"DHKP-C, PKK’nın alternatifi olarak mı devreye sokuldu? Yabancı ülkeler bu işin neresinde? DHKP-C, legal ve illegal alanda nasıl örgütleniyor? Bir örgüt üyesi hangi aşamalardan geçtikten sonra canlı bomba oluyor?" sorularına cevap arayanZaman'dan Bünyamin Köseli, eski DHKP-C'lilerle görüştü. İşte dikkat çeken o röportaj:
DHKP-C terör örgütüyle ilgili akıllara takılan sorulara cevap bulmak için son iki ayda hummalı bir çalışma yürüttük. Örgütten ayrılan militanları röportaj için ikna etmek hiç kolay olmadı.
Can güvenliği nedeniyle söz verdikleri halde görüşme yerine gelmeyenler oldu. Eski militanların anlattıklarıyla daha önce hiçbir yerde yayınlanmayan ifade tutanakları, örgüt hakkında pek çok ipucu veriyor.
DHKP-C, özellikle akrabalık ilişkilerini çok iyi kullanıyor. Görüştüğümüz eski militanların hepsi yakın çevresinden etkilenerek örgüte katılmış. Terör örgütü, Alevi gençlerle yakından ilgileniyor, legal alanda faaliyet gösteren ve masum gibi görünen derneklerden üye devşiriyor. Yaz kamplarında sistemli bir şekilde ideolojik eğitim veriyor.
Türkiye’nin barışa kilitlendiği bir dönemde, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP-C) sessizliğini bozdu. İlk adres, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ydi. Canlı bomba haberleri tazeliğini koruyordu ki, AK Parti Genel Merkezi ile Adalet Bakanlığı’na düzenlenen eşzamanlı saldırı geldi. Acaba çözüm sürecinin akamete uğramasını isteyen birileri mi devreye girmişti? DHKP-C, PKK’nın alternatifi olarak mı devreye sokuldu? Yabancı ülkeler bu işin neresinde? DHKP-C, legal ve illegal alanda nasıl örgütleniyor? Bir örgüt üyesi hangi aşamalardan geçtikten sonra canlı bomba oluyor? İşte tüm bu soruların cevabını bulmak için son iki ayda hummalı bir çalışma yürüttük. Örgütten ayrılmış dört kişiyle görüştük, militanların daha önce hiçbir yerde yayınlanmayan ifade tutanaklarına ulaştık. Bu tutanakları sayfaya küçük notlar halinde yansıttık. Bu süre zarfında bazı zorluklarla da karşılaştık. Kendisiyle görüşmek için Ankara’ya gittiğimiz eski bir örgüt elemanı, son anda fikrini değiştirip can güvenliği nedeniyle buluşma noktasına gelmedi. Bir diğer örgüt elemanı ise “Bu anlattıklarımdan benim kim olduğumu tahmin ederler.” diyerek, görüşme sonrasında röportajın yayınlanmasını istemedi.
1994 Mart ayında Şam’da toplanan Dev-Sol üyelerinin kurduğu DHKP-C, belki de hakkında en az malumat sahibi olunan örgütlerden biri. Dursun Karataş’ın liderliğinde gelişen örgüt, gizliliğe son derece önem verdiği için hep bir ‘sır küpü’ olarak nitelendirildi. DHKP-C, merkez komite çatısı altında çalışmalarını altı farklı bölge üzerinden yönetiyor.(Akdeniz, Marmara, Ege, Karadeniz, İç Anadolu ve Kürdistan) Bu bölgelere bağlı il komiteleri, ilçe komiteleri, mahalle komiteleri ve hücre evleri bulunuyor. Yurtdışında ise özellikle Yunanistan, Hollanda, Almanya ve Fransa’dan destek görüyor. Edinilen bilgilere göre bir dönem Suriye’de faal olan örgüt, ülkedeki otorite boşluğundan faydalanarak tekrar harekete geçti. Lazkiye şehrinde yeniden yapılanmak için çalışmalarını sürdürüyor. Örgüt, özellikle akraba ilişkilerini çok iyi kullanıyor. Görüştüğümüz eski DHKP-C’lilerin hepsi de yakın akrabalarından etkilenerek örgüte katılmış. Örgüt, Alevilik kimliğinden de çok faydalanıyor. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Kocaeli, Tokat, Tunceli, Samsun ve Ordu gibi illerde legal alanda faaliyet gösteren derneklerden eleman devşiriyor. Aktif bir şekilde eylemlere katılan şiddet yanlısı gençler, illegal yapıya alınıyor. İllegal yapı sadece, ‘hayır’ demeyecek elemanlara teklif ediliyor. Aileler, çocuklarının gittiği gençlik derneklerini masum sanıyor. Hatta bazı anne babalar, iyi araştırmadıkları için bu dernekleri belediye bünyesinde faaliyet gösteren kurumlar olarak biliyor. Gençler, sahil beldelerinde düzenlenen yaz kamplarında ideolojik olarak eğitiliyor.
