"Biz, kim olduğumuzu, asırlarca bir arada yaşadığımız insanlar tarafından bağrımızdan hançerlenince anladık" diyen M. Kemal Atatürk, tarihimizi aklıyla, bilgisiyle, birebir yaşadıklarını da katarak altın harflerle yazan bir büyük Türk evlâdıdır.
“Bu memleket tarihte Türk’tü, hâlde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır” derken o günün şartlarında bu günlerin ilmi araştırmalarına ışık tutmuştur.
“Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. Ve şunu kat'i olarak söyleyeyim ki bir millet, varlığı ve bağımsızlığı için her şeye girişir ve bu gaye uğrunda her fedakârlığı yaparsa, muvaffak olmaması mümkün değildir” inancıyla 19 Mayıs 1919’da çıktığı Samsun’dan yolunu 9 Eylül 1922 günü İzmir’de şereflendirirken girişeceği yeni hamleler için güç toplamıştır…
Türk olmanın bilinci ve gururuyla yerinde duramayan “içinde bulunacağı ahval ve şeriatı düşünmeden” atıldığı mücadeleler sonunda şu sözü söylemeye en çok yakışan ondan başka kim vardır:
“Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim; bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır”.
Atatürk'ü iyi tanıyamamış olanların Atatürkçülüğü böğrüme batıyor yıllardır, içimi acıtıyor.
Söylemleri onca görünse de eylemleri ona ve milletimize düşman olanlarla sarmaş dolaş olan kimliksizler var.
O büyük adam, soyadı ATATÜRK olan Türk’ün Sarı Başbuğu, Bozkurt Mustafa Kemal'idir.
Tarihini iyi bilmeden, millî kahramanlarını anlayamadan yarınlara kalacak eser verebilmek şunun için zordur:
Her türlü yalana, iftiraya, göz korkutmasına dirençli olamazlar onlar. Ufacık bir sarsıntıda yıkılır, rüzgârda uçar gider.
Büyük adamlar, haddini iyi bilir ve yalakalara, yallama dallama takımına haddini bildirir.
Bize, Türk olmanın gururunu yaşatan Mustafa Kemal Atatürk’e yaranmak için “İskender’in doğum yerinin de Selanik civarı olduğu” hatırlatılınca, o büyük adamın söyledikleri, üfürükten kahramanların kulağına küpe olsun:
“Mukayese burada sona erer. İskender dünyayı fethetmişti. Ben böyle bir şey yapmadım! O dünyayı istila edeyim derken kendi vatanını unutmuştu. Ben vatanımı hiçbir zaman unutmayacağım!” der.
Tarihteki bir büyük kişiyle karşılaştırılmasına meyledecek hafif bir karakter sahibi değildir Mustafa Kemâl.
10 Kasımları yas günü ilân edip sahte gözyaşı döken timsahlarla bir arada yaşıyoruz bu topraklarda.
Her 10 Kasım’da onun ne kadar yüksek karakterli bir Türk Büyüğü olduğunu daha iyi fark etmenin huzurunu duyuyor, ardımda duran bir yüce dağ olduğunu hissederek yürüyüp gidiyorum yarınlara doğru. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk bir ışık, milletinin yükünü taşımaktan incinmeyen bu büyük Türk, bakın bunu ne güzel anlatmış:
“Hayatımın bütün safhalarında olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felaketleri arasında da, bir dakika geçmemiştir ki, her türlü huzur ve istirahatimi, her nev'i şahsi duygularımı, milletin selameti ve saadeti namına feda etmekten zevk duymayayım”.
Asla şüphem yoktur ki; Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti bundan sonraki inkişafıyla atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
On Kasım, Mustafa Kemal Atatürk’ün her fani gibi aramızdan ayrılış günü, bir kahramanın, yol göstericinin yok oluş günü değil ona daha sıkı sarılma, onu yeniden anlama günüdür.
Değişse de devirler milletimize düşmanlığı olanlar tükenir mi?
Bu durumda, Mustafa Kemal Atatürk’ü daha iyi anladıkça ufkumuza duvar örenlere karşı sesimiz dana gür çıkmaz mı her zaman?
Tenler ölür ama canlar ölmez.