İnsanlar bilinçli ve bilinçdışı düşünceleriyle eylemlerde bulunur. Bilinçdışı hareketler genellikle reaksiyonel ve negatif düşüncelere yöneliktir, beynin çok kullanılmayan tarafından gelir ve genellikle aniden eyleme dönüşür. Bilinçli hareketler ise kontrollüdür. Kendine zarar vermez ve tasarlandığı gibi eyleme dönüşür. Bezende bilinçli hareketler beynin çok kullanılan bölümüne başkaları tarafından şifrelenmişte konmuş gibi düşüncelerde vücut bulur. Eylemlerle tasarlanmış fakat kendinin veya çevrenin menfaatlerine uygun biçimde olmaz. Sanki Türkiye bunu yaşamaktadır.
Türkiye son yıllarda gerek güvenlik konusunda gerekse dış politikada farklı stratejiler içerisindedir. Güneydoğu’da Öcalan, Barzani, Kandil üçgeninde sıkışmış bir politika uygulanmaktadır. Buradan Türkiye’nin menfaatine uygun bir sonuç çıkarmak çok zordur. Bir menfaat söz konusuysa bu şüphesiz Türkiye haricindekilere yönelik olacaktır. Bu bölgede sürdürülebilir akılcı, ülke çıkarlarına uygun politikalar yerine plansız, kısa ve bir ucu açık politikaların tercih edilmesi her an hüsrana sebep olabilir.
Dış politika’da sıfır sorun diye yola çıkıp, sorunlu bir ülke durumuna düşmekte devletin dış politikasının nasıl bir hale dönüştüğünün en iyi göstergesidir. Suriye meselesi, Irak meselesi, İran ve Ermenistan’la ilişkiler… Rusya ve Amerika’nın kaypak bir zemindeki hareketleri, İngiltere,Fransa ve Almanya’nın bölgemizle ilgili harçlı tavırları onların değişmediğini fakat devletin dış politikalarını aşırı esnetmenin yanımıza kar kaldığı, sonuçta zarar gören ülkenin olacağı aşikardır. Sadece Suriye meselesinin mali bilançosu bile dış politikada ki yalnızlığımızın hazin durumunu göstermeye yeterlidir.
Ülkenin güvenliğine gösterilen aşırı titizliğin yan etkilerinden dolayı özgürlüklerin kısıtlandığını sanan bir düşünce oluşmuştur. Bu tür pragmatik yaklaşımlar üç adım sonrasını göremeyen veya görmek istemeyenlerin düşüncesidir. Ülke güvenliğini sağlamakla yetkili teşkilatların sistemlerini eskiye göre yorumlamak sağlıklı kararlar için uygun değildir. Teknolojinin hızla geliştiği bir dünyada gerek askeri gerekse sivil güvenlik teşkilatları buna uyum sağlarlar. Fakat bunları mazeret gösterip ekonomik ve demokratik beklentilere feda edilen güvenlik üniter yapımız için olmazsa olmazımızdır. Aksi takdirde geçici ekonomik beklentilere, tirübüne oynamak için gösterilen demokratik yaklaşımlar ve özgürlük nidaları güvenlikte oluşacak en ufak sıkıntıya bile ileride çözüm olamaz. Olaylara bu açıdan bakınca Güneydoğuda ki tavizlerin, Kuzey Irak’la son yıllarda artan ticari ilişkilerle olan paralelliği düşündürücüdür. Barzani’yi ülkesine kabul etmeyen bir Türkiye’den meclisine sokan bir Türkiye değişimindeki önemli etkenin demokratik açılım tavizlerinin ve ekonomik ilişkilerin artmasının olduğunu görmemek herhalde aymazlık olur. Hal böyle olunca habur rezaleti güneyduğu’da PKK’ya kontrolün bırakılması KCK’nın öne çıkartılması,Öcalan’nın rahat ettirilme çabaları ve siyasi arenada yer aranması ile kaybedileceklerin neler olacağını iyi görmek gerekir.
İşte bu noktalarda milli duruşun önemini kendisine şiar edinmiş milliyetçi düşünce sahipleriyle diğerlerinin farkı net olarak ortaya çıkmaktadır. Hangi partide olursa olsun bu gidişe dur diyebilmelidir. Bu manada ki çalışmalarında bin yıllık kardeşlik hukukunu önemseyen ve yapılmak istenenleri bu düşünce üzerine inşa etmek isteyen, bunu önemseyen ve her fırsatta dile getiren MHP’ye de destek vermek gerekir. Ekonomide ihracata dönük üretim ekonomisine dönüşümün daha hızlandırılması gerekmektedir. Bu ekonomide ki beklentilerin de karşılığı olacaktır. Milli iradeyle hareket edildiğinde bu millet en yüksek verimle çalışır ve Türkiye’yi lider ülke konumuna getirir. Zaman birlikte hareket etme zamanıdır..