Azerbaycan Yazarlar Birliği ve Gazeteciler Birliği üyesi, ödüllü şair ve yazar Namig Delidağlı, yıllara yayılan yaratıcı yolculuğunu ve zorluklarla örülü hayat serüvenini samimiyetle paylaşıyor. Kurucusu olduğu edebiyat platformlarıyla sadece Azerbaycan’da değil, Türkiye’de de yakından takip edilen Delidağlı, ‘Edebiyat ve gazetecilikte her şeyin temelinde söz var’ diyerek, yaşamındaki tesadüflere değil emeğe, mücadeleye ve inanca vurgu yapıyor. Onun için yazmak, sadece bir meslek değil; milletin hafızasına ses veren bir sorumluluk. İşte Delidağlı’nın edebiyattan toplumsal sorumluluğa, kişisel mücadeleden vatan sevgisine uzanan ilham veren hikâyesi…
Röportajımız, Azerbaycan Yazarlar Birliği, Azerbaycan Gazeteciler Birliği üyesi, "Manevr.az" ve "Dalidag.az" internet sitelerinin kurucusu, "Kapsamhaber.com" sitesinin köşe yazarı ve Cumhurbaşkanlığı Ödülü sahibi, tanınmış Azerbaycanlı şair, gazeteci Namig Delıdağlı'dır.
Çağdaş şiirimizin tanınmış isimlerinden Namig Dellıdağlı ile yaptığımız söyleşinin okuyucularımızın ilgisini çekeceğini düşünüyoruz.
— Namık bey, faaliyetleriniz çok yönlü. Aktif olarak edebi yaratımla uğraşmanızın yanı sıra kurucusu olduğunuz internet siteleri ve edebiyat dernekleri de var. Siz aynı zamanda Türkiye'de faaliyet gösteren iki internet sitesinde köşe yazarlığı yapıyorsunuz vs. Bunların emek ve sabır gerektiren işler olduğunu bildiğim için bu konuda soru sormayacağım. Sizin için doğuştan gelen bir meslek olan edebiyatla gazetecilik arasında nasıl bir ilişki var, bu iki alan birbiriyle nasıl bağlantılı?
— Temel bağlantı, her ikisinin de yetenek gerektirmesi ve yazma becerisine sahip olan kişilerin bu iki alanda kendilerini test etmeleri ve imzalarını doğrulamalarıdır. Aradaki fark, edebiyatın salt yaratıcı bir alan olması, gazeteciliğin ise aynı zamanda edebi ve sosyal bir meslek olmasıdır. Ama ikisinin de malzemesi, ham maddesi SÖZ'dür.
—Azerbaycan edebiyatının uluslararası ölçekteki yerini nasıl görüyorsunuz?
Azerbaycan edebiyatının tarihi çok eski ve zengindir. Resmi kaynaklara göre, eski Azerbaycan edebiyatının ilk örnekleri Herodot'un "Tarih" kitabında yer alan "Medya" ve "Astyages" efsaneleridir. Ayrıca eski Azerbaycan edebiyatının günümüze ulaşan en büyük ve en önemli anıtının "Avesta" olduğunu da belirtmekte fayda var."Kitab-ı Dede Korkut" destanı, Azerbaycan Türklerinin tarihi kahramanlık geçmişini yansıtan muhteşem bir sanat abidesi olarak bugün de güncelliğini korumakta ve okunmaktadır. Bu destanın sadece Azerbaycan için değil, aynı zamanda uluslararası alanda da önemli bir kültürel miras örneği olduğunu belirtmek isterim. Dede Korkut destanı, 2000 yılında UNESCO tarafından "İnsanlığın Sözlü ve Somut Olmayan Kültürel Mirasının Başyapıtları" listesine alındı. Bu da destanın uluslararası alanda tanınması ve korunmasına büyük katkı sağlamıştır.
