Yazacak çok şey olduğunun farkındayım.Fikri derinlikten yoksun, genel kültürü ortaokul seviyesinde bir Başbakanın ırkçılık hezeyanları dâhil AKP’nin terör örgütü karşısında yenik düşmesini ve Öcalan’la pazarlık yapmasını bu arada MHP’de teşkilatları kapatılan İl Başkanlarının hukuk mücadelesine girişmelerini yazmak, değerlendirmek lazım.“Türk “ kavramının siyasal ve tarihsel kökeninden habersiz, tarih şuurundan yoksun bir Başbakanın tamamen “Öcalan’la pazarlık ihanetini” kamufle edebilmek maksadıyla Türk Milliyetçilerine yönelttiği “Irkçılık” suçlamasının ne ciddiye alınacak bir tarafı ne de endişe edecek bir yönü var.Sayın Başbakanın da içinden filizlendiği Siyasal İslamcılığın reddettiği “millet ve milliyetçilik” kavramı hakkında böyle bir gaflete düşmek kelimenin etimolojisini bilmemekten, araştırma zahmetine katlanmamaktan kaynaklanıyor.**Millet dilimizdeki birçok kelime gibi Arapça kökenli bir kelime. Arapçada değişik manalarda kullanılmış. Daha çok bir dinin mensuplarını ifade etmek için kullanılan millet tutulan yol anlamına da gelmektedir.
Türkçede ise millet kelimesine bir dinde ya da mezhepte bulunanların tümü manası verilmiş ve daha çok Osmanlıda Müslüman olmayan cemaatler için kullanılmış. Müslümanlar ümmet kelimesi ile ifade edildiği için millet dini cemaatler için kullanılmış. Araplar ise milleti sosyolojik manada ifade etmek için bu kelimeyi değil Şab kelimesini kullanırlar. Şabul Arabî vs.Şabul Rum gibi.
**Dilimizde millet milli varlığımızı ifade etmek için kullanılmış yani mana kaymasına uğramıştır. Milletle diğer sosyal gurupları ifade etmek için kullanılan halk, kavim, ırk arasında önemli farklar vardır. Halk, belli bir zaman diliminde yaşayan ve canlı varlıkları ifade etmek için kullanılan bir kelimedir. Millet ise geçmiş ve gelecek nesilleri ifade etmede kullanılan ve aralarında ciddi farklar bulunan bir kelimedir. Çoğu zaman bilinçli ya da değil ırk da kavim gibi Millet kavramıyla karıştırılmıştır.**Türk Milliyetçiliğini ırkçı-kafatasçı olmakla suçlayan Sayın Başbakanın cehaleti göz önüne alındığında Türk Milliyetçiliğini ırkçı-kafatasçı olmakla suçlamasını yadırgamıyorum.Çünkü az biraz danışmanları zahmet etse ve Türk Milliyetçiliğinin kaynaklarını inceleyip fikir babalarının düşüncelerine göz atsa Türk Milliyetçiliğinin-Ülkücü Hareketin ırkçılığa kendisinden daha uzak olduğunu da anlayacak anlamasına da bu ne fikri ne siyasi işine gelmiyor.Oysa dinin kaynağı nasıl ki Kuranı Kerim ise ve İslam-Müslümanlık Kuranı Kerim çerçevesinde tanımlanıyorsa Türk Milliyetçiliği de kendi kaynakları dikkate alınarak tanımlanabilir. Sırf siz öyle anladınız diye Türk Milliyetçiliğini ırkçılık-kafatasçılıkla suçlayamazsınız.**Bugün Türk Milliyetçiliğini anlamak, dinlemek ya da suçlamak istiyorsanız önce Türkçülüğün sosyolojik temellerini ortaya koyan Ziya Gökalp’e, Yusuf Akçura’ya, Türk Milliyetçiliğini siyasi alana taşıyan Alparslan Türkeş’e bakacaksınız.Mustafa Kemal Atatürk’ün fikirlerimin babasıdır dediği Alparslan Türkeş’in Türk Milliyetçilerinin kuvvet kaynağı Gökalp’tir dediği Ziya Gökalp’i dikkate almadan Türk Milliyetçilerine öyle dilinize geldiği gibi ırkçı-kafatasçı diyemezsiniz.Son derece kapsayıcı bir Türkçülük anlayışına sahip Ziya Gökalp ırkçılığa ve ırk kelimesine hiç sıcak bakmaz. Ziya Gökalp, kavmiyetçiliğin milliyetçilikle karıştırıldığını oysa hiç ilgisi bulunmadığını öne sürer.