Yalan ve hakikatleri birbirinden ayırmanın zor olduğu bir dönemde yaşıyoruz. İnsan aklının anlamayacağı hatta hayallerin bile kuramayacağı “filmden öte” sahnelere şahit oluyoruz. Hak ve hukukun üstünlüğünün yalan ve palavradan ibaret olduğunu müşahede ediyoruz.
İnsanın bir meta gibi, bir eşya veya et ve kemikten ibaret öylesi bir varlık gibi sunulmasına, değerlendirilmesine, kullanılmasına tanık oluyoruz. Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in, “Bütün bir kâinat muşamba dekor / Bütün bir insanlık yalana teslim.” Mısralarındaki anlamı çözmekte zorlanmıyoruz artık.
Dünyanın bugün geldiği noktayı nasıl izah edebiliriz ki?
Emperyalist zihniyet ve Devletlerin kendisinden başka bütün dünyayı hiçe sayayken nasıl bir insanlık ve medeniyetten dem vurabiliriz?
Neden daha çok Müslüman ülkelerde kan ve göz yaşı vardır? K
an ve gözyaşı Müslüman ülkelerin kaderi midir?
Atlas Okyanusu’ndan Akdeniz’e Kızıldeniz’den Hint Okyanusu ve Pasifik’e uzanan coğrafyada 1,5 milyar nüfusun yaşadığı İslam ülkeleri, acının, gözyaşın, kan ve sefilliğin içinde yaşamıyor mu? Yine milyonların yaşadığı Arıkan’da Suriye’de Irak’ta Somali’de Etiyopya’da Çeçenistan’da Afganistan’da Libya ve Yemen’de yıllardır bitmeyen savaş, terör ve açlık yüzünden yüzbinlerce insan çocuk ve kadın ölmüyor mu?
Müslüman ülkelerde milyonlarca insan evlerini terk ederek başka ülkelerde yaşamak zorunda kalmıyor mu?
Bütün bu acı ve ıstıraplar neden Müslüman ülkelerde yaşanıyor?
O İnsan haklarının sözde en büyük savunucuları (!) olanlar, bütün insanlığa insanlık (!) dersi verenler, çeşitli algı yönetimleriyle insanları doğduğuna pişman edenler bu insan müsveddeleri değil mi?
Bir avuç para ve bir avuç toprak parçasına insanlara dünyayı cehennem haline getirmiyorlar mı?
İnsanlık hiç bu kadar çaresiz kalmamıştı. İnsanlık hiç bu kadar zavallı hale getirilmemişti. İnsanlar hiç bu kadar ağlamamış ve gülmeyi hak ettikleri halde kendi elleriyle zalime ve insanlık düşmanlarına gülmeyi teslim etmemişlerdi.
Kendimizi sorgulama vakti geldi geçiyor.
Müslümanlar bu hâle nasıl geldi?
ABD’nin İsrail’i büyütme ve kemikleştirerek hâkim olma politikası, ardından İran’da iç karışıklıklar ile emperyalist emellerinin bir projesini harekete geçirmiyor mu? Ortadoğu’da terör odaklarını besleyerek ileri karakollar ve maşalarla Türkiye’nin etrafını kuşatmıyor mu? Türkiye’ye en yakın bölgelerde Silah yığınaklarıyla tehdit oluşturmasını göremeyecek kadar kör ve aptal mı sanıyorlar?
Türkiye’de de yapılmak istenen sinsi yıkım projeleri bir çok defa denenmedi mi? Daha yakın tarihimizde Türkiye’yi alt-üst etmeyi planladıkları projeleri devreye sokmadılar mı?
Son olarak 15 Temmuz ile “ALTIN VURUŞ” yapmak için Emperyalizm ve Türkiye düşmanları Türk milletinin asil duruşu karşısında rezil olmadılar mı?
Yerle bir edilen oyunları tersine dönmüştür. Meydanı boş bulacağını sanan hainler Türkiye’yi içeriden parçalayabilecek bir güce ulaşamamıştır.
Bugün geldiğimiz noktada Türkiye üzerinde ki karabulutlar gitmiş değildir. Türk milleti bir ve beraber olmak zorundadır. Akılları iflasa sürüklemeye çalışan emperyalizmin en çok korktuğu en büyüm silah olan birlik ve beraberliği tesis etmek ve güçlendirmek zorundayız.
Türk milletinin birliği beraberliği ve güçlü olması demek, islam aleminin de güçlü olması, diri kalması ve ezilmemesi demektir. Türk Milletinin güçlü olması demek islam alemindeki kanın ve gözlaşının dinmesi demektir.