Azerbaycan edebiyatının belli dönemlerde baskılara maruz kaldığını ve zorlu, ama aynı zamanda onurlu bir tarihi süreçten geçtiğini de belirtmek isterim.
1937 yılında baskı makinesinin direksiyonuna oturan Stalin-Bagirov çifti, birçok milli düşünürü, edebiyatçıyı, şairi ve yazarı "siyasi faaliyetleri" nedeniyle "halk düşmanı" olarak yaftalayıp tutuklattılar. İşkence gördüler ve idam edildiler.Görüldüğü gibi, Sovyet sonrası dönemde "rüzgara yalan söylemeyen" ve "sözcüklere aldırmayan" yazarlar baskının kurbanı oldular. Özgür konuşma ve yaratıcılığın önünde ciddi engeller yaratıldı. Bu durum kuşkusuz edebiyatın gelişmesini olumsuz yönde etkiledi.Bütün bunlara rağmen Azerbaycan edebiyatı dünya edebiyatına değerli katkılarda bulunmuştur.Elbette çağdaş Azerbaycan edebiyatının gelişme dönemi ülkemizin bağımsızlığını kazanmasından sonra başlamıştır. Azerbaycan edebiyatı artık yeteri kadar gelişmiş, şiir ve nesirde dünya çapında eserler vermiştir.
—Özbekistan, Kazakistan ve diğer Orta Asya ülkeleriyle edebi ilişkilerin geliştirilmesi için ne gibi çalışmalar yapılıyor? Kişisel ilişkileriniz ne düzeyde?
— Ülkemizin genel olarak Türk dili konuşan devletlerle her alanda geniş ilişkileri var ve bu konuya büyük ilgi duyuyoruz. İlişkilerimiz edebiyat alanında da genişledi.Yaratıcılığımızı daha geniş bir alanda sunmayı ve hem basın ve medya aracılığıyla, hem de kişisel ilişkiler kurarak karşılıklı ilişkiler yaratmayı amaçlıyoruz. Bu alanda çok aktif olan çeşitli kuruluşlar ve edebiyat dernekleri var.Geçtiğimiz yıl, kardeş Özbekistan'da bir sonraki şiir kitabım yayınlandı ve orada yaşayan ve bana destek olan dostlarıma minnettarım. Kitaplarımın Türk dili konuşan diğer ülkelerde de yayınlanmasını istiyorum ve bu yönde çalışmalarım devam ediyor. Yaratıcılığımın örnekleri Orta Asya ülkelerinin basın ve medyasında sürekli olarak yayınlanmakta ve yayımlanmaktadır. Burada yaşayan yaratıcı insanların yaratıcılıklarına dair örnekleri düzenli olarak yönettiğim internet sitelerinde yayınlıyoruz.
—Edebiyata ve kitap okumaya olan ilginin günümüzde de aynı kaldığını düşünüyor musunuz? Gençlerin kitap okumaya olan ilgisini nasıl artırabilir ve geliştirebiliriz?
—Elbette kitap okumaya olan ilgi, bir önceki döneme göre önemli ölçüde azaldı. Bunun da nesnel nedenleri var. Günümüzdeki bilgi bombardımanı ve ilgi alanlarımızın başka alanlara yönelmesi nedeniyle kitap okuma isteği azaldı. Her şeyin kolayını aradığımız gibi, manevi ihtiyaçlarımızı da kolay yollardan gidermeye çalışırız. Dolayısıyla kitapların yerini alan internet kaynakları bu boşluğu ve ihtiyacı bir ölçüde doldurmaktadır. Bu doğaldı. Dünya hızla gelişiyor. Ancak hiçbir şey kitaplardan aldığımız manevi gıdanın ve huzurun yerini tutamaz. Bu nedenle gençlere kitaplardan uzak kalmamalarını tavsiye ediyorum, çünkü kitaplar gerçekten de ruhun en güzel besin kaynağıdır.
