Samsun'un, Millî Mücâdele Dönemindeki İki Önemli Mekânı HANÇERLİ CÂMİ ve SADİ TEKKESİ
A. GİRİŞ
Millî Mücâdele, Türk'ün, Anadolu'da yeniden doğuş hareketidir. Bu mücâdele, Cihânşümûl Osmanlı Türk İmparatorluğu'nun,
dünyanın, onu sürüklediği şartlar dolayısıyla ayağa kalkamaması netîcesinde, "Türk" adıyla, bir devletin kurulma
gayretinin, maksat ve hedefinin adıdır.
Bu mücâdelede; Anadolu'nun her şehrinde ne felâketler yaşanmışsa, Samsun'da da, birebir aynısı yaşanmıştır. Kaldı ki,
Millî Mücâdele kıvılcımını ateşleyen hareketin başında bulunan Mustafa Kemal, buna, Samsun'da başlamıştır.
"Bu muhteşem Cihân Devleti'nin, 1912-1922 yılları arasında yâni 08 Ekim 1912'de Balkan Harbi katliâmıyla başlayıp
30 Ağustos 1922 târihinde Büyük Taarruz'la biten yaşadıklarınının, bugün bile tam olarak dile getirildiği kanaatini
taşımıyorum. Bu Devlet ve bu Devlet'i inşâ eden Türk milleti, öylesine bir zâlim taarruza muhatap olmuştur ki, kendini
kurtardığını sandığı her an, yeni bir vahşetle karşılaşmıştır.
Ebedî Türk yurdu olan Balkanlar'da, resmî rakamlara göre altıyüz otuz iki bin, gençekte bir buçuk milyon şehidimiz
olduğu gibi, 168.000 kilometre kare de toprak kaybımız olmuştur. Türk'e uygulanan "soy kırım hamlesinin başlangıcı" budur/
burasıdır. Bu katliamları yapanlar/yaptıranlar kimlerdi? Mâzîye bakıldığında, bunların, hiç de uzakta olmadıkları
-çok yakınımızda, zaman zaman da içimizde oldukları-görülecektir. Ammâ; bunları teşhis edecek göz ile, hakîkî mânâda
tahlil yapacak millî târih şuûruyla bezenmiş gönül ve beyne ihtiyaç bulunmaktadır.
Meselâ; bundan birkaç sene sonra Çanakkale'ye gelenler ne için gelmişlerdi? Bunlardan biri, şüphesiz ki, 1526
yılında Babür Şah tarafından kurulan Babür/Gürgâniye Türk Deveti'nin yıkılışını hazırlayan İngilizler'di.
Daha sonraları Başbakan olan, zamanın Donanma Bakanı Winston Churchill, İngiliz Avam Kamarası'nda, Şark Meselesi'ni
hulâsa edercesine yaptığı konuşmasında şöyle demiştir:
"Biz, insanları zehirlemeyeceğiz ki!..Siz, Türkler'i insandan mı sayıyorsunuz? Onlar, köpek ve domuz gibi ancak
hayvan sayılabilir." (1)
B. MİLLÎ MÜCÂDELE BAŞINDA SAMSUN'DA UMÛMU DURUM
Samsun'ndaki siyâsî, sosyal ve kültürel durumu ele almadan önce, Osmanlı Devleti'nin son vaziyetini görmek
lâzımdır.
"Osmanlı Devleti XIX. yüzyılda birçok savaşa girmiş ve bu savaşların birçoğunda yenilerek pek çok toprak kaybına
uğramıştı. Bu yüzyılda, Osmanlı aleyhinde hızla gelişerek imparatorluk üzerindeki etkisini hissettiren Şark Meselesi'nin
mimarları olan Avrupa'nın büyük devletleri XIX. Yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Devleti topraklarını bölmek, paylaşmak
ve imparatorluğa son vermek amacıyla birbirleri arasında hızlı bir bloklaşma dönemi başlattılar. Avrupa devletleri
arasındaki bu bloklaşma XX.Yüzyılın en büyük olayının meydana çıkmasına sebep oldu. Oldukça geniş bir sahada ve çok uzun
süren Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) dünya tarihinde olduğu kadar, Türk tarihi açısından da son derece önemli sonuçlar
doğurdu. İtalya (1911) ve Balkan (1912-1913) Savaşları akabinde bir anda kendini Birinci Dünya Harbi gibi büyük bir
savaşla karşı karşıya bulan Osmanlı Devleti, dört yıl sonunda 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'ni imzalamak zorunda
kaldı.
