KAPSAMHABER- Bilindiği üzere son günlerin en önemli konusu Savcılık tarafından İstanbul’da yapılan, başta İçişleri Bakanın çocuğu olmak üzere bazı bakanların ve çocuklarının da içinde bulunduğu yolsuzluk ve rüşvet operasyonudur.
İddialar havada uçuşmakta
Fatih belediyesinden başlayan yolsuzluk iddiaları, Halk Bankası Genel Müdürüne, 29 yaşında Azeri asıllı bir işadamına, İran uyruklu kişilere, Bakanlara ve Bazı bakan çocuklarına ulaşmaktadır. Rüşvet miktarları dudak uçuklatmakta, bakan çocuklarının ve Halk Bankası Genel Müdürünün evinden çıkan dövizler göz kamaştırmaktadır. İşin en ilginci ise, basına yansıdığı kadarıyla, bakan çocuklarının yatak odalarında bulunan para sayma makineleriyle, Halk Bankası Genel müdürünün ayakkabı kutuları içinde bulunan dövizler, hafızalara kazınmaktadır. Tüm bu görüntülerin basına nasıl sızdığı ise ayrıca merak edilen bir unsurdur. Diğer yandan hükümetin dershaneleri kapatmak istemesi, malum cemaattin bu olaya, hükümetin geri adım atmasına rağmen, son derece aşırı ve alışık olunmayan bir biçimde tepki vermesi, hükümete yakın olan bazı şahısların belden aşağı görüntülerinin ve basına servis edilmesi, yerel seçimin çok yakın olması, gündemi içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir.
Tüm bu çapraşık ve karışık ilişkiler arasında, aslında gerçek gündem gözden kaçmakta, İnsanlar neler olduğunu sorgulamakta; Kafalar karışmakta ve bulanmaktadır.
Aslında bu olaylar bir birinden bağımsız gibi görünse de, dünya konjonktürüyle bire bir örtüşmektedir. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılına gidersek, ABD Irak’a müdahale etmek istemektedir. Bunun için kesin kes Türkiye’yi yanında istemektedir. Fakat Türkiye’de o zamanki bulunan koalisyon hükümeti bu müdahaleye başta, koalisyon ortağı olan Ecevit ve Bahçeli olmak üzere karşı çıkmaktadır. Bunun üzerine sudan gerekçelerle, iktidarda koalisyon ortağı olarak bulunan Başbakan Ecevit’in partisi olan DSP, bir gecede üstelik manevi oğlu olduğu iddia edilen bir kişi tarafından, ortadan ikiye bölünmektedir. Ardından koalisyon hükümeti seçim kararı alarak, seçime gitmekte, yerine de bu günkü Başbakanın partisi olan AKP tek başına ve ezici bir çoğunlukla iktidar olmaktadır.
Yeni gelen hükümete AKP Genel Başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Başbakan olarak yer alamamakta, yerine Abdullah GÜL başbakan olmaktadır. Yeni hükümet ABD ile %100 uyumlu bir şekilde çalışarak ABD’nin Irak operasyonuna destek vermektedir. Ancak buna rağmen TBMM, Türkiye üzerinden, Irak’a cephe açılmasına izin vermemiştir. Daha sonra Başbakan olacak olan AKP Genel Başkanı Erdoğan ABD seyahatlerinde bu durumun TSK’nin muhalefetine bağlayarak, ABD’nin desteğiyle bazı TSK komutanları hakkında çeşitli uyduruk gerekçeler ve hukuk dışı işlemlerle, yukarıdaki operasyona benzer yöntemlerle dava açtıracak ve mahkûm ettirecektir.