—Hayatınızda tesadüfler oldu mu ve bunlar yaratıcı faaliyetlerinizi nasıl etkiledi?
—Hayatımda ve işlerimde büyük bir tesadüf olmadı. Hayatta başardığım her şeyi zorluklarla ve kendi başıma başardım.
—Hayatınızın bir bölümünü değiştirme fırsatınız olsaydı neyi değiştirirdiniz ve neden?
-Hiç bir şey. Çünkü bu imkânsızdır.
—Sizce yaratıcı insanlar dünyayı nasıl anlıyor ve ifade ediyor?
—Herkes bilir ki bu dünya geçicidir. Hem yaratıcı, hem de yaratıcı olmayan. Buradaki temel fark algılama meselesinde ortaya çıkıyor. (Aslında dünya ebedîdir. Biz gelip geçeriz, o ise bakîdir.) Bu dünyanın ebedî olmadığını bilen bazı kimseler, iyilikten çok kötülük yaparlar.Ve yaratıcı insanların dünya içinde kendilerine ait bir dünyaları vardır. Rüyalarında kurdukları kendi dünyalarını sonsuza dek biliyor olabilirler. Bu bir teselli ama...
— Namık bey, günümüz Azerbaycan edebiyatının ana temaları nelerdir?
—Bu soruya biraz bireysel olarak yaklaşsam daha doğru olur. Çünkü yaratıcılık kişisel bir meseledir. Başkası adına konuşmak veya fikir beyan etmek doğru olmaz. Herkesin kendine has sesi, kendine has sözü, kendine has ruhu var.Bir Azerbaycan vatandaşı olarak, şu anda zafer ruhuna en derinden bağlıyım. Düşmanın milletimize ve ülkemize karşı işlediği vahşeti ve acıları zaman zaman yaratıcılığımızda yeniden canlandıracağımız doğrudur ve bunu unutmamalıyız! Ancak ben, yaklaşık otuz yıldır Ermeni saldırısına maruz kalmış bir ülkenin vatandaşı ve yazarı olarak, vatan acılarını değil, parlak zaferimizi, zaferimizi, yiğit Azerbaycan askerinin yiğitliğini ve cesaretini düşünüyor ve yazıyorum.— Bu arada, Ermenistan'ın uluslararası hukuka aykırı olarak gerçekleştirdiği askeri saldırganlık sonucunda Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sinin yaklaşık 30 yıldır işgal altında olduğunu da belirtmek isterim. Doğup büyüdüğünüz Kelbecer bölgesi de dahil olmak üzere hepsi işgal altında. Bugün ülkenizin toprak bütünlüğü sağlanmıştır, topraklarınız özgürdür...
-Evet. Her bakımdan Azerbaycan'dan zayıf olan Ermenistan, destekçilerinin yardım ve desteği sonucunda uzun süre topraklarımızı işgal altında tuttu. Zayıf derken sadece karşı tarafın askeri gücünden ve teçhizatından bahsetmiyorum. Ermeniler toplum olarak zayıf bir milletti. Vatan ve toprak sevgisi var. Çünkü toplum olarak hep göçebe bir hayat yaşadıklarından Ermeni toplumunda vatanseverlik ve vatana bağlılık zayıftır veya hiç yoktur. Ermenistan artık Azerbaycan'ın kadim topraklarında bir devlet olarak varlığını sürdürmektedir. Tarihe baktığınızda burada hiçbir Ermeni kahramanın anılmadığını görürsünüz. Her zaman terörizme meyilli olmuşlar ve masum insanları öldürmede "kahramanlık" göstermişlerdir. Ermeniler hafızalarımızda "kendi kanlarından korkan" bir halk olarak yer ediyor. Yüz yüze çarpışmada zayıf olan Ermeni askeri, patronları olmasaydı topraklarımızı işgal edemezdi.44 gün süren Vatan Savaşı'nda kahraman Azerbaycan askeri düşmana savaş meydanında karşılık vermiş, ülkemizin toprak bütünlüğü tam olarak sağlanmıştır. Ermeniler, 30 yıl süren işgal boyunca buralarda sadece hırsızlık ve yağmacılık yapmışlar, neredeyse hiçbir tehlikeyi göze almamışlardır. Köpeğin tasmasını ve koridordaki tuvalet kabını aldılar.
