Rahmetli Erbakan’ın Almanya’dan sınıf arkadaşı 1936 doğumlu Yusuf Habibi (Bacharuddin Jusuf Habibie) Endonezya üçüncü cumhurbaşkanı olarak tarihe geçti. Endonez halkının gözünde “milli uçak, milli araba” gibi imajlarla yer etmiş olan Yusuf Habibi “vakası”arka yüzünde ne var?
Yusuf Habibi;İslâm münevverlerinin alternatif bir tasarımları olmadığını sadece yandaşları ve sülaleleri olduğunu,ülke adına değerlerin nasıl istismar edildiğini kanıtlayan ibret verici bir vakadır.
Kendisi ve oğulları Almanya vatandaşı olan ve Mayıs 1998-Ekim1999 arasında devlet başkanlığı yapan Yusuf Habibi’ nin iki oğlu Alman şirketlerinin temsilcisidirler. İş adamlarıdırlar.Bu şirket temsilciliği için uydurulan ;kılıf “milli uçak, milli motor” ibareleriydi.
1995 yılında Suharto rejiminde devlet bakanı iken Natuna Adasını Kalkındırma adlı 1995/14 numaralı Devlet Başkanlığı Makamı Kararnamesi ile (TPPN, Tim Pelaksana Proyek Natuna Keputusan Presiden RI) kendi sülale üyelerini kalkınma adı altında devlet parasıyla kamu kurumlarına üye yaptı.
1936 doğumlu Habibi 18 yaşında Almanya’ya burslu gidip profesör olmuş ve bir İslâm aydını olarak halkın kalbinde yer etmişti. Ama milli uçak projesi fiyasko ile sonuçlanmış sadece sülale üyeleri Alman şirketlerinin yedek parça ve benzeri dağıtım temsilciliklerini üzerlerine almak gibi bir ürün hediye etmişti ülkesine.
1976 yılında Endonezya Uçak Kurumu (IPTN) başkanı olan Habibi hakkındaki suçlamalara karşı “ belge getirin” diyerek savunuyor kendisini.
Sülale üyelerinin onlarca şirket sahibi olmasını ise hiç izah etmiyor. Hırsızlığın belgesi yoktur. Ama zihniyetin belgesi vardır. Bu açıdan bakınca ortada garip bir durum var.
5 milyar dolar servet yaptığı iddia edilen ve Endonezya İslam Münevverleri Birliği (ICMII) Başkanlığı da yapmış olan Yusuf Habibi şimdilerde “Habibi Center” denen Vakfın başkanlığını yapıyor.
Habibi Aile İmparatorluğu; Korupsi Kepresidenan Reproduksi Oligarki Berkaki Tiga,Istana, Tangsi dan Partai Penguasa, George Jenus Aditjorno,2007, 2. Baskı Yogyakarta adlı eserinde 376-480 sayfalar arasında inceleniyor.
“Başkanlık Makamı Yolsuzlukları, Başkanlık Sarayı, Kışla ve Siyasi Parti Hükümranları Üçlü Takımerki ” anlamındaki eseri Endonezya Milli Kütüphanesinden (PNRI) fotokopi yoluyla 2013 yılında almıştım. Yazarı George Jenus beye göre İslâm davası savunucusu Habibi; profesyonel bir sülale iş adamı olarak Singapur piyasasının domuz üretiminin yüzde onunu Timsco Şirketler Grubu başkanı Suyatim Abdulrachman Habibie adlı en küçük kardeşi aracılığıyla aldığı teşviklerle yürütüyordu. Abisinden devraldığı Endonezya İslâm Münevverleri Birliği başkanlığını da yürütmüş olan küçük kardeş yayıncılık alanında etkin ve yaklaşık 100 şirkete hükmediyor.
Değişmeyen kural şudur: İslâm dünyasında sülâle üyesi olmak bir erdemdir.
Bir vakıf başkanı olmak da yapılacak istismarlar için kılıf olacaktır.
Tüm İslâmi değerler dizisi sülale kasasına akan bankalara dönüşüverir hemen.
