İslâm dünyası aklı ve düşünce denen erdemi keşfetmediği müddetçe ömürülüp kemirilmeye ve her gün küfür ettikleri hiristiyan dünyası ülkelerine mülteci olmaya can atmaya devam edecektir vesselââm.
Endonezya, Fas, İran, Suudi ve diğerleri. Her ne kadar mezhep çatışmaları ile birbirlerine rakip görünüyorlarsa da sorunları hep aynıdır:Hazreti Muhammet soylu olanların ülkelerini ”iki hukuklu” “iki başlı” bir düzenle idare etmeye son derece kararlı olmalarıdır. Gerçi Suudi Arabistan kralı seyit değildir ama farketmiyor.
Amerikalı profesör Cliffort Geertz’in (1926-2006) “Arap kıyafetleri giydirerek koruduğu teatrel devlet” ifadesi Endonezya’da habib denen Arap asıllı Hazreti Muhammet soyundan geldiği söylenen sınıftır. “Maaşlı Kalijaga’lar neslinin hafifçe Arap kıyafeleri giydirerek koruduğu teatrel devlet, örnek merkez tarzı bir tasavvurdur.” ifadesiyle Felemenklerin gizlice ve açıktan maaş verdiği “habib”leri kastettiğini sanıyoruz. Sünni İslâm Endonezya’da manevi anaakımı temsil etmedi ve bugün hala etmemektedir.” (Syf.54; İki Kültürde İslâm, Fas ve Endonezya’da Dini Değişim, Cliffort Geertz, 2012, İstanbul)
Gelelim Fas’a; 2018 yılı verilerine göre 176 ülke arasında rüşvet ve yolsuzluk sıralamasında 90. sırayı işgal eder.
Hazreti Muhammet soylu kıralların yönettiği Fas rezaletlerini Amerikalı profesörden alıntılayarak anlatalım. Fas halkın içme suyu almak için Moqaddem denen yöneticilerin idaresindeki çeşme suyundan sıra ile su almak için sultana dilekçe yazdığı bir ülkedir. Dilekçede içme suyu dağıtımında adam kayırmalar var bazılarına veriliyor, bazılarına verilmiyor diye adaletli dağıtım için istekte bulunuyorlar.
Geertz’i okuyalım; “Velinin hayattaki torunları, yani erkek tarafından torunları, wulad siyyid, “seyyitin evlatları” kendisi gibi şeriftir ve velinin peygamberden miras aldığı kudsiyetinin, barakasının günümüzdeki vekilleridir. Bu baraka evlatlar arasında eşit olarak dağılmaz, dolayısıyla kadın ve çocuklar, herkese en azından dokunsa da sadece birkaçı –pek çok durumda iki veya üç ve birçok durumda tek kişi- kendilerinin mucize kabiliyetlerinin gösterdiği üzere yaşayan hakiki marabutlar olacaklar, barakaya doyacaklardır.“
(Syf.61; İki Kültürde İslâm, Fas ve Endonezya’da Dini Değişim, Cliffort Geertz, 2012, İstanbul)
Kral ölen Suudi Kralı Fad için çölde 350 milyon dolara misafirhane niyetiyle saray yaptırmıştır. Okuyalım; Köyden göç edenlerin yurtdışında çalışan akrabalarının gönderdiği paralarla kurduğu Fez şehri; şehir yönetiminin uygun cepheler zorunlu kılarak Fezimsi hale getirmeye çalıştığı yeni gelişigüzel yerleşim yerleri var. Güneye doğru, kıralın seçkin yabancı misafirlerini ağırlamak için yaptırdığı yeni bir sarayın etrafında toplanmış, kıralın sahiplerinin çoğu zaten kendi müşterileri olduğundan pek uyulmasa da, yenilerinin yapılmasını yasaklayan fermanlar yayınlamasına neden olacak kadar gösterişli (bölgede yaşayanlar bir malikâneye Amerikan pembe dizisinden ilhamla “El- Dallas”, bir diğerine de Mısırlı zevk düşkününden ilhamla “El –Faruk” diyorlar), büyük ve renkli evleriyle nouveau riche bir yerleşim var.Doğuda, açık bir arazinin ortasında, KıralFahd’ın şehre geldiğinde kalmak üzere yaptırdığı uçak pisti ve, bana söylendiğine göre, duvarlarla çevrili haremiyle beyaz, dev bir Suudi sarayı var. Syf. 127: Geertz, Gerçeğin Ardından, Bir Antropologun Gözünden İki İslâm Ülkesinin Son Kırk Yılı, 1995)
Benim kafam bizim din münevveri dediğimiz bugünlerde televizyonlarda boy gösteren, soy süren şahsiyetlere takılıyor. Buraları gezip görüyorlar. Neden gördüklerini yazmıyorlar? Haysiyet nerede kaldı? Yoksa İslâmdenince düşünmek yasak, züppelik serbest mi oluyor?
İslâm dünyası Hazreti Muhammet soylu ama Ebu Lehep meşrepli vicdansız ve insafsız, kadın ve para düşkünü haysiyetsizlerle adına ulama denen ve sol elleriyle kıçını temizledikten sonra sağ eliyle yemek yiyen ahmakların elindedir, vesselam. Bu satırları yazmak ve böylesine ağır ifadeleri kullanmak için 63 sene bekledik. Bir kişinin ömründe 63 sene uzun br süredir ama bir milletin ömründe böyle düşünmek için 63 sene uzun mudur? Bu soruyu soracak duruma geldik.