Osmanlı Devleti'nin fiilen sona erdiğini açıkça ortaya koyan bu mütareke Osmanlı Devleti açısından son derece ağır
şartları içeriyordu.
(...) İtilaf kuvvetleri daha önce de bahsettiğimiz üzere aralarında yapmış oldukları birtakım gizli anlaşmalara
uygun olarak işgal faaliyetlerini Anadolu'nun dört bir yanını kapsayacak şekilde genişlettiler. " (2)
"30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi günlerinde, Samsun, bağımsız Canik Sancağı'nın merkez kazasıydı. Sancağın
dışında beş kazası daha vardı. Bafra, Çarşamba, Terme, Ünye (bugün Ordu'ya bağlı) ve Fatsa (bugün Ordu'ya bağlı).
Samsun'un ilçelerinden olan Kavak ve Alaçam, o dönemde Samsun ve Bafra kazalarının birer nahiyesi durumunda idiler.
Samsun'un bugünkü ilçeleri Lâdik, Havza ve Vezirköprü (Köprü) ise, o dönemde Sivas Vilâyeti'nin Amasya Sancağı'nın
kazaları idiler. Canik Sancağı'nın 300.000 dolayında nüfusu vardı ve bunun (göçmen adı altında getirilenlerle birlikte)
yarısını Rumlar teşkil ediyordu. Sancağın merkezi Samsun olmasına rağmen Bafra ve Çarşamba kazaları, nüfusça Samsun'dan
daha kalabalıktı.
15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'e asker çıkarmasından 2 gün sonra da İngilizler, bu defa Samsun'a çıkartma
yaptılar ve halka gözdağı verdiler.
IX. Ordu Müfettişi olarak Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığı gün, şehirde İngiliz askerleri vardı
ve Merzifon dâhil, bölgede önemli bir askerî güç olarak bulunuyorlardı.
(...) Mustafa Kemal, 21 Mayıs'ta Harbiye Nezâreti'ne gönderdiği raporda; Samsun ve dolaylarında 40 kadar bölücü
Rum çetesi bulunduğunu, Müslüman halkın kaygı ve korku içinde yaşadığını" bildiriyordu." (3)
"1893 yılında yapılan nüfus sayımına göre Samsun'un nüfusu 67.624 idi. Nüfusun % 49.4'ünü Müslümanlar, % 48.6'sını
Rumlar, kalan % 2'yi ise Ermeni, Bulgar ve Yahudiler oluşturuyordu." (4)
C. HANÇERLİ CÂMİSİ
"1869 yılında çıkan büyük bir yangın sonucunda yanan Câmi'nin yerine, Mehmet Reşit adındaki bir kişi tarafından
H. 1288/M.1871 yılında Şahbarzâde ünvanıyla anılan Bafralı bir mimara yaptırılan şimdiki Hançerli Câmii, Kırbaç Ali isimli
bir şahsa ait vakıftan olup Samsun Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce "Mazbut Hayrat Vakıflar"dan şeklinde kayıtlıdır.
Bina, 1938 depreminde tekrar yıkılmış ve aynı yerde daha büyük olarak yapılmıştır.
Daha sonraları 1964-1965 yılları arasında câminin kuzey cephesine iki katlı son cemaat yeri ilâve edilmiştir.
Bunun giriş kapısı üzerinde bulunan mermer panoda "Hançerli Câmiî 1943" yazısı bulunmaktadır. Bu tarih, son cemaat
yerinin değil, harimin son yapılış tarihidir. Dolayısıyla da bu yazının harimin giriş kapısı üzerinde bulunması gerekir."
(5)
Bu günlerin hâlinin perişanlığını kavrayabilmek için, daha sonraları, 10 Ocak 1934- 25 Ekim 1934 tarihleri
arasında Samsun'da Belediye Başkanlığı görevinde bulunan Hasan Umur hocanın Samsun hakkında yazdığı ve o dönemleri anlatan,
"Samsun'da Müdafaa-yı Hukuk" (Âdil Pasin'le birlikte) ve "Samsunda On Beş Sene" adlı kitaplarının incelenmesi gerekir.
