bir gün, çocuklarla 23 Nisan Bayramı hazırlığı yaparken gelmiş, şiirini ezbere okumaya çalışan bir öğrenciye çıkışırken fark ettim.
Gözaltından takip ettim ki yakaladım ışığı…
İlkokulda ezberlediği “Dur Yolcu” adlı şiiri, el kol hareketleriyle ve hançeresinin bütün şiddetiyle okuyor…
Yaklaştım:
-Emmi, unuttuğun yerler var. Tamamını yazıp vereceğim, hep yaka cebinde dursun, ezberini tamamla. En uygun bir yerde sana bu şiiri okutacağım, dedim, çok sevindi.
İnanın bunu derken bir planım yoktu…
Osman Aygün, Hasan Emmi’nin oğlu. Montargis’de ikamet eder ve oradaki Ülkü Ocağımızın başkanıdır.
Duyduk ki derneğimize fiili bir saldırı yapılmış. Karar verdik, orada bir Şahlanış Gecesi yapmak, vatan delisi yiğitlerle kucaklaşmak gerek…
Hazırlıklar yapıldı, kararlaştırılan gün Hasan Aygün Emmi’ye:
-Hazır ol, seni sahneye çıkarabilirim. Sürpriz olsun, kimseye deme…
Sevindi, beraberce iki minibüs, birkaç araçtan oluşan konvoyla vardık salona.
Öğrencilerle türkülerimizi, marşlarımızı söyledik, şiirler okundu. Sonunda, üstümüzü değiştirip bağlama elimizde “Aşık İbreti” takdimi ile sahneye çıktık.
Programın bir yerinde:
-Şimdi size tahmin bile edemeyeceğiniz başka bir sürprizim var… Değerli başkanımız Osman Aygün’ün saygıdeğer babası Hasan Aygün’ü takdim ediyorum. Vatan sevgisi nasıl dile getiriliyormuş, görün bakalım, dememle, baktım kapmış mikrofonu…
Sahnenin önüne bir varışı, bir duruşu var, anlatılmaz…
Seyircileri bir selamlayışı var, tarif edilemez. Çılgınca alkışların orta yerine:
-Dur Yolcu, diye avuç içlerini seyircilere tutarak bir kükreyişi var… Yüreğim yerinden çıkacak…
-Bilmeden gelip bastığın bu toprak / Bir devrin battığı yerdir, derken işaret parmağıyla ayaklarının dibini bir gösterişi var… Aman Allah’ım!...
Herkes coşkunun zirvesinde ve ayakta alkışlıyor…
Hasan Emminin topuklarını birleştirip başıyla bir selam verişi var… anlatılmaz.
Osman’ımın sahneye fırlayıp gözyaşları içerisinde babasına bir sarılışı var, mümkün değil, anlatılamaz ve ancak anlık bir zirvedir o…
İstek üzerine ikinci defa okuyuşu, daha sakin ama daha etkili bir coşkuya sebep oldu.
O an orada olanlar hatırlayacaklar ve anıları tazelenecektir yine…
Allah sana rahmet etsin Boksör Hasan Emmi, mekânın Cennet olsun. Evlâtlarının nesline bereket Osman Aygün… Senin de Antepli Muhsin…
Yüreği yüreğimizle akortlu olduğu hâlde bunu fark edemeyip aykırı ses çıkaran güzel insanlar…
Sizin de yüreğinize dokunacak Muhsinler olsun ömür boyu.
Yüreğinizi bize uzak tutmayın…