2002’den günümüze geldiğimizde konjonktür değişmiş, ABD can düşmanı olarak gördüğü İran’la anlaşarak, yaklaşık 1980’den beri uyguladığı ambargoyu yumuşatmaya başlamıştır. Sayın Erdoğan’nın Başbakan olarak görev aldığı son on yılda tüm ekonomistler Türkiye’nin ekonomik veriler ışığında sürekli cari açık vermesine rağmen nasıl, döviz dar boğazına düşmediğini, krize girmediğine şaşırmışlar, eldeki ekonomik verilerle ekonominin nasıl ayakta kaldığını anlayamamışlardır. Hep kritik zamanlarda Türk Ekonomisine giren paraların kaynağı merak edilmiş ama bir türlü mantıklı ve tutarlı bir açıklama getirilememiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra, son günlerin operasyonuna girersek, zannımızca söz konusu operasyonun bel kemiğini, Türk vatandaşı olan Azerbaycan asıllı iş adamı oluşturmaktadır. Söz konusu iş adamı 29 yaşında olması son beş yılda Türk ticaret hayatına ve eşi sayesinde magazin dünyasına hızlı bir giriş yapması, basında merak edilmiştir. Özellikle akıl almaz ve müthiş servetinin kaynağı sorgulanmıştır. Azeri iş adamının yakın yardımcıları ve çalışma arkadaşları İranlıdır. 1980’den beri İran’ın ABD tarafından Ambargo altında olduğunu yukarıda belirtmiştik. Ama bu kadar uzun yıllar boyunca ABD tarafından ambargo altında tutulan bir ülkenin özellikle son 10 yılda ABD’ye kafa tutar hale gelmesi, hatta nükleer teknolojide mesafe kaydetmesi, özellikle bölgede önemli bir aktör haline gelmesi, tüm bunların paraya dayalı olması, kafaları karıştırmış, tüm siyasi gözlemciler tarafından; İran’ın söz konusu ambargoyu illegal yöntemlerle deldiği ifade edilmiştir. Ama bu konuda somut, nesnel ve tutarlı bilgiler başta ABD tarafından bilinmesine rağmen, hiçbir zaman kamu oyuna ifşa edilmemiştir.
Bundan yaklaşık 1.5 sene önce bir İngiliz haber sitesinde İran?nın Türkiye üzerinden illegal bir biçimde söz konusu ambargoyu de ldiği, başta Halk Bankası olmak üzere bazı bankaların bu işte aracı olduğu yazılmıştır. Bundan sonra başta ABD olmak üzere bazı ülkeler Türkiye?yi bu konuda üstü kapalı uyarmıştır.r
En son yapılan operasyondan önce, Azeri iş adamının İranlı yardımcıları tarafından yaklaşık 6 milyar dolar yurt dışına çıkarılmıştır. Söz konusu iş adamı Türkiye’deki işlerini yavaş, yavaş tasfiye etmeye başlamıştır. Büyük ihtimal söz konusu işadamı, İran’ın ambargo nedeniyle dünyadan transfer edemediği parayı, illegal yöntemlerle, Türkiye üzerinden transfer eden ve bundan komisyon alan Türkiye’de sayısı bilinmeyen aracılardan birisidir.
Ortaya çıkan operasyon görüntülerinden ve basına sızdırılan tape kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla, bu konuda devletin bilgisi olduğu ve göz yumduğu tartışılmaz bir gerçektir. YANİ SON 10 YILDAKİ HÜKÜMETİN ÇOK ÖĞÜNDÜĞÜ EKONOMİK İSTİKRAR KONUSUNDA, İRANIN İLLEGAL YÖNTEMLERLE, TÜRKİYE ÜZERİNDEN GEÇİRDİĞİ KAYNAĞIN ETKİSİ BÜYÜKTÜR. Hükümete çok yakın insanların, illegal transferlerde ortaya çıkan problemlerin giderilmesi yönünde devreye girdikleri ve transferlerden menfaat sağladıkları algısı toplumda oluşmuştur.
Esas sorulması gereken, yıllardır devam eden bu transferlerin bilindiği halde, şimdi neden ortaya çıktığıdır?