Çünkü kavim “aynı anadan, aynı babadan üremiş, içine hiç yabancı karışmamış aynı kandan bir topluluk” demektir. Gökalp, eski kavimlerin saf ve yabancılaşmamış oldukları iddiasını ciddi bulmaz ve eleştirir. Toplumların tarih öncesi zamanlarda bile kavmiyetçe saf olmadığını öne süren Gökalp savaşlarda esir alma, kız kaçırma, suç işleyenlerin kendi toplumundan kaçarak başka bir topluma girmesi, evlenmeler göçler, yabancıları kendine benzetme ve başka bir topluluk içinde erime gibi olaylar yüzünden zaten bu saf iddiasındaki kavimlerin birbirine karıştığını düşünmektedir. Böyle düşündüğü için de ne ırkçılığa prim verir ne de kavmiyetçiliğe…Türkiye’de sosyolojinin de babası sayılan Gökalp’a göre insanlar dünyaya gelirken sosyal bir nitelik taşımazlar. Yani sosyal duygu ve düşüncelerden hiç birini beraberinde getirmezler, mesela dil, din, ahlak, estetik; politika, hukuk, ekonomi alanına ait hiç bir duygu ve düşünceyi beraber getirmezler. Bunların hepsini sonraları terbiye yoluyla toplamdan alılar. Demek ki, sosyal özellikler kalıtımla geçmez, yalnız terbiye yoluyla geçer. O halde, kavmiyetin milli karakter bakımından da hiç bir rolü yok demektir. Muhtemelen birçoğumuzun karşı çıktığı kavmiyetçiliği sosyal gelişmenin ilk basamağı gören Gökalp için kavmiyetçilik bugün normal ve sağlıklı bir yaklaşım değildir.Gökalp, Osmanlıcıların millet tarifini de doğru bulmaz. Osmanlıcılara göre millet imparatorlukta bulunan bütün vatandaşları içine alan bir şeydir. Gökalp bunu yanlış bulur çünkü O’na göre bir imparatorluğun bütün vatandaşlarını bir tek millet saymak büyük bir hatadan ibarettir. Çünkü bu birbirine karışmış topluluğun içinde, ayrı kültürlere sahip birçok millet vardır.Bugünün siyasal İslamcıları diyebileceğimiz akımın ataları olan İslam Birliği taraftarlarının millet tanımı da Gökalp’ın karşı çıktığı tanımlardandır. İslam Birliği taraftarlarına göre, millet, bütün Müslümanların toplamı demektir. Aynı dinde bulunan insanların bütününe ümmet adı verilir. O halde, Müslümanların bütünü de bir ümmettir.Yalnız dilde ve kültürde ortak olan millet ise bundan ayrı bir şeydir. Bütün bu değişik akımların millet tarifini yanlış bulan Ziya Gökalp kendisine şu soruyu sorar? O halde, millet nedir? Gökalp’a göre millet ne ırkın, ne kavmin, ne coğrafyanın, ne politikanın ne de iradenin belirlediği bir topluluk değildir. Millet, dilce, dince, ahlakça ve güzellik duygusu bakımından ortak olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden oluşan, bir topluluktur. Bu tanımda görüldüğü gibi coğrafi, ırki, kavmi niteliklerden millet gerçeği tamamen soyutlanmıştır.Yani Ziya Gökalp milliyette soy kütüğü aramaz. Onun için önemli olan terbiyede, kültürde, duygularda ortaklıktır. Gökalp’ın bütün tanımlarında sosyolojik aidiyet duygusu hâkimdir. Gökalp’ın Türk tanımına göre de “kendini Türk diye tanımlayan ve Türklüğe duygu ve düşüncelerle bağlı herkes Türk’tür.”**Türk Milliyetçiliğinin dikkate alınması zorunlu bir diğer kaynağı da Yusuf Akçura’dır. Siyasi Türkçülüğün ilk teorisyeni olarak sayabileceğimiz Yusuf Akçura Kırım Tatar kökenlidir. 1904 yılında yazılan Üç Tarzı Siyasetin yazarıdır.Türkçülük tarihinde mühim bir yere sahip Yusuf Akçura’nın Türkçülük düşüncelerinde de Müslümanlık ve Türklük önemli bir yer tutar. Akçura,“Türkçülük” eserinde Ben Müslüman’ım ve Türküm diyerek Türkçülük anlayışının maddi ve manevi temellerini bizlere vermektedir.Yusuf Akçura “Üç Tarzı Siyaset”te sık sık ırk kavramını kullanmıştır. Fakat Akçura’nın burada ırk kelimesine verdiği mana kanın saflığından ziyade soy sop anlamındadır. Akçura, ırk sözcüğüyle, İslam’ın yardımı olmaksızın kendi kendisini tanımlayan etnik bir Türk bütününü ifade etmeye çalışmıştır.Büyük Türkçe sözlükte ırk “kalıtımsal ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insan topluluğu” olarak açıklanmaktadır. Fakat Akçura kendi lisanında ırk kelimesini bu anlamda kullanmaz. 