Türkiye’de Türk Silahlı Kuvvetlerinde, bazen kurumsal olarak bazen de subayların inisiyatif alarak sivil yönetime yaptığı müdahalelere şahit olduk. Türkiye’de 1950 yıllarındaki çok partili sistemden sonra askeri kuvvetler özellikle iç güvenliği bahane ederek hükümetleri istifaya zorlamış, başarılı olamadıklarında ise sivil yönetimlere müdahale etmişlerdir.
İhtilal, darbe, muhtıra…
Adı her ne olursa olsun, bazen emir komuta içinde bazende emir komtanın dışında hareket edilerek demokratik sivil yönetime yapılan müdahaleler hep bir suç teşkil etmiştir. Zaten demokratik hayata geçtikten bir süre sonra sivil yönetimleri bertaraf eden yfuödldu cezalandırılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşen ilk askerî darbe 27 Mayıs 1960'ta yapılmıştır. Başta cumhurbaşkanı ve Başbakan ve 200’den fazla asker darbeciler tarafından tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. Bu darbe emir komuta zinciri dâhilinde yapılmamıştır.
12 Mart 1971 tarihinde (12 Mart Muhtırası) Türkiye ‘de meydana gelen dördüncü; başarılı olmuş ikinci; ve emir-komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askeri darbedir. Muhtıra verilerek, hükümetin istifaya zorlandığı askeri bir müdahale…
12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleştirilen askeri müdahale, emir komuta zinciri dahilinde yapılmıştır. 12 Eylül müdahalesi Cumhuriyet tarihinin demokrasiye vurulan 3. darbesidir.
Adı her ne olursa olsun, hangi sebeplere dayalı yapılırsa yapılsın, Hangi gerekçelerle emir komuta zinciri dahilinde veya haricinde yapılırsa yapılsın her halükarda bu insanlık suçudur. Demokrasiye ve insan haklarına vurulan bir darbedir.
2007 yılından sonra bazı muazzaf emekli askerler darbe planları yaptıkları gerekçesiyle yargılanmaya başlanmıştır. 200’den fazla asker tutuklu olarak hakim karşısına çıkarılmışlardır Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven darbe teşebbüsü iddiaları, Balyoz darbe planı, İrticayla Mücadele Eylem Planı, Ergenekon davaları, 12 Eylül Darbesi ve 28 Şubat Süreci darbe veya darbe teşebbüsleri adaletin önüne çıkarılmıştır.
Bunlardan, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven, Balyoz, Ergenekon, davaları ‘Türk Silahlı Kuvvetlerine kurulan bir kumpas’ olduğu ortaya çıkarak yargılama sürecindeki tüm savcılar hakkında soruşturma başlatılarak meslekten men edilmiştir.
Bugün geldiğimiz noktada; 15-16 Temmuz’da kendilerini Yurtta Sulh Konseyi olarak ifade eden bir grup hain tarafından darbe girişimi yapılmıştır.
TRT silahlı güçler tarafından baskına uğramıştır. TRT’de ordunun sivil yönetime el koyduğu ifade edilerek bir bildiri okutulmuştur. Türkiye’de sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edildiği duyurulmuştur. TSK’nın en rütbeli komutanları rehin alınmış, darbe girişimine dahil olmaları için zorlanmıştır.
Boğaziçi Köprüsü darbeciler tarafından trafiğe kapatılmış, TBMM bir çok milletvekilinin içerde bulunduğu sırada savaş uçakları tarafından bombalanmıştır. Halkın üzerine ağır silahlarla kurşun yağdırılmış, savaş uçakları ve tanklarla korku ve panik yaşatılmıştır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başkomutan sıfatıyla gerçekleştirdiği konuşmada darbecilere hiçbir şekilde imkan tanınmayacağını ifade ederek halkı meydanlara ve havalimanlarına davet etmiştir.
Evlerinden çıkarak meydanlara ve havalimanlarına koşan vatandaşlar hiçbir siyasi görüş ve düşünce ayırt etmeden tek VATAN, tek MİLLET, tek BAYRAK ve DEMOKRASİ aşkı ile darbeye adeta kafa tutmuş büyük bir kahramanlık sergilemişlerdir.
Türk milleti tarihten bu güne bir çok badireler atlatmış, bir çok darbe ve darbe teşebbüslerine maruz kalmış bir millettir. Demokrasiye her müdahalede, Türkiye’nin her yönden ne kadar geriye gittiğine şahit olmuş ve artık yeter demiştir. Hiçbir darbenin kendi selametine olmadığına tam olarak iman etmiştir. Ülkemizde kalkışılan darbelerin dış mihraklar tarafından organize edildiğini, hiç kimsenin ve hiçbir gücün millet iradesi üzerinde olmadığına inanmış ve darbelere hayır demiştir.
Tüm Türkiye’ye geçmiş olsun.
Darbecilerden hesap sorulmalıdır. Ancak, Türkiye’de haince bir darbe yapmaya kalkışanlardan hesap sorulurken haince planın içinde hiçbir şekilde olmayan insanların hak ve hukukuna riayet edilmelidir. Böylesi karışık bir ortamda hislerle, duygularla, dedikodu ve zanlarla hareket edilerek suçsuz ve günahsız insanların hak ve hukukları çiğnenmemelidir.
Darbe yapmaya kalkışan hainlere kim ortak olmuşsa, kimler destekte bulunmuşsa, kimler önderlik yapmışsa teker teker ortaya çıkarılmalıdır. Devletimizin bağırsakları, hainlerden, dış mihrakların hizmetkarlarından, kanı bozuklardan temizlenmelidir. Bu temizlik yapılırken, yine hak ve hukuka riayet edilmeli suçu ve günahı olmayan insanların gurur ve onuruyla oynanmamalıdır. Haksızlıkları, antidemokratik ihanet şebekelerini yok edeyim derken adaletsiz, hukuksuz ve haksız uygulamalara zemin olabilecek bir yapılanmaya gidilmemelidir. Aksi taktirde, diğerlerinden ne farkımız olabilir?
DARBECİ İHANET ŞEBEKELİRİNE GEÇİT YOK!