‘Ölüm oruçlarını bitirme emri Veli Küçük’ten geldi’
C.K., 17 yaşında neden DHKP-C’ye katıldığını bir tek cümleyle özetliyor: “Bizim dönemimizde illegal bir yapıya dahil olmak için büyük bir mazeretinin olmasına gerek yoktu.” Ailesi, memleketleri Tunceli’den Afyonkarahisar’a göçmüş. C.K., yaz tatilinde, Çankırı Cezaevi’nde yatan abisini ziyarete gider. Abisi, DHKP-C’ye üyelikten tutukludur. Bu ziyaret, hayatında bir dönüm noktası olur. Örgüt elemanlarının görüşmede ayaküstü yaptığı propaganda işe yarar. C.K., hapishane ziyaretinden sonra bir akrabasının düğünü için memleketi Tunceli’ye geçer. Tam bu esnada, takvimler 2 Temmuz 1993’ü gösterirken Sivas olayları gerçekleşir. O gün, eline silah alarak bir örgüte üye olmaya karar verir. Niyeti Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist’in (TKP/ML) silahlı kanadı olan Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu’na (TİKKO) katılmaktır. Şehirde bir tanıdığı vasıtasıyla örgütün Tunceli sorumlusuna haber yollar. Üç gün sonra, merkeze yakın bir köyde örgüt elemanlarıyla buluşacak ve dağ kadrosuna dahil olacaktır. Buluşma günü geldiğinde köye gider ama kendisini almaya gelen olmaz. C.K., Çankırı Cezaevi’ne uğrayarak abisiyle tekrar görüşür, TİKKO’ya katılmak istediğini, dergi satmakla vakit kaybedemeyeceğini, savaşmak, ölmek ve öldürmek istediğini söyler. Abisi, “Madem böyle bir karar verdin, DHKP-C’ye katıl.” der. İstanbul’a, İdil Kültür Merkezi’ne (O dönemde Beşiktaş’ta) gitmesini, Kurtuluş Dergisi’nin (Yürüyüş Dergisi’nin o günkü ismi) yöneticisini bulmasını ister. C.K., İstanbul’a gittiğinde ilk iş olarak derneği bulur. Dernekten kendisine bir şifre verirler ve üç gün sonra Kapalıçarşı’nın girişine gitmesini söylerler. Koltuğunun altına bir Günaydın Gazetesi alacak, kendisine saati soran kişiye ise ‘10’a 5 kala’ diyecektir. Gelen kişi hem legal alanda faaliyet gösteren Kurtuluş Dergisi’nin sorumlusu hem de illegal yapının yöneticilerinden, Türkiye’deki komite üyelerinden biridir. Yürüyerek Eminönü’ne inerler, bir kafeye oturur, iki kahve içerler. Örgüt yöneticisi, C.K’ye, niçin illegal bir örgüte katılmak istediğini sorar. C.K, abisine de ifade ettiği gibi savaşmak istediğini, legal alandaki dernek işleriyle vakit kaybetmek istemediğini anlatır. İllegal yapıya kabul edilir. Örgüt yöneticisi, C.K.’ye 100 Gulden (O dönemin Hollanda para birimi) verir. C.K., iki ay sonra silah ve bomba eğitimi almak için bir yere götürülür. (Kimliğinin deşifre olmasından korktuğu için gittiği kampın nerede olduğunu söylemiyor.) Burada 5 ay boyunca 10 kişilik bir ekiple birlikte eğitim alır. C.K., eğitim sonrasında İstanbul’a gelir ve üç arkadaşıyla bir ev tutar. Artık kendi ifadesiyle ‘profesyonel bir devrimci’dir. Evdeki diğer örgüt elemanları gibi bir kod adı vardır. Kimse, birbirinin gerçek kimliğini bilmiyordur. C.K., 1995’de bir kamu binasına bomba yüklü kamyonla girecek ve iki arkadaşıyla birlikte aracı havaya uçuracaktır. Eylem hazırlığındayken polis tarafından yakalanırlar. Oğluyla görüşmek için hapishaneye giden baba kapıda, C.K.’nin örgüt arkadaşlarından dayak yer ve kalp krizi geçirir. Oğluyla görüşmek için içeri girdiğinde baba ağlıyordur. C.K., bu manzara karşısında büyük bir pişmanlık duyar ve babasına örgütten ayrılacağının sözünü verir. Babası ise yaşadığı tüm bu üzücü olaylara dayanamaz ve çok kısa bir süre sonra ikinci kez kalp krizi geçirerek hayatını kaybeder. C.K., örgütle ideolojik bağlarını koparsa da hapishanede ölüm orucuna zorlanır. 