1914’te, millet, “bir ırk, bir lisan ve bir ananedir” tanımını yapacaktır.Kullandığı ırk kavramı “ ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insan topluluğu”ndan çok, modern antropologların “büyük ölçüde ortak bir kültürel mirasa sahip olmakla birlikte, mutlaka aynı siyasal yetke altında birleşmesi gerekmeyen halk ya da insan topluluğu” olarak tanımladıkları “budun” kavramına tekabül ediyordu.Yusuf Akçura’nın millet tanımı gayet açıktır. “Millet, ırk ve dilin esasen birliğinden dolayı sosyal vicdanında birlik ve beraberlik meydana getirmiş insan topluluklarıdır.” Akçura’nın tanımındaki en önemli ifade sosyal vicdanda birlik ve beraberlik meydana getirmiş olması ifadesidir. Bu ifade biraz evvel aktarmaya çalıştığım Gökalp anlayışı ile çok benzeşen ve sosyolojik aidiyeti içeren bir millet anlayışıdır.**Gelelim bugünlerde ağır saldırılara maruz kalan Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün milliyetçilik anlayışına. Tartışmasız ki Atatürk Türk Milliyetçisidir. Fakat Atatürk’ün anladığı Türk milliyetçiliği bir kafatasçılık, bir üstün ırk anlamı taşımaz.Atatürk’e göre “aynı kültürü paylaşan insanlardan oluşan topluma millet denir.” “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk Milleti denir.”Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir diyerek kendi milliyetçilik anlayışına belli bir vatan algısı da yerleştiren Atatürk milleti oluşturan tarihi gerçekler arasında siyasi birlik, dil birliği, yurt birliği, ırk ve menşe birliği, tarihi ve ahlaki yakınlığı göstermektedir. Aynı zamanda Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı dine son derece hürmetkâr bir milliyetçiliktir. Atatürk 1922′de bir demecinde, “Biz ne Bolşevik’iz ne de komünist, ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkârız.”sözleri ile milliyetçiliği ile birlikte dine vurguda yapmaktadır.Atatürk Türk milliyetçiliğinin tanımını ise şöyle yapmaktadır: “Türk milliyetçiliği, terakki ve inkişaf yolunda ve beynelmilel temas ve münasebetlerde bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla aynı uyum içinde yürümekle beraber, Türk toplumunun sosyal ve özel karakterlerini ve başlı başına bağımsızlığa dayanan kimlik haklarını saklı tutmaktır.” 22Afetinan, Medenî Bilgiler ve M. K. Atatürk’ün El Yazıları, 1969, s. 25.Atatürkçülük, aynı ortak geçmişe, ahlaka, haklara sahip bulunan, aynı ortak kültürü ve ülkülerini benimseyen, kaderlerini kendi samimi istekleriyle Türk ulusuna bağlamış olan bütün Türk vatandaşlarını Türk kabul eder. Nitekim 1924 Anayasası’nın 88’inci maddesi bu ilkeyi, “Türkiye insanlarına, din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla Türk adı verilir.” diyerek ifade etmiştir.Bu tarifte esas alınan hukuki olarak vatandaşlık bağıdır. Dil, kültür, ırk gibi unsurlar dikkate alınmamıştır. Yazacak çok şey olduğunun farkındayım.Fikri derinlikten yoksun, genel kültürü ortaokul seviyesinde bir Başbakanın ırkçılık hezeyanları dâhil AKP’nin terör örgütü karşısında yenik düşmesini ve Öcalan’la pazarlık yapmasını bu arada MHP’de teşkilatları kapatılan İl Başkanlarının hukuk mücadelesine girişmelerini yazmak, değerlendirmek lazım.“Türk “ kavramının siyasal ve tarihsel kökeninden habersiz, tarih şuurundan yoksun bir Başbakanın tamamen “Öcalan’la pazarlık ihanetini” kamufle edebilmek maksadıyla Türk Milliyetçilerine yönelttiği “Irkçılık” suçlamasının ne ciddiye alınacak bir tarafı ne de endişe edecek bir yönü var.Sayın Başbakanın da içinden filizlendiği Siyasal İslamcılığın reddettiği “millet ve milliyetçilik” kavramı hakkında böyle bir gaflete düşmek kelimenin etimolojisini bilmemekten, araştırma zahmetine katlanmamaktan kaynaklanıyor.**Millet dilimizdeki birçok kelime gibi Arapça kökenli bir kelime. Arapçada değişik manalarda kullanılmış. Daha çok bir dinin mensuplarını ifade etmek için kullanılan millet tutulan yol anlamına da gelmektedir.