ABD’nin İranla problemini çözdükten sonra eskisi kadar Recep Tayyip ERDOĞAN’a ve AKP’ye ihtiyacı kalmadığı anlaşılmaktadır. Aynı şekilde İran’ında Türkiye’ye ihtiyacı kalmamıştır. Son 2 yılda verilen tüm mesajlar bu yöndedir. (Beyzbol sopalı fotoğraflar, Erdoğanın ABD seyahatinde yağmur altında yapılan açıklamada Obama’nın Erdoğan’ın ıslanmaması için şemsiye tutması vb?) ABD Erdoğan’ın İran konusunda ikili oynadığının farkındadır, AKP ve Erdoğan’a bedel ödetmek istemektedir. Dolayısıyla elindeki tüm argümanları kullanmaktadır.
Tabi bu konuda toplumda oluşan ortak algı, bu süreçte cemaatin gerek polis içinde, gerek yargı içinde oluşturduğu iddia edilen kadrolarının aktif olarak yer almasıdır. Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarda üstü kapalı devlet içinde bir çeteden bahsetmesi, akabinde Emniyet Genel Müdürlüğünde yapılan yer değişiklikleri ve Operasyonu yürüten savcının yanına yeni savcılar atanması, toplumda oluşan bu yöndeki algıyı kuvvetlendirmektedir.
Toplumdaki diğer bir algı ise Cemaattin ABD’nin tetikçiliğine soyunduğu algısıdır.
Tabi cemaattin kendi tabanına bunu ne şekilde izah edeceği, yukarıdaki büyük fotoğrafı ne şekilde sunacağı ayrı bir merak konusudur.
Yine tüm yukarıda oluşan sarsıcı gelişmelerde, Cumhurbaşkanın hiç açıklama yapmaması, oluşacak yeni süreçte kendisinin başat rol kapacağı, 28 Şubat Muhtırasına benzeyen Demirel’in konumunda bir rol alacağı, özellikle AKP içinde kendisiyle yakın temasta olan insanlarla yeni bir süreci başlatacağı, cemaatin cumhurbaşkanı hakkında, Cumhurbaşkanın cemaat hakkında, Erdoğan’ın aksine hiçbir olumsuz söyleminin bulunmaması, Cumhurbaşkanı’nın cemaatte yakın durduğu algısını oluşmasına sebep olmaktadır. Eğer bu tespit doğru ise, Başbakan Erdoğan’la Cumhurbaşkanı Gül arasında derin bir antlaşmazlığın bulunduğu algısı topluma yayılmaktadır.
Yine CHP’nin son ABD seyahati ve sonrasında CHP Cemaat yakınlaşması, Mustafa SARIGÜL’ün CHP’den İstanbul Büyükşehir Belediyesi adaylığında, Cemaat tarafından aktif bir biçimde desteklenmesi, CHP’nin de yeni süreçte etkin rol oynayacağı var sayımını kuvvetlendirmektedir.
Tüm bu süreçte oluşan ortak akıl, 2002’de olduğu gibi siyaset dışı argümanlarla Türkiye’deki siyaseti, özellikle yurt dışındaki güçlerin, adı ne olursa olsun ve hangi makamda olursa olsun, yerli işbirlikçileri eliyle dizayn etmek istemesidir.
Bütün bunlara seçmenin tepkisinin ne şekilde olacağı, yaklaşık 3 ay sonra yapılacak yerel seçimlerde ortaya çıkacaktır.
Bu sürece ne yönden bakılırsa bakılsın, gerek AKP cenahında, gerek Cemaat cenahında, gerekse de devletin genel işleyişinde olumsuzluklar oluşturacaktır. Belki de istenen budur, devletin son on yıldaki şekillenmesinin yeniden oluşacak şartlara göre, dizayn alt yapısı ve gerekçeleri oluşturulmaktadır.
Ama sonuç ne olursa olsun, nerden bakılırsa bakılsın, ortaya çıkan tabloda, ÇANLAR ERDOĞAN İÇİN ÇALMAKTADIR.
http://www.kapsamhaber.com/