Son dönemdeki gelişmeleri alt alta sıralayan Dumanlı, gelişmelerden endişeli.
İşte o yazının bir kısmı;
Şu anki fotoğraf gayet net: PKK barış adına adım atmıyor; tam aksine büyük bir çatışmaya hazırlandığına dair görüntü veriyor sürekli. KCK yönetimi değişti, nerdeyse Türkiye’ye tehdit savurmayan ‘PKK kurmayı’ kalmadı. Üstelik süre veriyorlar, ‘Son kez uyarıyoruz!’ diyorlar. Yeni KCK stratejilerinde açıkça görülüyor ki örgüt, taraftarına sokağa dökülmeyi emrediyor. Bunlardan kaygı duyduğunuzu söylediğinizde bazı pembe dizi senaristleri her şeyin çok iyi gittiğini, endişeye mahal olmadığını vs. söylüyor. Güzel! Ama manzara hiç öyle bir şey demiyor. Neymiş? Devlet (daha doğrusu MİT) İmralı’da mahkûm örgüt liderine hâkimmiş, o da örgüte hâkimmiş; dolayısıyla asayiş berkemal imiş. Aklı başında her insan bu tozpembe yorum karşısında şu soruyu sormaz mı: Madem her şey bu kadar kontrol altındadır, bu ürkütücü manzaranın sorumlusu kimdir?
Şehrin göbeğinde polis gücü oluşturacaksın, 2 bin küsur genci örgüte yeni üye yapıp dağa çıkaracaksın, ağır silahlar eşliğinde mezarlıkta tören düzenleyecek ‘şehitlik’ inşa edeceksin, yol kesip kimlik kontrolü yapacaksın, dört parçalı devlet kuracağını (bir milletvekilinin ve örgüt liderinin ağzından) bangır bangır haykıracaksın, hükümete “2. aşamaya geç” diye dayatacaksın… Ve insanlar “Her şey yolunda!” deyip hayata huzur içinde devam edecek; öyle mi?
Bütün bu ’taktiksel söylemler’i geçtik, sıra devletin nasıl kurulacağını fiilen göstermeye geldi galiba. Hafta içinde PKK’nın Suriye kanadı PYD, Rasulayn şehrini tamamen kontrol altına aldı ve o topraklara örgüt bayrağını astı. Türkiye’nin 100 metre ötesinde yaşanıyor bu gelişme. PYD Başkanı, Türkiye’nin müdahalesi söz konusu olursa kendilerini savunacaklarını söylüyor. Genelkurmay Başkanlığı, resmi bir açıklama yaparak “terör örgütü”nün Suriye’deki hamlesinden kaygı duyduğunu ortaya koyuyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin endişelerini dile getiriyor ve “Sınırda bir oldubittiye izin veremeyiz!” diyor. Onunla da yetinmeyip, gelişmeleri “kaygıyla” izlediklerini söylüyor. Tabii ki reel politikle yüz yüze yaşamaya mecbur Dışişleri, bölgeye ve ülkemize nasıl bir mayın döşendiğini hissediyor. Ya Polyannacılık oynayan kalem erbabı?
Onlar (kulaklarına üflenen ninniler sayesinde) sürecin hâlâ planlandığı güzergâhta devam ettiğini söylüyor. Keşke öyle olsa... Fakat heyhat! İş her geçen gün sarpa sarıyor, örgüt her gün yeni bir hamle yapıyor. Sadece örgüt mü? Öteden beri İran bağlantısı ile maruf bazı kişiler, sırıtkan bir eda ile PKK’nın Suriye kanadını aklayıp paklama peşinde. Normaldir; zira şu an itibarıyla kazananların başında İran ve Suriye geliyor. Vaktiyle çoluk çocuk gibi görülen Esed, kendine göre büyük oynuyor ve arkasını yasladığı müttefikleriyle özerk bir PKK devletini arzu ediyor. Daha birkaç hafta önce KCK üst yönetiminin Suriye’de özerk bir bölgeden bahsetmesi ve İran’la barışın devam edeceğini ilan etmesi tesadüf mü sizce?
Oto-hipnoza gerek yok. Toplu hipnoz da sökmüyor artık. Fiili durumu doğru okumak, gerekli tedbirleri almak gerekiyor ki, iş işten geçmesin. En başta şunu kabul etmeli; ‘endişelerim var’ demek ‘çözüme karşıyım’ demek değildir. Ağıtlar yakıp kitleleri yeise sevk etmeye de gerek yok; ninniler söyleyip masum toplulukları uyutmaya da. İyi niyetli gayretleri boşa çıkarmaya yönelik birtakım gelişmeler yaşanıyor. Maksat hem sorunun çözülmesi hem de kalıcı kardeşliğin temin edilmesi olduğuna göre, gerçeklerle yüzleşmek şart. Daha çok aklı meseleye dâhil edip bütün olumsuz ihtimalleri de hesaba katarak, ülke menfaatini her şeyin üstünde tutan siyaset üstü bir vizyonla sulh kapılarını aralamak ve süreci kalıcı bir yol haritası ile taçlandırmak gerekiyor. Yoksa ufukta beliren ihanet sadece bu ülkeye değil; bölgeye de büyük zarar verir...
Ekimde kaos planı varsa...
Sabah yazarı Mahmut Övür, ‘sık görüştüğü bir CHP’li dostu’ndan hareketle ekim ayında kaotik bazı hadiselerin yaşanacağını ileri sürüyor. CHP’li dostu daha önce de (2007’de) benzer bir uyarı yapmış ve tam da dediği gibi siyasi bir kriz ortaya çıkmış. Malum, o dönemde cumhurbaşkanlığı seçimi büyük bir çatışma alanına dönüşmüş, askerler e-muhtıra vererek siyasete müdahale etmeye çalışmıştı. Sabah yazarı, bu seferki kâbus senaryosunun kapağını bir miktar da açmış aslında: Mezhep çatışması. İddiaya göre, “Askerden umut kesildiği için bu kez Türkiye’nin en yumuşak karnı, mezhep çatışması devreye sokulacak. Yanı başımızda alev alev yanan Suriye’de olduğu gibi...”
zaman gazetesi
zaman gazetesi