Habibi’nin en küçük oğlu Alman vatandaşı Tarık Kemal Habibi Repindo Panca Gurubu şirketlerinin başı olup yaklaşık 60 şirkete hükmeder. IPTN adlı kamu uçak kurumu ihalelerinin baş temin edicisi, Batam Adası sanayi kuruluşları ve jet hava filosu ile Tanrı yürü ya kulum demiş.
Yusuf Habibi’nin yaklaşık 20 şirketi kontrol eden Sri Rahayu Fatima adlı en küçük kızkardeşi ile kocası Muchsin Mohdar beyefendi hazretlerinede Tanrı yürü ya kulum demiş.
Kumculuk ve gemi ithali işleri ile komsiyonculuk adı altında “milli” “İslâmi” sloganlar işlenir. Alman firmalarından makina ithal edilir.Ardından da dualar, dualar, dualar.
Bizim inandığımız Tanrı; hırsızların, akraba vakıfları ve şirketlerini milletin parasıyla holdingleştirmenin bir parçası olanaz. Hazreti Muhammet zamanında böyleydi. O sülale üyelerini değil de sipsiyah yüzlü bembeyaz dişli bir zenciyi Bilal Habeşi’yi kibirli Arap prenslerin başına komutan olarak atamıştı.Her neyse o bizim Hazreti Muhammedimiz.Bunlarınkisi farklı.
Batam Adası olayı çok ibret vericidir. Habibi Köprüleri (Jembatan Barelang) adıyla Singapur’un hemen güneyinde 6 adayı birbirine bağlayan köprüler inşa ederek bir kalkınmış bir alan hayal eden Habibi her ne hikmetsealandaki tüm ihale ve idari kurumları sülale üyeleriyle doldurdu. Hem de çıkardığı başkanlık makamı kararnamelerine de adlarını da yazarak.Yazarın birisi de dayanamadı şu atasözünü yazdı; “Guru kencing kerdiri, murid kencing berlari”; “hoca küçükabdest yapınca öğrencisi sel götürür.”
Sizin anlayacağınız sözkonusu 6 köprü yaklaşık 50 kilometrelik bir alanda sülaleye hizmet eden şirketlerde asgari ücretle (yaklaşık 150 dolar) çalışan köleler üretmek ve sülalenin kasalarını doldurmak işlevine hizmet ediyordu. Tabi bu arada sülale üyeleri. Almanya, Amerika ve Londra’da malikaneler satın alıyordu.
Endonez kardeşlerime bunları anlattığım zaman hemen hemen çoğunluğu inanmıyor Çünkü Habibi şuna inandırmış halkı “Habibi ülkede milli uçak üretecekti, Amerika buna izin vermedi.”
Ne hikmettense şu Amerika her zaman günah keçisi oluyor. Hele hele izin vermedi lafı o kadar sefil ki. Benim inandığım Tanrı benim beynimi bağımsız yaratmıştır. İradem de bağımsızdır. Ama bunlarınkisi ise Amerikalıların Tanrısı gibi.
Hazreti Muhammet de yola çıkarken tek ve yalnızdı.Nur Dağı’ndan yola çıktığında yeryüzünün en büyük Amerikası Roma İmparatorluğu idi. Altıncı asırda şimdikiyaşadığımız dünyada yaşıyorduk.O mübarek insan böyle düşünmedi. Hiç korkmadı ve hüzünlenmedi bile. Dedik ya o bizim Hazreti Muhammedimiz.Bunlarınkisi farklı.
Ey müslüman; senin dini inancın eğer “yurttaş” üretemiyorsa“sılayı rahim” adı altında nepotizm ve rüşvet üretiyorsa,Amerikalıyı suçlamaya hakkın yoktur. O zaten yapacağını yapacaktır. En büyük kötülüğü sen kendine yapıyorsun. Gel şu din zihniyetinde bir inkılap yap da “millet, vatan, ülkenin merkez bankası, bayrak” gibi kavramlar üret.
Yoksa bu insafsızlar ulama denen ayak bağlarını da arkalarına alarak bir taraftan üretmesi bileharam dedikleri domuz üretimi yaparak senin her şeyini sömürüp kemirmeye devam edeceklerdir.