40. günün sonunda bünyesi iflas eder. Ölüm oruçlarına katılanların kaçınılmaz sonu olan Wernicke Korsakoff hastalığına yakalanır. Hastalığı nedeniyle dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından cezası affedilir. Dışarı çıktığında Anadolu’daki bir ile gider, küçük bir ev tutar. Aylarca dışarı çıkamaz. Abisinin gönderdiği parayla geçinir. Daha sonra örgütü bırakan abisi de yaşadığı şehre gelir ve bir dükkân açar. Toptan fiyatına aldıkları çanta, ayakkabı ve çorapları satarlar. C.K., aradan geçen 12 yıl boyunca bir iç muhasebeyle bütün hayatını sorguladığını söylüyor. Babasının ölümünden kendini sorumlu tuttuğu için hâlâ gözleri doluyor ve “Bahanesi ben olmasaydım keşke.” diyor. C.K., bir de DHKP-C’nin derin devletle olan bağlantısına dikkat çekiyor:“Hapishanede olduğumuz dönemde ölüm oruçları çok uzamış ve örgüt çıkmaza girmişti. Ölüm oruçları nasıl bitti dersiniz? O dönemde Veli Küçük araya girdi. Örgüt böyle bir arabuluculuğu nasıl kabul etti? Nasıl oldu da Veli Küçük’ün sözünü dinlediler?”
‘Yunan gizli servisi sürekli kamptaydı’
DHKP-C’de faaliyet gösterdiği dönemde Zeynep, Arzu, Edibe ve Melike kod adlarını kullanan N.B.’nin abisi DHKP-C’nin legal alanda faaliyet gösteren Mücadele Dergisi’nin Adana muhabiridir. N.B., bu dergiden etkilenerek örgüte ilgi duymaya başlar. Mersin kırsalında öldürülen DHKP-C’li T.K.’nin cenazesine katıldığı gün ilk kez gözaltına alınır. 1998’de örgüt üyeliğinden 3 yıl 9 ay hapis cezası alır. Hapis yatmamak için Kuşadası’nda ikamet eden büyük abisinin yanına kaçar. Bir müddet hem abisinin çocuklarına bakar hem de bir kafede çalışır. Kafede olduğu bir gün Aylin isimli kadın kendisiyle görüşmek istediğini söyler. Aylin, N.B.’ye örgüt içinde aktif olarak devam etmek isteyip istemediğini sorar. N.B., örgütün, ‘Silahlı Propaganda Birlikleri’nde (SPB) görev almak istediğini söyler. Aylin, hemen hazırlanmasını ve kaçak yollarla Yunanistan’a geçmek için Datça’ya gideceklerini söyler. İtalyan uyruklu bir şahıs, öğle vakti, zodyak tipi bir botla kıyıya yanaşır ve Aylin ile N.B.’yi Pire Limanı’na bırakır. Burada bekleyen kırmızı bir minibüs ile dört saatlik yolculuk yaparak tek katlı bahçeli bir eve gelirler. Kampın sorumlusu Hakan kod adlı bir şahıstır. İngilizce ve Yunanca bilen Hakan, örgüt elemanlarına askerî ve siyasi eğitim verir. N.B.’ye burada Melike kod adı verilir. Savunma, Seçme Yazılar, Mücadele Seçme Yazıları ve Çözüm isimli kitapları okuyup kendi aralarında tartışırlar. Daha sonra iki haftalık bomba, iki haftalık da Kalaşnikof, pompalı tüfek, akrep, Walter ve 16’lı Çek tabanca üzerinde uygulamalı silah eğitimi alırlar. Pire Limanı’na 4 saatlik uzaklıkta, dağlık bir bölgede silah talimi yaparlar. N.B. kampta kaldığı süre zarfında Yunan istihbarat örgütünden elemanların sık sık yanlarına geldiğini söyleyerek şunları söylüyor: “Bize, MİT’in Yunanistan’da nerelerde faaliyet gösterdiğini soruyorlardı. MİT’in bize olası müdahalelerine karşı koruma teklif ettiler ama biz kabul etmedik.” N.B., eğitimlerini tamamladıktan sonra 2000 yılının ocak ayında Hakan kod adlı kamp sorumlusu tarafından İstanbul’da eylem yapması için gönderilir. Hakan, yeni kod adının Edibe olduğunu söyler. Bir sim kartı, Hava Bişgin adına düzenlenen bir nüfus cüzdanı ve 500 Alman Markı’nı N.B.’ye verir. İstanbul’dan da örgütsel faaliyette bulunması için Gaziantep’e yollanır.