Millî Mücâdele başladığı dönemde, Boşnak zâde Süleyman Bey'in reisliğinde faaliyete geçen Samsun Müdafaayı Hukuk
Cemiyeti'nde görev yapan Hasan Umur, Hançerli Câmisi'nde verdiği vaazlarla, bu mücâdeledeki yerini şöyle izâh eder:
"Samsun'un Gümrük caddesinde kiraladığım dükkânda ticaret işlerine başladığım zaman, 1334 (1918) yılının
sonlarıydı. Millî Mücâdele henüz başlamamıştı.İngiliz askerleri Samsun caddelerinde neşeli, neşeli dolaşmakta, halk ise,
endişe ve üzüntü içersinde idi.
Asırlardan beri mukadderatlarını bizimle birleştirdiklerini sandığımız müslüman olmıyan unsurlar sevinç içinde,
bu hallerini açıkça hissettirmekten de çekinmiyorlardı.
İstikbâl karanlık bir meçhuliyetle örtülü ve her geçen gün endişemizi biraz daha artırmaktaydı. Arasıra teselli
verecek bir haber geliyorsa da, onun da serap olduğu anlaşılınca yeis bulutları bir derece daha kararıyordu.
Durum bu merkezde iken, ahvalin hakîkî ruhuna vâkıf olan vatandaşlar endişeli olmakla beraber, damarlarında
dolaşan şehametli Türk kanı kaynıyor, kalplerinde cesâret, gözleinde ümit parıltılarile yurdu korumak ve kurtarmak
çarelerini aramaktan geri kalmıyorlardı. Durumun nazikliğini olduğu gibi kavrıyamıyan, ikinci bir zümre vatandaşlar ise,
milletin taliinin meçhul bir karanlığa gömülmekte olduğunu anlıyor, lâkin kurtuluş çarelerini aramak kudretini
gösteremiyorlardı. Ekseriyeti teşkil eden halkın bu zümresini uyandırmak, ümit ve cesaret şulesini bunların dimağlarına
aksetirmek, vaziyetin vahametini idrak eden şuurlu vatandaşlara düşen en büyük vazife idi. Bu, çok mühimdi, çünkü, her
hangi bir millet ferdinin kalbinde, yaşamak için gereken ümit ve cesaret hazinesi boşalmış ise, o millet için beşer
dünyasında, tarih sahifelerdinden başka bir şey aramak mânâsız olur.
Ahval bu merkezde iken kendime göre küçük bir vazife seçmeyi düşünürken tesadüf bunu tâyin etti.
1335 (1919) senesi ramazan ayının altıncı günü, Hançerli camiinde ikindi namazını kılacağımız zaman dostum ve
hemşehrim Abdülkerim oğlu Halil Efendi, namazdan sonra câmide vâz etmekliğim ricasında bulundu. Her ne kadar gönül bu
sevdadan uzaklaşmış, ticaret sahasına atılmış idiyse de, dostumun ricasını reddedemedim. Bu camide, sözlerimin dinleyenler
üzerinde iyi tesir bıraktığını anladım. Ertesi gün, cemaatin çoğalması beni teşvik etti. Vâza devam ettim. Üç dört gün
sonra (cemmi gafir) büyük cemaatin etrafımı sardığını gördüm ve anladım ki benim gibi bir âcizin, şu nazik zamanda
yapabileceği vatanî hizmet ancak bu yolda olabiliyor.