Benim doğduğum yer olan Kelbecer bölgesi de bu işgal ve yağmanın kurbanı oldu. İşgal sırasında Ermeniler, bu eşsiz doğanın düşmanı haline gelmiş, tüm doğal kaynaklarını pervasızca ve vahşice yağmalayıp yok etmişlerdir. Benim doğduğum köyü, babamın yaptığı evi yıktılar, taşlarını götürdüler. Bu toplumda haksız intikam ve insanlara karşı nefret duygusu çok güçlü. Tarihsel olarak, kendilerine ait hiçbir şeyleri olmadığı için, her zaman komşularının ve başkalarının topraklarını, servetlerini, kültürlerini, edebiyatlarını ve mutfaklarını göz dikmişler ve çalmışlardır.
-Yaratıcı insanın sorumluluğu ile kişisel hayatındaki sorumluluğu arasında nasıl bir ilişki vardır?
- Aslında sorumluluk duygusu insanın en olumlu yönlerinden biridir. Doğruluk her insanın sorumluluğunun temelinde yer alır. Kişisel yaşamlarında sorumluluk sahibi olan kişiler, yaratıcı alanda da bu özelliğe sıklıkla sahiptirler. Ama burada gözlemlediğim bir nokta daha var: Bazı durumlarda yaratıcı insanların tembelliği, sorumluluk meselesinin önüne geçiyor. Bu, kişinin kendisine bağlı değildir.
-Bir yazarın veya şairin dünya görüşünün diğer insanlardan farklı olduğunu düşünüyor musunuz? Hangi prensipleri izlemelidir?- Bir yazarın veya şairin dünya görüşü diğer insanların dünya görüşüyle aynı olabilir. Ama dünya görüşlerinde bir fark var. Ancak toplumdaki yaratıcı insanların etkisi ve ağırlığı, onların daha dikkatli ve sorumlu davranmalarını gerektiriyor. Çünkü toplumsal bilincin oluşmasına ve insanların düşünce biçimlerine etki edebilirler.
Cihangir Namazov,
Azerbaycan Gazeteciler Birliği ve
Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği üyesi

Röportajımız, Azerbaycan Yazarlar Birliği, Azerbaycan Gazeteciler Birliği üyesi, "Manevr.az" ve "Dalidag.az" internet sitelerinin kurucusu, "Kapsamhaber.com" sitesinin köşe yazarı ve Cumhurbaşkanlığı Ödülü sahibi, tanınmış Azerbaycanlı şair, gazeteci Namig Delıdağlı'dır.
Çağdaş şiirimizin tanınmış isimlerinden Namig Dellıdağlı ile yaptığımız söyleşinin okuyucularımızın ilgisini çekeceğini düşünüyoruz.
— Namık bey, faaliyetleriniz çok yönlü. Aktif olarak edebi yaratımla uğraşmanızın yanı sıra kurucusu olduğunuz internet siteleri ve edebiyat dernekleri de var. Siz aynı zamanda Türkiye'de faaliyet gösteren iki internet sitesinde köşe yazarlığı yapıyorsunuz vs. Bunların emek ve sabır gerektiren işler olduğunu bildiğim için bu konuda soru sormayacağım. Sizin için doğuştan gelen bir meslek olan edebiyatla gazetecilik arasında nasıl bir ilişki var, bu iki alan birbiriyle nasıl bağlantılı?