İllegal alanda başlayan ‘aşk’ hayatlarını değiştirdi
2010’da DHKP-C’den ayrılan Z.T.’yi bulma umuduyla Bağcılar’ın bir mahallesine gidiyorum. Z.T., uzun bir süre önce buradan taşınmış. Çevredeki kahvehane ve köy derneklerine Z.T.’yi tanıyıp tanımadıklarını, nereye gitmiş olabileceğini soruyorum. Boşa kürek çektiğimi düşündüğüm sırada bir esnaf, “Az ilerideki emlakçıya git. O, buranın en eskisi olduğu için aradığın kişiyi tanıyabilir.” diyor. Emlakçıya, aradığım kişinin adını soyadını sorduğumda birkaç saniye duraksıyor, Z.T.’yi niçin aradığımı öğrenmeye çalışıyor. Gazeteci kimliğimi gösterince, Z.T.’nin babasının cadde üzerindeki fırında çalıştığını öğreniyorum. Fırına gidip babaya derdimi anlatıyor, oğluyla görüşmek istediğimi, niyetimin kötü olmadığını söylüyorum. Son derece babacan bir tavırla, “Hele gel seninle bir çay içelim önce.” diyor. Yolun karşısındaki pastaneye geçip oturuyoruz. Bir saate yakın sohbet ettikten sonra oğlunun yurtdışında yaşadığını ama son iki haftadır İstanbul’da olduğunu, örgütle olan bütün bağlarını kopardığını anlatıyor. Kimliklerinin gizli tutulması şartıyla beni oğluyla görüştürmeyi kabul ediyor. Böylesine kolay ikna olduğu için biraz kuşkulanıyorum. Pastaneden ayrılıp 10 dakika uzaklıktaki evlerine gidiyoruz. Yolda oğlunu arıyor ve bir misafiri olduğunu söylüyor. Yürürken, baba E.T.’nin böyle bir haber yapılması noktasında neden cesur davrandığını anlayabiliyorum çünkü o, neredeyse bütün akrabalarını DHKP-C’ye kaptırmış, kız kardeşi ölüm oruçlarında hayatını kaybetmiş. Eve geldiğimizde Z.T. biraz ürperiyor, rahatsız oluyor. Neyse ki baba, beni kırk yıllık dostu gibi tanıtıyor oğluna. Z.T., DHKP-C’ye 2004’de sempati duymaya başlar. O tarihte iki halası ve bir amcası da aynı örgütte faaliyet gösterir. Bu yüzden illegal yapıya geçişi hızlı olur. İki kişinin kaldığı bir hücre evine taşınır. Ayda bir, gece geç saatlerde, temiz kıyafet ve bir miktar para almak için baba evine gider. Bu arada üst yöneticisiyle, geçmişte ölüm oruçlarına katılan bir örgüt üyesine hapisten çıktıktan sonra haksızlık yapıldığı gerekçesiyle tartışır. Tartışma büyür, neredeyse kavgaya varır. Z.T.’nin aynı örgütten P.Ü. isimli bir kıza âşık olması ve üstlerinden izin almadan kendi aralarında devrim nikâhı kıymaları, hayatlarında bir dönüm noktası olur. Gördükleri kötü muamele sonrasında örgütü sorgulamaya başlarlar. İşte tam da o günlerde bir sabah, Z.T.’nin kaldığı hücre evini polis basar. Örgüte ait önemli bazı dokümanları banyoda yakarlar ancak iki tabanca ve dizüstü bilgisayara polis el koyar. Örgüt üyeliğinden 33 ay ceza alır. Babası her görüşmeye geldiğinde oğluna öğütlerde bulunur: “Kız kardeşimi DHKP-C’ye kurban verdim. Sen benim tek oğlumsun. Bu yoldan vazgeç.” der. Z.T., 2010’da hapisten çıktıktan sonra sevgilisi P.