Cava din zihniyetinde; (kejawen) namaz ilmihal anlamından çıkarılıp bir iç düşünce ve riyazet (shalat daim) gibi algılanır. Böylesi bir haleti ruhiye içindeki bedeni kemale erdirmek için yüksek ahlâk yolundaki aşamaları (salira) geçmek zarureti ana istikameti belirler. Cava insanı namaz (sholat, salat, shalat) kavramından ikicil bir anlam çıkararak senkretik karakterini ortaya koyar:
Salat daim; Cava bilgi hazinesinde (kepustakaan) mevcut olan sünnet ve nafile namazlar ile beş vakit namazın dışında secdesi, rukusu bulunmayan değişik tapınma türüdür. Klâsik namazı işaret eden salat ifadesi düşünme, tefekkür işlevi kazanır. Kendine yönelik bir uyarı, (mawas diri) müzakere, nefis muhasebesi (özeleştiri)olup mulat sarira sıfatıyla nitelendirilir. Mawas diri; sürekli Yüce Tanrı’yı hatırlayıp O‘na özen gösterme demektir. (1)Shalat daim yani düşünce ve zikir namazı anlamında farklı birçok ibare de kullanırlar.Tanrı’yı düşünme ve kendini eleştirme şeklinde iki nitelikli bir simgesel dua (namaz) gibi algılanabilir.
Nitekim Raden Ngabehi Rangga Warsita (1802- 1873) kitabı Wirid Ma’lumat Jati’de salat daimi şu şekilde betimler:
“Yaşamımıza titizlikle dikkat etmeliyiz. Sonra da her şeyin hakiki Yüce Tanrı’dan doğduğunu kabul etmeliyiz. Yüce Kadiri Mutlak Tanrı’nın yarattığını kabul etmeliyiz. Böylece de ardından salat daim yani hakiki dua yapmış oluruz. Cava tasavvuf zihniyetinin bir saray temsilcisi olan Rangga Warsita salat daim dediği “düşünce namazı” ifadesini normal namaz ile kıyaslayarak şu şekilde açıklamaya devam eder: “Ben her zaman yaşamım boyunca salat daime niyet ederim. Kıyam, (berdirinya) yaşamım rüku, (rukunya) görme yetim (penglihatanku) rükudan sonra kıyamda beklemek, (iktidalnya) işitmem (pendengeran) secdelerim, (sujud) öpmem (penciumanku) ayeti kerimeleri okumam, söylemim veya seslenmem, (ucapanku) teşehhüd miktarı oturmam, (duduknya) imanım övgüm ve yüceltmem, (pujiannya) giren nefesimin dışarı çıkması (keluar masuknya nafasku) zikirim, (zikirnya) hatırlamam (ingatanku) kıblem, (kıblatnya) derin derin düşünüp tefekkür etmem (renungan)icra etmem zorunlu olan farzlar, (fardu menjalankan yang wajip) ilâhi kudret nedenimdir. (lantaran kodratku) Orada kişisel hayatımızın Öz’üne (Zat) teslim edin. Artık tereddüt etmeyin, çünkü bu Öz; (Zat yani Allah) doğamız ve yaptığımız işler, tüm duaların özünün bir işareti, hakiki Kuran olarak mevcut duruyor.”
Ranggawarsita açıklamasına şöyle devam eder: “İşte bu salat daimdir. Yani hakiki namazdır. İçinde hiçbir kesinti yoktur. Rekat sayısı olmayan, bir işte çalışarak, oturarak, ayakta, koşarak, bekleyerek, durarak, kıssalara kulak kapayarak, uyuyarak giderek, uyuyarak hizmet ederek namaz kılmadır. Secdesiz, rükusuz sadece yaşamımızda mevcut olan bir haleti ruhiye ve hissiyattır.” ”Ranggawarsita'ya göre, gerçek namazın özü; ana eylem olarak yararlı olmayan şeylere kulaklarını kapayıp sabrederek namazı icra etmektir. Onlara göre salat daim, Tanrı'yı aramak için dolaşan bir manevi uzmanın (ahli kerohanian) şekillendirdiği bir örnektir. Bu arayışta Yüce, en kutsal ve mükemmel olan Tanrı'yla tanışmak ve bulmak için, fiziksel ve zihinsel olarak kutsal olmak gerekir. İnsan bu nedenle daima Tanrı'yı hatırlamak ve okumak için kalbini ve duygularını açmak zorundadır. Salat daim; tasavvufi anlamda böyle bir yöntemle “sürekli hatırlamak ve zikretmek” olan dua ile başarılabilir.” (2)
Adil ölçümleme”ile ilgili gördükleri salat daim konusunda sesin tonlaması bile ahlâki değerleme içinde algılanır. Orta Cava insanının sesi son derece yumuşak ve son derece düşük frekanslı olup Batı Cava Betawi kavminden bile farklılık sergiler. Eğer ses tonu yükselirse “kavga yapıyor” şeklinde algılanır. “Kendini karşısındakinin yerine koyma” beklentisinin standart ölçütü karıncayı bile ezmeyecek yumuşaklık ve naifiyet içinde davranmadır. Kimi kereler bir kalabalığın içinde “müsaade eder misiniz” sesli ifadesini dahi kullanmaz. Sağ elini aşağıya indirip kendisine yol açar. Ekvator ikliminin belirlediği “sıcak”“soğuk” gibi kavramlar, deriye zayıflık, dayanıksızlık olarak işler. Ahlâki değerleme ölçütü de bedensel tahammülün düşük derecede olması oranında her şeyin azı ile yetinme olarak tecelli eder.
Kötü niyetli, umursamazca olmamalı, aksine, dikkatle, ciddiyetle, pürüzsüz bir şefkatle, sabırla kendini vermiş bir şekilde yönlendirilmelidir. Dolayısıyla İslâm geleneğinde mawas diri aslında, bu amaçların benliğin gerçek anlamını bilmesi ve onu benlğine sindirmesi anlamına gelen gerçek bilim (ilmhaqiqa) elde etmede bir araç olarak anlaşılabilir. (3)
Demek oluyorki Cava din zihniyetinde “ilmihal” ve “din esasları” temel icraat birimi “kalp” yani içe ait bir organda gerçekleştirilen bir faaliyetler bütünü olarak algılanmaktadır.Hal böyle olunca kalbe özgün simgesel anlatım ve yorum din esaslarını bedensel icraat alanından çıkarıp kalbi işlemlerin icra edildiği alana götürmekte ıstılahlandırma da bu şekilde gelişmektedir. Ancak böylesi bir İslâm tarzı yerli ve özgün olmakla birlikte 1965-1998 Suharto rejimi döneminde yükselen klâsik İslâm sesi ve muhaliflerin kıyımı sürecinde “siyasi kıtal” nedeniyle çok baskı görmüştür.