— Temel bağlantı, her ikisinin de yetenek gerektirmesi ve yazma becerisine sahip olan kişilerin bu iki alanda kendilerini test etmeleri ve imzalarını doğrulamalarıdır. Aradaki fark, edebiyatın salt yaratıcı bir alan olması, gazeteciliğin ise aynı zamanda edebi ve sosyal bir meslek olmasıdır. Ama ikisinin de malzemesi, ham maddesi SÖZ'dür.
—Azerbaycan edebiyatının uluslararası ölçekteki yerini nasıl görüyorsunuz?
Azerbaycan edebiyatının tarihi çok eski ve zengindir. Resmi kaynaklara göre, eski Azerbaycan edebiyatının ilk örnekleri Herodot'un "Tarih" kitabında yer alan "Medya" ve "Astyages" efsaneleridir. Ayrıca eski Azerbaycan edebiyatının günümüze ulaşan en büyük ve en önemli anıtının "Avesta" olduğunu da belirtmekte fayda var."Kitab-ı Dede Korkut" destanı, Azerbaycan Türklerinin tarihi kahramanlık geçmişini yansıtan muhteşem bir sanat abidesi olarak bugün de güncelliğini korumakta ve okunmaktadır. Bu destanın sadece Azerbaycan için değil, aynı zamanda uluslararası alanda da önemli bir kültürel miras örneği olduğunu belirtmek isterim. Dede Korkut destanı, 2000 yılında UNESCO tarafından "İnsanlığın Sözlü ve Somut Olmayan Kültürel Mirasının Başyapıtları" listesine alındı. Bu da destanın uluslararası alanda tanınması ve korunmasına büyük katkı sağlamıştır.

1937 yılında baskı makinesinin direksiyonuna oturan Stalin-Bagirov çifti, birçok milli düşünürü, edebiyatçıyı, şairi ve yazarı "siyasi faaliyetleri" nedeniyle "halk düşmanı" olarak yaftalayıp tutuklattılar. İşkence gördüler ve idam edildiler.Görüldüğü gibi, Sovyet sonrası dönemde "rüzgara yalan söylemeyen" ve "sözcüklere aldırmayan" yazarlar baskının kurbanı oldular. Özgür konuşma ve yaratıcılığın önünde ciddi engeller yaratıldı. Bu durum kuşkusuz edebiyatın gelişmesini olumsuz yönde etkiledi.Bütün bunlara rağmen Azerbaycan edebiyatı dünya edebiyatına değerli katkılarda bulunmuştur.Elbette çağdaş Azerbaycan edebiyatının gelişme dönemi ülkemizin bağımsızlığını kazanmasından sonra başlamıştır. Azerbaycan edebiyatı artık yeteri kadar gelişmiş, şiir ve nesirde dünya çapında eserler vermiştir.
—Özbekistan, Kazakistan ve diğer Orta Asya ülkeleriyle edebi ilişkilerin geliştirilmesi için ne gibi çalışmalar yapılıyor? Kişisel ilişkileriniz ne düzeyde?
— Ülkemizin genel olarak Türk dili konuşan devletlerle her alanda geniş ilişkileri var ve bu konuya büyük ilgi duyuyoruz. İlişkilerimiz edebiyat alanında da genişledi.Yaratıcılığımızı daha geniş bir alanda sunmayı ve hem basın ve medya aracılığıyla, hem de kişisel ilişkiler kurarak karşılıklı ilişkiler yaratmayı amaçlıyoruz. Bu alanda çok aktif olan çeşitli kuruluşlar ve edebiyat dernekleri var.Geçtiğimiz yıl, kardeş Özbekistan'da bir sonraki şiir kitabım yayınlandı ve orada yaşayan ve bana destek olan dostlarıma minnettarım. Kitaplarımın Türk dili konuşan diğer ülkelerde de yayınlanmasını istiyorum ve bu yönde çalışmalarım devam ediyor. Yaratıcılığımın örnekleri Orta Asya ülkelerinin basın ve medyasında sürekli olarak yayınlanmakta ve yayımlanmaktadır. Burada yaşayan yaratıcı insanların yaratıcılıklarına dair örnekleri düzenli olarak yönettiğim internet sitelerinde yayınlıyoruz.
