Siyasi güç kullanımı açısından, sınırsız yetki ile donatılmış olan devlet karşısında, devletin her ferdi sahip olduğu temel hak ve özgürlükleri çerçevesinde koruma altındadır ya da koruma altında olmalıdır. Bu nedenle, devletin sahip olduğu güç ve yetki, yasalarla belirlenmiş ve kati sınırları çizilmiş olmalıdır. Sınırları çizilmemiş hatta birbiriyle çelişen kanunlar aklıselim olmayan insanların elinde en ağır işkence aleti niteliğindedir. Devletin asli görevinin vatandaşının temel hak ve özgürlüklerini koruma altına almak olduğu unutulmamalıdır. Kutsal olanın devlet değil, insan ve onun hak ve özgürlükleri olduğu realitesi, temel kaide olarak lider ve kurmaylarına öğretilmelidir.
Yönetim olgusu içinde liderlik kavramının yeri önemlidir. Bu yönüyle, yöneticiliğe talip olmuş ve yöneticilik sorumluluğunu almış bir kimsenin, insan davranışlarıyla ilgili temel bilgi donanımına veya kişiler arası iletişim becerilerinin dayandığı temel gerçekçi düşünce yapısına sahip olması gerekir.
Lider, gücünü kanunlardan ve halktan alarak çalışmalı, menfaatleri ve olumlu sonuçları ayrım yapmadan milletin her ferdi ile paylaşmalı, güzel gelişmelere milleti de ortak kılmalı, milletin duygularına müspet karşılık vererek onların şevklerini uyandırmalıdır. Halkı, omuzlarına basarak yükselecek basamak görmemeli hatta halkın yükselmesi için gerekirse basamak görevi görmelidir. Lideri lider yapan özellik, talip olan değil aranan şahsiyet olabilmesidir. Hatta “ben varsam siz varsınız, ben olmazsam haliniz harap olur” söylemini kullanan şahsiyet, mutlak ve mutlak şeytani bir kişiliktir.
Özellikle, sosyal sınıflar arasında uçurum meydana getirerek toplumda ayrımcılık duyguları uyandırmamalıdır. Bu şartlarla da "İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır" kaidesi beyine çivi ile kazılmalıdır.
Demokratik yönetimlerde halkın en temel denetim mekanizması seçimler olmakla birlikte, bunun yanında milletvekillerinin hükümet üzerindeki sürekli denetimi de etkili olmaktadır. Halkın sivil toplum kuruluşları ve medya aracılığıyla hükümete sesini duyurması mümkündür. Hükümetlerin siyasî sorumlulukları dışında, hataları karşılığında hukuka hesap verme gerekirse cezaî müeyyidesi de vardır. Bu durum demokrasinin olmazsa olmazlarındandır.
Tek kişinin görüşleri ile yürütülmeye çalışılan düzen ancak baskı düzeni olabilir ve bu düzen zulmün temelidir. Aşağılanmak, fakirlik, istismar, çatışmalar, kin ve düşmanlıklar hep bu anlayışın ürünüdür. Hükümet, gerçek hayatta baskıcı, dayatmacı, tepeden inmeci bir üslupla hareket ettiği halde, halka sürekli demokrasinin faziletlerinden bahsedilmesi, halkın demokrasiye olan güvenini sarsar.
Kuvvet kesinlikle kanunda olmalıdır. Hukuk düzeni dışında, gayrimeşru ve kanun tanımayan yetkisiz kişiler tarafından hukuk dışı yollarla kuvvet kullanılır ve sistem de buna müsaade ederse, göz yumarsa, keyfilik, kokuşmuşluk, baskı ve zulüm vatanın her yanını sarar. Adil olmak devletin temel görevlerinden biridir. Bu da hak sahibine hakkını vermek ve haksızları cezalandırmakla, yani haksızlığı önlemekle olur. Hiçbir şahsa, guruba imtiyaz tanınamaz. Herkes adalet karşısında eşit olarak işlem görmelidir. Adaletin gerçekleşmesi için, Mahkemelerin de tam bir bağımsızlık ve tarafsızlık içinde karar vermesi şarttır.
Başınızı iki elinizin arasına alıp düşünün; hukuk devletinin neresindeyiz, adalet anlayışı hangi seviyede, devlet millet bütünleşmesi sağlanmış mı, bizi kim yönetiyor ve neye hizmet ediyor. Lider toplumun tamamını kucaklıyor mu, yoksa kucakladığı insanların oranını verme gafletinde bulunuyor mu, imtiyazlı şahsiyetsiz şahsiyetler var mı, suç işleyene karşı devlet yaptırımda bulunuyor mu?
Kapalı kutu dediğimiz Kuzey Kore’de yakın zamanda bir bina çöktü. Yetkili devlet bakanı ölenlerin ailelerinden özür diledi. Bir katliamı daha sumen altı yaparak 301 vatan evladını toprağa gömdük. Allah sonumuzu hayır etsin.