Mağlûbiyet felâketinin doğurduğu acı günler, muhterem Samsun halkının elem ve kederini her gün biraz daha
artırırken; bedhah ve bozguncu unsurlar, esassız şayialar çıkararak Müslümanları, Türkleri şaşırtmak ve biraz daha ye'se
düşürmeğe çalışıyorlardı. Bu durum karşısında ben de, vatanın uğradığı felâketi ve felâketin esbap ve avamilini araştırıp
izaha çalışıyor, içerdeki düşmanların bozguncu fikirlerine ve faaliyetlerine etraflıca temas ediyordum. Düşülen elîm
durum karşısında herkesin vatanî vazifesinin başında gelen, metanet ve cesaret göstermek olduğunu, yeis ve ümitsizliğin
felâket üstüne felâket getireceğini "Velâteyesû" âyeti kerimesinin tefsirile izah ve teyide çalışıyordum." (6)
"Samsun'un en eski ve en sağlam minaresi" başlıklı haberde şöyle deniliyor: "Samsun'a 1869 yılındaki büyük yangın
ile 1939'da Erzincan'da meydana gelen ve kenti de etkileyen depremden hasar görmeden çıkan İlkadım ilçesindeki Hançerli
Camisi'nin minaresi, kentin en eski minaresi olarak varlığını koruyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Samsun Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nca tescillenip birinci derece
sit kapsamında koruma altına alınan, İlkadım ilçesi Hançerli Mahallesi Necip Bey Caddesi üzerinde yer alan Hançerli
Camisi'nin minaresi yıllara, meydan okuyor." (7)
Bu makalemizin kaleme alınışından birkaç sene önce, bu câminin avlusuna bir ilâve daha yapılmıştır. Bugünün târihi
îtibâriyle de, kapısında, hâlâ 1943 yazılı bir levha bulunmaktadır.
(Bu hususu,Samsun basınında birkaç defa dile getirmemize rağmen, niçin, hâlâ sıhhatli bir 'kitâbe'ye sahip değildir,
onu da anlamamız mümkün olmamıştır.)
D. SADİ TEKKESİ
Sadi Tekkesi, Samsun'da bulunan iki tekkeden biridir. Dîğeri, Acem Tekkesi olup, tâmiratına 2005 yılında
başlanarak, 07 Temmuz 2007 târihinde bitirilerek açılışı yapılmıştır. Hâlen de, hakkındaki târihî bilgilerde ihtilâflı
hususlar mevcuttur.
Bu hususta yazdığımız, "Sadi Tekkesi Nerededir?" başlıklı makalemize cevap bile verilmemiştir. Bu yazıdan bâzı
bölümleri naklediyorum:
"Samsun'da, kendisinden sık sık bahsedilen bir tekke var. Adı: Acem Tekkesi. Hakîkî hüviyetini bugüne kadar
bilebilen ve tam olarak îzâh edebilen çıkmadı ammâ, yüzellik yıllık bir mâzîya sâhip olduğu iddia ediliyor.
Bu çok bilinmeyenli Tekke, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan sağlanan mâlî destekle tâmir edilerek hizmete
açılmasına rağmen; yapılış târihiyle değil, vakfediliş târihi îtibâriyle dahi beş yüz yıllık Osmanlı-Türk eseri olan
Taşhan'ın hâlini hiç soran yok!
(...) Peki; târihte olmayan bir tepeye "Amisos" adını veren (Devlet) temsilcisi/salâhiyetlisi veya mes'ulü,
târihte olanı niçin duymazdan ve bilmezden geliyor; korumaya almıyor ve ayrıca adı Millî Mücâdele'de şan ve şerefle
anıldığı hâlde, "Sadi tekkesi"ni kimseler arayıp sormuyor?
O hâlde tekrar yazalım:
1919'larda, Samsun'da, Samsun Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti, Samsun Tayyare Cemiyeti, Samsun Hilâl-i Ahmer Cemiyeti,
Samsun Türk Ocağı...gibi cemiyet ve kuruluşlarda bizzat görev alan ve 1931-1934 yılları arası önce Belediye Meclis Üyeliği
sonra da Samsun Belediye Başkanlığı (10 Ocak 1934- 25 Ekim 1934/288 gün) yapan Hasan Umur Hoca'nın "Samsun'da Müdafaa-yı
Hukuk adlı eserindeki Sadi Tekkesi ile ilgili sözlerine göz atalım..." (8)
Sadi tekkesi'nin bulunduğu yerin tespiti bile, mes'ele olmuştu. Yine aynı yıl (2008), yazdığım Tekkeler
başlıklı yazımdan da bir bölüm naklediyorum: "Mâzîye baktığımızda, Samsun İli merkezinde iki tekke olduğunu müşâhede
ederiz.Bunlardan bir Sadi tekkesi, dîğeri ise Acem tekkesi'dir.