—Edebiyata ve kitap okumaya olan ilginin günümüzde de aynı kaldığını düşünüyor musunuz? Gençlerin kitap okumaya olan ilgisini nasıl artırabilir ve geliştirebiliriz?
—Elbette kitap okumaya olan ilgi, bir önceki döneme göre önemli ölçüde azaldı. Bunun da nesnel nedenleri var. Günümüzdeki bilgi bombardımanı ve ilgi alanlarımızın başka alanlara yönelmesi nedeniyle kitap okuma isteği azaldı. Her şeyin kolayını aradığımız gibi, manevi ihtiyaçlarımızı da kolay yollardan gidermeye çalışırız. Dolayısıyla kitapların yerini alan internet kaynakları bu boşluğu ve ihtiyacı bir ölçüde doldurmaktadır. Bu doğaldı. Dünya hızla gelişiyor. Ancak hiçbir şey kitaplardan aldığımız manevi gıdanın ve huzurun yerini tutamaz. Bu nedenle gençlere kitaplardan uzak kalmamalarını tavsiye ediyorum, çünkü kitaplar gerçekten de ruhun en güzel besin kaynağıdır.
—Hayatınızda tesadüfler oldu mu ve bunlar yaratıcı faaliyetlerinizi nasıl etkiledi?
—Hayatımda ve işlerimde büyük bir tesadüf olmadı. Hayatta başardığım her şeyi zorluklarla ve kendi başıma başardım.
—Hayatınızın bir bölümünü değiştirme fırsatınız olsaydı neyi değiştirirdiniz ve neden?
-Hiç bir şey. Çünkü bu imkânsızdır.
—Sizce yaratıcı insanlar dünyayı nasıl anlıyor ve ifade ediyor?
—Herkes bilir ki bu dünya geçicidir. Hem yaratıcı, hem de yaratıcı olmayan. Buradaki temel fark algılama meselesinde ortaya çıkıyor. (Aslında dünya ebedîdir. Biz gelip geçeriz, o ise bakîdir.) Bu dünyanın ebedî olmadığını bilen bazı kimseler, iyilikten çok kötülük yaparlar.Ve yaratıcı insanların dünya içinde kendilerine ait bir dünyaları vardır. Rüyalarında kurdukları kendi dünyalarını sonsuza dek biliyor olabilirler. Bu bir teselli ama...
— Namık bey, günümüz Azerbaycan edebiyatının ana temaları nelerdir?
—Bu soruya biraz bireysel olarak yaklaşsam daha doğru olur. Çünkü yaratıcılık kişisel bir meseledir. Başkası adına konuşmak veya fikir beyan etmek doğru olmaz. Herkesin kendine has sesi, kendine has sözü, kendine has ruhu var.Bir Azerbaycan vatandaşı olarak, şu anda zafer ruhuna en derinden bağlıyım. Düşmanın milletimize ve ülkemize karşı işlediği vahşeti ve acıları zaman zaman yaratıcılığımızda yeniden canlandıracağımız doğrudur ve bunu unutmamalıyız! Ancak ben, yaklaşık otuz yıldır Ermeni saldırısına maruz kalmış bir ülkenin vatandaşı ve yazarı olarak, vatan acılarını değil, parlak zaferimizi, zaferimizi, yiğit Azerbaycan askerinin yiğitliğini ve cesaretini düşünüyor ve yazıyorum.— Bu arada, Ermenistan'ın uluslararası hukuka aykırı olarak gerçekleştirdiği askeri saldırganlık sonucunda Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sinin yaklaşık 30 yıldır işgal altında olduğunu da belirtmek isterim. Doğup büyüdüğünüz Kelbecer bölgesi de dahil olmak üzere hepsi işgal altında. Bugün ülkenizin toprak bütünlüğü sağlanmıştır, topraklarınız özgürdür...
