Haberleri okudukça ve hâdiselere de bizzat şâhit oldukça artık şaşırmıyorum. Biliyorum ki; devletlerin de, kişiler gibi, ulaşmayı arzu ettikleri hedefleri vardır. Bu hedefler, çok çeşitlidir ve bunların da varlıklarını sürdürebilmeleri dâima yapıcı, tamir edici ve geliştirici olmaktan geçer.
Basından okuduğum haberlere göre, 2021 yılına kadar 48 cezaevi daha yapılması düşünülüyor/pilânlanıyor/hedefleniyormuş!.. Ben, isterdim ki, bu hedefler ‘kütüphâne” açılışlarında olsun. En büyük hedefimiz; ‘okumak’, ilim tahsil etmek ve her sahada önde yürümek olsun. Tabiî ki, bunda, sâdece dünya ölçülerini yakalamak değil, aşmak hedefine de sahip olalım.
08 Mayıs 2019’da Adana’daydım. Çukurova Üniversitesi’de öğretim üyesi olan yeğenim Altay Çolak’ın eşi İlknur Hanım’ın teşviki, tavsiyesi ve ısrarıyla “Uyap İşyurtları Satış Sistemi Adana Açık Cezaevi İnfaz Kurumu İşyurdu Müdürlüğü”nün işlettiği “Adana Göltepe Eğitim Tesisleri” adlı müesseseyi gezmek fırsatım oldu.
Hârika bir kuruluş!.. Ammâ...ben isterdim ki, burada karşılaştığım bu güzellikler, beni üzmesin!..Niye mi?
Önce; burada, hangi cezaevlerinin ürünlerinin teşhir edildiğini/satışa sunulduğunu söyleyeyim: Kartal, Kütahya, Kırıkhan, Karaman, Sinop, Alaşehir, Niğde, Toprakkale, Kalecik, Akhisar, Midyat, Oltu, Ankara, Konya, Diyarbakır, Çanakkale, Gaziantep, Bozkurt, Uşak, Türkoğlu, Alanya, Tokat, İskilip, Ayaş...
İşin bir başka yönü, çalışanlarının hepsi de mahkûm...Şu veya bu suçtan ceza almışlar. Hepsi de o kadar nâzik ve kibar ki, hiçbir satış yerinde bu derecede nezâkete muhatap olmadım. Gündüz, iş yerinde çalışıyorlar; akşam olunca, hapishâneye dönüyorlar!..
Bâzıları çoluk çocuk sahibi..İşte, bu ‘güzelliklere’ üzülmeme sebep teşkil eden husus da bu!..
Bunları görünce ve yüzlerindeki pişmanlık ifadesine de şâhit olunca, içim burkuldu. Şu veya bu sebepten ve gerçekten ellerinde olmayan sebeplerle hapishânelere düşmüş gençlerimizi bir an evvel buralardan çıkarıp topluma kazandırmak gerekmez mi?
İşin bir diğer yönü, aylardan beri, bunlara, büyük “ümitler” de veriliyor; ve diyebilirim ki, “oyalanma”nın da kendilerine bir eziyet olduğunu düşünüyorlar. Peki, bu insanlara mahkûmiyetlerinin yanında bir başka eziyet daha yüklemenin ne âlemi vardır?
Kim, neyi bekliyor?
Sakın ha, hiç kimse, bana, şunu veya bunu müdafaa ediyorsun diye de bir yan bakış atmasın. Hiç kimsenin yaptığının yanına kâr kalmasını isteyen bir yapıya da asla sâhip değilim. Her kim, ne yaptı ise, cezâsını çeksin!..
Hattâ, daha önce de birkaç kez yazdım: Gerekenler için mutlaka “îdâm” cezâsı da uygulansın. Mutlaka!..Yâni, beşerî hukuk; mutlak adâlet’in hakîkî temsilcisi olsun. Ammâ, kimse de oyalanmasın ve kimsenin de ümitleri hırpalanmasın!..
Bu “işyerine” girdiğimde şaşırdığımı söyledim. Evet şaşırdım!..Hem de çok!..Biri; bu insanlarımızın elinden bu mahâretli işler geliyor idiyse -ki geldi- niçin, onlar bu hâle düşmeden önce bu güzelliklerle onları buluşturamadık? Niçin?
Şaşırdım, çünkü, isterdim ki, burada teşhir edilen/sergilenen/satışa arzedilen bu hârika eşyalar Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki “Meslek Liseleri”nin mâmûlleri olsun!.. Ve, elbette, arzu ederdim ki, satış elemanları da, yeni bir meslek hazırlığında olan “Liseli Gençlerimiz” olsun!..
Bilinmelidir ki, ıslah’ın ilk merhalesi, suçu önleyici tedbirlerin alınmasından geçer.
Şimdi bana söyler misiniz, hangi Avrupa ülkesinin, gelişen veya gelişmiş hangi memleketin hedefinde “hapishâne açmak” gibi bir ‘felâket yolu’ vardır?!..
Ve yine, bana îzah edebilir misiniz ki, hangi Avrupa ülkesinde veya başka hangi ileri ülkede, hapishânelerinde, bizimki kadar tutuklu ve mahkûm bulunmaktadır?!..
Bugün, Avrupa ülkelerindeki -meselâ Almanya, Fransa- mahkûm sayısı, bizdekinin beşte birinden bile azdır. Bu sayı, bu ülkelerde, elli-altmış bin iken, bizde, üçyüz binlere ulaşmaktadır. Niçin?
Bunun ‘acı sebeplerini’, iyiden iyiye düşünüp tartışmamız gerekmez mi?
Sosyologlar, p(i)sikologlar, p(i)sikiyatrlar, ilâhiyatçılar...işte size araştırma sahası!..Geç kaldınız, geç! Hem de çok!..
Şu an itibâriyle, ülkemizde 313 kapalı, 75 açık, 9 kapalı kadın, 8 açık kadın, 7 çocuk kapalı, 5 çocuk eğitimevi olmak üzere 396 hapishâne (Ceza ve İnfaz Kurumu) bulunmakta olduğu yetkililerce açıklanmaktadır.
Fakat, ne kadar yazık ve ne kadar hazîndir ki; bunların, gerek tutuklu-mahkûm ve gerekse hapishâne sayısı itibâriyle azaltılması değil de, artırılması cihetinde pilânlamalar yapılmaktadır.
Böyle bir “hedef”in, bizi nerelere taşıyabileceğini bile düşünmek istemiyorum!