Ancak; bunlardan birinden kimsenin haberi bile yoktur da, dîğeri hususû muamele görüp yaşamakta/
yaşatılmaktadır.
İlkönce, hususuî muamele görenden bahsedelim: Bunun adı, Acem Tekkesi'dir. Samsun Valiliği tarafından Şubat
2008'de ikinci baskısı yapılan Samsun rehberi adlı kitabın 63. ve 64. sayfalarında Acem Tekkesi başlıklı bölümde şöyle
deniliyor: Tekke, Hançerli mahallesi, 100. Yıl Bulvarı üzerinde. Cephesi bulvara bakıyor. Bodrum kat hariç, tek katlı,
kareye yakın planlı, kırma çatılı ve kagir bir yapının birinci katına bulvar yolundan çift tarafla taş merdivenle
çıkılıyor. Bu katta bir hol ve bu hale açılan mutfak, oda ve büyük bir ayin salonu var.
Ayin salonundan bir merdivenle inilen bodrum kat boş ve birinci katın ahşap döşemesini taşıyan ahşap direkler
göze çarpıyor. Bodrum kat pencereleri basık kemerli ve duvarları oldukça kalın.
Bina İranlı bir şahsın imiş, sonradan hazineye geçmiş. Tekkede her yıl ayinler yapılırdı. Burada bir yatır
olduğu ve dini yönden de kutsal sayıldığı ifade ediliyor."
İlk iki parafragta Acem tekkesi'nin vasfı ile iç ve dış şekli anlatılıp tarif edilmeye çalışılıyor. Ancak;
bir târihî yapının mâzîsi ile ilgili şu ifadelere dikkat çekmek isterim: "Bina İranlı bir şahsın imiş, sonradan hazineye
geçmiş. Tekkede her yıl ayinler yapılırdı. Burada bir yatır olduğu ve dini yönden de kutsal sayıldığı ifade ediliyor."
(...) Tahmin ile tarih yazılır mı? Kimmiş bu adam? burayı ne zaman, nasıl, niçin ve hangi şartlarda yapmış?
Maksadı ne imiş?
Peki sonra? "Hazineye geçmiş"!..Böyle bir ifadenin kullanılmasını hangi ilmî anlayışla bağdaştırabiliriz?
"Geçmiş"; nasıl yani? Hazineye nasıl "-miş" dersiniz?" (9)
22-24 Ekim 2010 târihleri arasında, İLESAM ile Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından tertip edilen
"2. Milletlerarası Samsun Şiir Günleri" münâsebiyle, aralarında, Em. Vali Rıza Akdemir (merhûm), Yavuz Bülent Bâkiler,
Abdullah Satoğlu, Mehmet Ali Kalkan, Mehmet Nuri Parmaksız, İlter Yeşilay, Ekrem Kaftan'ın bulunduğu şâir arkadaşlarla 22
Ekim'de Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz ziyâret edildi.
Sohbet esnâsında, Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanı Necmi Çamaş'ın da müdahil olduğu
bir durumda, Başkan Yusuf Ziya Bey'e, Sadi Tekkesi'nden söz etme fırsatım oldu. Samsun'da bir dönem belediye başkanlığı
yapmış olan Hasan Umur Hoca'nın, kitaplarının birinde, böyle bir tekkeden söz ettiğini, ancak yerinin dahi nerede olduğunu
bilemediğimi ifade ettim. Başkan Bey, hassasiyet göstererek, bundan haberdar olmadığını beyanla Necmi Bey'den bu hususun
araştırılmasını rica etti. Necmi Çamaş Bey'in ciddî araştırmaları ve çalışmaları, mes'eleyi hedefine ulaştırdı ve neticede
, (Şeyh) Sadi Tekkesi, -geç de olsa- 2013 yılında tamir edilerek, "Sadi Tekkesi Kuvâ-yi Milliye Ruhu" müzesi hâline
getirildi.
E. HASAN UMUR HOCA'NIN ANLATTIKLARI
Hasan Umur; 02 Mayıs 1296 (1880) târihinde T(ı)rabzon'un Of ilçesinde doğdu. Birinci Dünya Harbi sırasında
T(ı)rabzon'un, Ruslar tarafından işgali üzerine, batıya doğru başlayan "muhacirlik", onu da, Samsun'un Bafra ilçesine
kadar ulaştırır.