-Evet. Her bakımdan Azerbaycan'dan zayıf olan Ermenistan, destekçilerinin yardım ve desteği sonucunda uzun süre topraklarımızı işgal altında tuttu. Zayıf derken sadece karşı tarafın askeri gücünden ve teçhizatından bahsetmiyorum. Ermeniler toplum olarak zayıf bir milletti. Vatan ve toprak sevgisi var. Çünkü toplum olarak hep göçebe bir hayat yaşadıklarından Ermeni toplumunda vatanseverlik ve vatana bağlılık zayıftır veya hiç yoktur. Ermenistan artık Azerbaycan'ın kadim topraklarında bir devlet olarak varlığını sürdürmektedir. Tarihe baktığınızda burada hiçbir Ermeni kahramanın anılmadığını görürsünüz. Her zaman terörizme meyilli olmuşlar ve masum insanları öldürmede "kahramanlık" göstermişlerdir. Ermeniler hafızalarımızda "kendi kanlarından korkan" bir halk olarak yer ediyor. Yüz yüze çarpışmada zayıf olan Ermeni askeri, patronları olmasaydı topraklarımızı işgal edemezdi.44 gün süren Vatan Savaşı'nda kahraman Azerbaycan askeri düşmana savaş meydanında karşılık vermiş, ülkemizin toprak bütünlüğü tam olarak sağlanmıştır. Ermeniler, 30 yıl süren işgal boyunca buralarda sadece hırsızlık ve yağmacılık yapmışlar, neredeyse hiçbir tehlikeyi göze almamışlardır. Köpeğin tasmasını ve koridordaki tuvalet kabını aldılar.
Benim doğduğum yer olan Kelbecer bölgesi de bu işgal ve yağmanın kurbanı oldu. İşgal sırasında Ermeniler, bu eşsiz doğanın düşmanı haline gelmiş, tüm doğal kaynaklarını pervasızca ve vahşice yağmalayıp yok etmişlerdir. Benim doğduğum köyü, babamın yaptığı evi yıktılar, taşlarını götürdüler. Bu toplumda haksız intikam ve insanlara karşı nefret duygusu çok güçlü. Tarihsel olarak, kendilerine ait hiçbir şeyleri olmadığı için, her zaman komşularının ve başkalarının topraklarını, servetlerini, kültürlerini, edebiyatlarını ve mutfaklarını göz dikmişler ve çalmışlardır.
-Yaratıcı insanın sorumluluğu ile kişisel hayatındaki sorumluluğu arasında nasıl bir ilişki vardır?
- Aslında sorumluluk duygusu insanın en olumlu yönlerinden biridir. Doğruluk her insanın sorumluluğunun temelinde yer alır. Kişisel yaşamlarında sorumluluk sahibi olan kişiler, yaratıcı alanda da bu özelliğe sıklıkla sahiptirler. Ama burada gözlemlediğim bir nokta daha var: Bazı durumlarda yaratıcı insanların tembelliği, sorumluluk meselesinin önüne geçiyor. Bu, kişinin kendisine bağlı değildir.
-Bir yazarın veya şairin dünya görüşünün diğer insanlardan farklı olduğunu düşünüyor musunuz? Hangi prensipleri izlemelidir?- Bir yazarın veya şairin dünya görüşü diğer insanların dünya görüşüyle aynı olabilir. Ama dünya görüşlerinde bir fark var. Ancak toplumdaki yaratıcı insanların etkisi ve ağırlığı, onların daha dikkatli ve sorumlu davranmalarını gerektiriyor. Çünkü toplumsal bilincin oluşmasına ve insanların düşünce biçimlerine etki edebilirler.
Cihangir Namazov,
Azerbaycan Gazeteciler Birliği ve
Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği üyesi