Ü. ile birlikte örgütten ayrılma kararı alır. En kısa sürede evlenmek için kendi aralarında sözleşirler. Z.T., uzun bir süredir görmediği babasını Bağcılar’da bir lokantaya çağırır. Örgütü bırakacağı ve en kısa sürede evleneceği müjdesini verir. Baba, sevincinden havalara uçar, gözyaşlarına hâkim olamaz. Evlenen çiftin artık yeni bir hayatı var. Örgüt tarafından hain ilan edildikleri için akrabalarının bulunduğu İzmir, Mersin, Gaziantep ve Mardin arasında adeta mekik dokurlar. Daha sonra ise yurtdışına kaçarlar.
‘Ailem beni polise ihbar etti’
Bahar K., DHKP-C’nin legal alanda faaliyet gösteren dernekleriyle 2009’da tanışır. Kocaeli’de yaşayan 21 yaşındaki genç kız, lise arkadaşının hediye ettiği ‘Darağacında Üç Fidan’ isimli kitabı okur ve etkilenir. Bu sırada, mahallelerine sık sık uğrayan Meliha Aktaş isimli bir kadın, incelemesi için Yürüyüş Dergisi’ni verir. Aynı yıl içinde Grup Yorum, Kocaeli’de bir konser düzenler. Bahar, Meliha Aktaş’ın kendisine verdiği konser biletlerini satar. Ailesi, kızlarındaki değişimi fark eder ama süreci kontrol etmeyi beceremez. Konser günü geldiğinde annesi gitmemesi için kızına adeta yalvarır ancak Bahar, Meliha Aktaş’ın ısrarlarına dayanamaz. Konserde de görev alır. DHKP-C’nin kurucusu Dursun Karataş’ın hayatını anlatan ‘Çizgilerle Bizim Dayımız’ isimli kitabı okuyunca örgütün illegal kanadına karşı bir yakınlık hissetmeye başlar. Kocaeli’deki gençlik derneği, 2010’da Kandıra’da bir yaz kampı düzenler. Kampa gitmesine sıcak bakmadığı için Bahar, günlerce anne ve babasıyla tartışır. Evden kaçtığında cebinde sadece 40 TL para vardır. Kamp ücreti 60 TL’yi bulabilmek için gençlik derneği üyesi bir arkadaşından borç ister. Bulduktan sonra kamp için arkadaşlarıyla birlikte Kandıra yakınlarındaki bir sahil kasabasına gider. 40 gencin katıldığı yaz kampında her gün ideolojik olarak sistemli bir eğitim alırlar. DHKP-C terör örgütüne ait dergi, kitap ve gazete okurlar. Ölüm oruçlarıyla intihar bombacılarının hayatlarını anlatan belgeseller izlerler. Bahar, iki hafta süren kamp sonunda ailesinin şikâyeti üzerine gözaltına alınır.
KIR GERİLLASININ HABERLEŞME ŞİFRELERİ
“Kırsalda telsizle haberleşiyorduk. Tarafımdan oluşturulan 1’den 80’e kadar rakamlı bir kod listesi vardı. Bu liste aracılığıyla buluşma yerlerini tespit ediyorduk.”
1 Ağveşi Bölgesi
3 Tavuk Dağı
6 Geban Bölgesi
9 Ziyaret Tepesi
15 Göğüşler Ormanı
17 Eğnik
19 Pilav Dağı
27 Yoldayız
39 Çatışma var
40 Pusu var
41 Operasyon var
43 Yaralı var
59 Giyecek
61 Un
Zaman