Hasan Umur Hoca, bunu, şöyle anlatır: "Birinci Büyük Harbin büyük felâketlerinden olan, düşman istilâsı bizim
Of kazasına da uğramıştı. On üç nüfus ailemle -kardeşim İsmail Umurdan başka yardımcım olmadığı halde- baba ve
dedelerimizin asırlarca doğup yaşadıkları ve yaşadığımız güzel köyümüzü, evimizi ve her şeyimizi bırakarak Karadeniz
sahili boyunca birçok elem ve ıstırap görüp geçirdikten sonra güzel Samsundan da geçerek elli üç günde Bafra'ya varmıştık.
Birinci merhalemiz olan Bafra'da maceralarla dolu hicret senelerimizi geçirdikten sonra mukadderat, bizi son merhalemiz
olan Samsunda yerleştirdi ve Samsun ikinci vatanımız oldu." (10)
10 Ağustos 1977'de 97 yaşında vefât eden Hasan Umur Hoca'nın, Sadi Tekkesi ile ilgili anlattıklarına dönelim:
"Samsun'da Müdafaayı Hukuk" adlı eserinin iki yerinde, "Sadi tekkesi" ifadesi geçer. Birincisine ait bölümde
şu bilgileri bulunmaktadır:
"İlk içtimalar, aralarında reis yaptıkları, Boşnak zade Süleyman Beyin evinde yapılıyor, nizamname dediğimiz
mukarreratın beşinci maddesine göre Samsun şubesinin on âzadan ibaret olması icap etmekte olduğundan heyetin on kişiye
ikmali, isimlerinin bildirilmesi hakkında Ankara'da Anadolu ve Rumeli Müdaaayı Hukuk Cemiyeti Kongre Reisi bulunan
Mustafa Kemal Paşadan gelen bir emirde bildiriliyordu.
Toplanan heyet âzası hariçten bazı arkadaşlarını da tavsiye ettiklerinden müteakip toplantıda on kişi ikmal
edilerek şu suretle Samsun şubesi teşekkül etmiş bulunuyordu:
Boşnak zade Süleyman Bey Reis
Ticaret Orası Başkâtibi Şükrü Bey Aza
Tüccardan Hacı Hayrulah zade Ömer Bey "
Tüccardan Hacı Ömer zade Hasan Bey "
Sultani müdürü sanisi Âdil Bay "
Nemlizade Şeref Bey "
Muharrir Ethem Veysi Bey "
İslâm Bey zade Faruk Bey "
Kitapçı Osman Tabruk Bey "
Sultani muallimlerinden Hayrettin Nadi Bey "
Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Samsun şubesi bu suretle teşekkül ettikten sonra bir de mühür kazdırılarak
evlerde toplantılar yapmağa ve Ankara ile muhabere etmeye başlandı.Halkın tenviri için Millî Mücadeleye ait gelen merkez
telgrafları itimat ve emniyete lâyik görülen zevatı Sadi tekkesine toplayıp onlara okunuyor, bir taraftan da Cemiyete
gizli gizli aza kaydediliyordu. Ev toplantıları muayen bir yerde yapılmıyordu. Ekseriya Hacı Hayrullah zade Ömer Beyin
evi olmak üzere azadan her birinin evini dolaşmak ta lüzumlu görülmekteydi. Bunun sebebi de ara sıra millî hareketlerin
felâket doğuracağına kani olanlar tarafından vuku bulan tehditlerdi."(11)
"Sadi tekkesi" ifadesinin ikinci olarak geçtiği bölümde ise şunlar yazılıdır:
"O vakite kadar ekseriya evlerde bazan da Sadi tekkesinde toplanan hey'et artık gizli kalmanın lüzumsuzluğunu takdir
ettiği için bir kulüp açmağa halkı oraya açıktan açığa davet etmeğe ve bütün hâdiselerden onları haberdar etmeğe karar
verdi. Aynı zamanda muallimler birliği reisi olan müdafaayı hukuk cemiyeti reisi Âdil tarafından birliğin Dede havlu
mektebinde açtığı gece dershanelerinde muvakkaten toplantı yapılması hakkındaki teklifi muvafık görülmüştü." (12)
Düşünmek lâzımdır ki, o sıralarda, Anadolu'nun her yerinde olduğu gibi, Samsun şehrinde de, büyük bir yabancı
baskısı altında bulunuyordu.
