Mustafa Kemal Paşa’nın kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı ciddi hataları ve eksikleri olmasına rağmen göz bebeği gibi korumamız ve daha da geliştirmemiz gereken bir kurumdur.
Endonezya’daki imam efendilerin idari ve mali durumunu hocaefendilere anlatmak isterim. Sadece bu gerçekler Diyanet’e sahip çıkmanın ve onu ıslah etmenin gereğini gösterir. Yok etmenin değil. Pırlanta gibi bir teşkilâttır. Diğer İslâm ülkeleri ile kıyaslayınca. Endonezya’da karşılığı İslam Bilginleri Meclisi denen (Majelis Ulama Indonesia, MUI) teşkilattır.
Yoksul Endonez halkı ibadet söz konusu olduğunda özellikle namaz son derece titiz ve takipçi. Köy girişlerinde “namazını kıldın mı sakın unutma“ diye uyarılarla karşılaşırsınız ama mescitlerin arkalarında üstü açık fosseptik çukurlarını görünce de moraliniz bozulur. Zihniyet iflas ettiği yerde din devreye giriyor. Din devreye girince düşüncenin gelişmesini bekliyorsunuz ama tam aksi oluyor.
Nedeni çok basittir: Endonezya’da MUI vardır ama Diyanet yoktur. MUI ihale sistemi ile çalışır. Maaşlandırma ve sigortalama diye bir şey yoktur. Şöyle gelişir olaylar; MUI karar verir; Önce ülkenin 100 bin hocaefendiye ihtiyacı var, diye ilan eder. 2,3 veya 6 aylık hizmet içi kursa benzer bir kurs düzenler. Bunun için de bir özel üniversite ile anlaşır.
Maliyeti 30 dolar gibi bir rakam ilan eder ama süreçte 300-500 dolara ulaşan eğitimlerinde “üstad, dai” sertifikalarını adeta pazarlayarak satar. Para toplar. Sonra ihale (lelang) sistemi ile hocaefendi olan kişiler sadece bağış ve sadakalar ile halka yaptıkları hizmetlerden mali gelir temin ederler. Onlar da büyüklerinden gördüğünü yapar, para toplamak için koşuşturup dururlar.
Bu hoca efendiler ahkam keserler. Hem de temyizi olmayan. Hem de siyaset dahil her konuda. Fetvaları da özerk, keseleri de özerktir. Fetvalarından sorumsuzdurlar. Sistem böyledir. Sigortaları ikramiyeleri, maaşları yoktur.
O nedenle de disiplinin temin edilmesi zordur. Mali disiplin olmayınca istismar ve “hediye yolu ile rüşvet alma” (gratifikasi) hocaefendilerin savunduğu bir olgudur Endonezya’da.
İşte bu durumdan rahatsız olan 2008-2013 döneminde Anayasa Mahkemesi Başkanı Mohammad Mahfud MD. aynı zamanda hem PKB denen İslâmi Partinin ve Nahdetul Ulama denen ülkenin en büyük İslâmcemaatinin de önde gelenlerinden birisi olarak 10 Eylül 2012 günü Makassar’da Hasanuddin Üniversitesi 56. kuruluş yılı nedeniyle yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Üstad belgeleri (ulama sertifikasi) tehlikelidir. Her kim üstad olursa olsun sadece bir ayet bilmekle İslâmdavası sahibi olması gerektiğ i hususunda ben hiç mi hiç mutabık değilim. Bu, aksine ülkeye baskı yapıp halkı dizginlemektir. Halk ı korumak değildir. Bu, insan haklarını ihlal etmektedir. Terör Sorununu Çözümleme Ulusal Kurulu’nun (BNPT, Badan Nasional Penangulanggan Terörisme) verdiği ulama belgelendirmesi terörist ile din bilgini ya da üstadları ayrımlayacaktır.”
Bu noktada bir anımı anlatmak isterim: 2013 yılında Endonezya Batı Cava, Bogor ilçesi Parung Kasabası MUI Başkanı Mad Yasa Ilyas hocaefendi ile Waru Jaya köyündeki evinin önündeki çardakta iki defa görüştüm. (23.1.2013, ile 20.8.2018 günleri) O sırada “İslâm Bilginleri Kurumu (MUI) Işığında Endonezya” adlı kitabımı yazıyordum. Türkiye’deki seküler (lâik) düzenden pek memnun değildi. Çok hoşgörülü bir insandı. O zaman 17 yaşında lisede okuyan kızının başı açık iken bana evinin önüdeki çardakta çay ikram etmesinden etkilendim.
Mad Yasa hocaya sordum;
-Amca sen emekli misin?
–Emekli.
-Maaşın var mı ? –Yok
-Sigortan var mı?
-Yok.
-Hanım kızın, eşin hastalandı hastanede sosyal güvencen var mı?
-Yok
- İşte bunlar laik Türkiye’de var. Dedim.
Adamcağız evinin arkasındaki alanda Endonezya’da çok yaygın olan Majelis Taklim binası inşa etmekle meşguldü.
Eğer Diyanet işini cemaat ve türdeşlerine teslim etseydik biz de bugün bir kargaşa ve kaos içinde olacaktık. Bu yüzden Diyanete sahip çıkmalıyız. Ama Diyanetin kafasına değil.
Örgütüne sahip çıkmalıyız.
Kafasında ciddi virüsler vardır. Yılda 400 bin insanı hac ve umreye götürür de 3 bin kilometreden getirip otellere yerleştirir. 1 kilometre mesafedeki Osmanlı Kışlası ile Sultan Abdulhamit yadigarı camiye, Amberiye’ye götürmez. Ondan sonra da kalkar Sultan Abdulhamit’i bize unutturmak istiyorlar derler. Sen unutturmamak için mi Medine Garı’na götürmüyorsun ? diye sormak da bize düşer.
Endonezya’daki MUI kafa sorunu ile buradaki Diyanet kafa sorunu birbirine benzer aslında. Ama vatanımızda bir devlet ve bürokrasi birikimi var. En önemlisi de lâik bir yapı var da kargaşa ve hengame oluşmuyor.
Endonezya’daki imamlar MUI Mahalle Şubesi (Cabang MUI) almak için uğraşır dururlar. Çünkü evde çocukları vardır. Çocuklar da “bir kilo pirinç” yerlerse büyüyeceklerdir. Bizim imamları maaşa bağlayan Mustafa Kemal Paşa’nın ruhaniyetine teşekkür ediyorum. Cabang MUI kurban, akika, nikah ve aklınız a gelen tüm hizmetlerden gelir temin etmek demektir.
Bizim hocaefendilere kendi içlerinden çıkan bir insan olarak şunu diyeceğim: Diyanete sahip çıkın lütfen. Yoksa aksi bir düzende “bu adam yüzde 5 müslüman, yüzde 2 maaş verin” diye birisi çıkıp fetvayı verdiğinde iş işten geçmiş olur. Çünkü Endonezya’da “maaş” (gaji) yoktur. Yardım (bantuan) vardır. O da siyasileri ne kadar desteklediğinize veya siyasi hükümran ile aynı İslâmi hizbe bağlı olup olmadığınıza bağlıdır. Hele hele camide hiç mi hiç siyaset yapmayın derim. Ülkeye kurşun sıkarsınız da ondan.
İşte ben bu gerçekleri gördüm de lâik ilâhiyatçı oldum.