Hasan Umur, hem bir dîn adamı, hem bir tüccar, hem vatan sever bir Türk milliyetçisi ve hem de büyük bir “Millî Mücâdele” kahramanıdır.
Samsun’da, Hançerli Câmisi’nde verdiği vaazlarla,“Millî Mücâdele”ye katkı sağlayanların önde gelenlerindendir. Kaldı ki, yine, Samsun’da, Millî Mücâdele döneminde, hangi millî kuruluş var ise, ya onun kurucusu olmuş, ya idâre heyetinde bulunmuş yâhût da o cemiyetin/derneğin reisi olmuş bir dîn adamıdır.
1947 yılında neşrettiği “SAMSUN’DA ON BEŞ SENE” adlı kitabının “SİVAS KONGRESİ” başlığını taşıyan bölümüne şöyle başlar:
“İngiliz askerlerinin Samsunda dolaştıkları bir sırada, Sivas kongresine Samsunu temsilen murahhas göndermek biraz mahzurlu görülüyordıysa da, merhum Şükrü Beyin tensibiyle Boşnak zade Süleyman Bey'in gönderilmesi kararlaştırıldı. Yol masrafı için arkadaşların yardımına başvuruldu. (Muhterem hemşerim Veli zade Mustafa Bey, hamiyet gösterenler arasında başta gelmekteydi.)
Süleyman Bey, kongrenin faaliyetlerini muammalı kelimelerle mektuplarında anlatmıya çalışıyordu. Bir mektubunda “Güneşin şiddetli hararetine bakılırsa, yumurtalar civciv çıkaracaktır.” sözleriyle durumun ümit verici olduğunu anlatıyordu.
Sonradan Sivas kongresinin kararlarından arslanlar doğduğunu yalnız biz Türkler değil bütün dünya görmüştür. Kongrenin toplandığı 4 Eylül 1335 (1919)tarihinden tam bir ay sonra İngiliz askerleri Samsundan çekilmişlerdir. Bu suretle daha serbest bir surette çalışmak imkânı elde edilmiş ve, artık vatandaşlar bir kelime etrafında toplanıyor: Kurtuluş!
Kurtuluş savaşının esasını Müdafaai Hukuk Cemiyetlerinin teşkil ettiği malûmdur. Samsun'da merhum Şükrü Beyin himmet ve rehberliğiyle Müdafaai Hukuk Cemiyeti de kuruldu ve faaliyete geçti. Talih, beni de cemiyetin idare heyetinde bulundurdu.”
(Bknz. Güven Basımevi, İstanbul, 1947, Sf. 42-43)
Türk milleti kurtuluş mücâdelesi için ne büyük emekler harcamış, ne büyük bâdireler geçirmiştir.
Bu anlatılanlar, bunların çok az bir bölümüdür!..
O günleri, o günleri yaşayanların kaleminden okumak, çekilen sıkıntıları birebir hissetmek, yaşamak gerekir!
Bundan yüz sene önce, bu memleket/bu şehir, güllük-gülistanlık değildi.
Yokluklar içersinde, can tehlikesi altında yapılan bu mücâdelelerin kıymetini bilmek, bunlara mârûz kalanlara minnet ve şükranlarımızı arzetmek etmek ve onları rahmetle anmak insânî ve millî bir vazîfedir.
Birileri’nin çizmesi, bu toprakları kirletiyordu ve Sivas Kongresi de, bunun son noktası oluyordu. Bu birileri, gerçekten ‘çok’tu ve târihin derinliklerinden gelen kinle, Türk milletini imhâ etmenin pilânlarını yapıyorlardı.
Bilinmelidir ki, bu pilânlar, hiç dur durak bilmeden devam etmekte ve Türk milleti ezelî düşmanlarının hedefinden asla çıkmamaktadır.
Bu sebeple; bu düşman unsurların yaptıklarını, yapacaklarının bir emâresi olarak görmekten asla imtinâ etmememiz ve geri durmamamız şarttır. Yakınımızda veya uzağımızda, bizi, ekonomik, siyâsî veya kültürel olarak çevreleyen bütün bu fesat yuvalarının hücûmlarına karşı, diri ve uyanık bulunmayı hiçbir zaman terketmememiz gerekir.
“Kurtuluş” kolay olmuyor!..Çok bedel istiyor!..