Şehirdeki Müslüman-Türk nüfusun gayrı müslimlerle hemen hemen aynı olması bile, bunda müessirdi. Kaldı ki, Rusların
T(ı)rabzon'u ilşgaliyle başlayan tazyikle ve şuûrlu olarak Karadeniz bölgesine ve Samsun'a gönderilen silâhlı Rum çeteleri
köylerde işkence yapıyor, korku ve dehşet saçıyorlardı.
Dîğer taraftan, Hasan Umur'un ifade ettiği gibi, "Samsun caddelerinde-müstemlekeci-İngiliz askerleri gezmekteydi.";
"Asırlardan beri mukadderatlarını bizimle birleştirdiklerini sandığımız Müslüman olmayan unsurlar da, tıpkı İngiliz
askerleri gibi sevinçliydiler."; "Durumun nâzikliğini kavrayamayan maalesef büyük bir "ekseriyet" bulunuyordu."; Bununla
beraber ahvalin hakikî ruhuna vâkıf insanlar endişeli olmakla beraber damarlarında dolaşan "şehametli Türk kanı
kaynıyordu" ve çare arıyorlardı."
F. SONUÇ
Gerek Hançerli Câmisi ve gerekse Sadi Tekkesi, Millî Mücâdele'ye kadar verdikleri hizmetin yanında, Millî
Mücâdele safhasında da, büyük hizmetlere imza atmışlardır. Bu mekânlarda, Müslüman Türk'ün şahlanış, dertleniş, derleniş
ve diriliş mücâdelelerinin izleri bulunmaktadır.
Mes'eleye, hâdiseleri birebir yaşayanların dilinden yaklaşınca, hakîkat daha iyi ortaya çıkıyor.
Bu sebeple; onların, bu şuûrla koruma altına alınmaları, anlaşılmaları ve tanıtılmaları,İslâmî vecîbelerimiz ve
mes'uliyetlerimiz, millî târihimiz, millî kültürümüz, millî san'atımız/mîmârîmiz ve istikbâlimize dâir tahayyüllerimiz/
ülkülerimiz bakımından ehemmiyet arzederler.
KAYNAKLAR
1. M.Halistin Kukul, Hasan Umur'a Göre Millî Mücâdele'de Samsun, Geçmişten Günümüze Şehir ve Çocuk Sempozyumu
Bildirileri-1, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Nu:12, Samsun-Mart 2016, Sf. 303
2. Bünyamin Kocaoğlu (Yard. Doç.Dr.), Millî Mücâdele Yıllarında Samsun, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığı
Yayını, Samsun 2008, Sf. 1
3. Ali Kayıkçı, Pontus'a Darbe, 2. Basımın Önsözü, Samsun Gazeteciler Cemiyeti Yayını, Samsun 1990, Sf. 10
4. Tarihçe, https://www.samsun.bel.tr - Samsun Büyükşehir Belediyesi, 16 Temmuz 2015
5. Ali Kayıkçı, Samsun'da Kültür Sanat, Sönmez Ofset Matbaacılık Ticaret Ltd. Şti., Samsun, Şubat 1998, Sf. 100-101
6. Hasan Umur, Samsun'da On Beş Sene, Güven Basımevi, İstanbul 1947, Sf. 5-6
7. www.hürriyet.com.tr-Tolga Birgücü/Samsun, 26.05.2018-13.37
8. M. Halistin Kukul, Sadi Tekkesi Nerededir?, Gürses Gazetesi, 21 Nisan 2008, Sf. 2
9. M. Halistin Kukul, Tekkeler, Halk Gazetesi, 16.11.2008, Sf. 14
10. Hasan Umur, Samsun'da On Beş Sene, Güven Basımevi, İstanbul 1947, Sf. 3
11. Hasan Umur-Âdil Pasin, Samsun'da Müdafaayı Hukuk, Tan Matbaası, 1947, Sf. 7-8
12. a., g.,e., Sf. 25